Dienstag, 24. November 2015

“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”




























































M. Şevket Eygi / Vahdet Gazetesi

SOVYETLER Birliği Afganistan’a girdi, çıkamadı, yıkıldı.

Suriye’ye giren hiçbir emperyalist ve sömürgeci devlet oradan sağ

salim çıkamayacaktır.

Tuzaklara girmek kolay, çıkmak çok zor, belki imkansızdır.

Sömürgeci devletler İsrail’i 1948’de kurdurttular. Şu anda, aradan

67 yıl geçmiştir… Haçlılar Kudüs’ü 1099’da almışlar ve orada bir

Frank devleti kurmuşlardı. Selahaddin Kudüs’ü Haçlılardan 1187 

tarihinde geri almıştı. Kudüs Frank devleti, tarih içinde çok küçük

bir dilim olan 88 senecik yaşamıştı.

Acaba İsrail devleti ne kadar yaşayacak?

Bundan bin yıl önce bugünkü silahlar yoktu, şimdi nükleer silahlar,

füzeler, uçaklar var. Suriye veya Kudüs sebebiyle patlayacak bir

savaş üçüncü dünya savaşına dönüşecek; insanlığın, medeniyetin

belini kıracak, taş devrine geri dönülecektir.

Hitler, başına gelecekleri bilseydi, 1939’da işgal etmiş olduğu

Polonya’yı, İngiltere ve Fransa’nın isteği üzerine tahliye etmez

miydi?

Napolyon, başına gelecekleri bilseydi, 1812’de Rusya’ya savaş ilan

eder, 600 bin kişilik orduyla gider, 60 bin kişi ile döner miydi?

Kaddafi, başına gelecekleri bilseydi, Tunus diktatörü Zeynel

Âbidin’in yaptığı gibi ülkesini terk etmez miydi?

İnsanlar gaybı bilemezler ama çok kesin olmasa da az çok doğru

tahminler yapabilirler.

Doğu Anadolu’daki bir kısım Ermeniler, başlarına gelecekleri

bilselerdi, düşman Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşılayıp, tebaası

oldukları Osmanlı devletine hıyanet ve isyan ederler miydi?

İzmir metropoliti Hrisostomos, kendisinin ve Rumların başına

gelecekleri bilseydi, İzmir’e çıkan Yunan ordusunu kutsar mıydı?

Adnan Menderes, başına gelecekleri bilseydi, Londra’daki uçak

kazasından sonra aklını başına toplayıp, 27 Mayıs 1960’tan önce

erken seçim yaptırmaz mıydı?

Müslümanlar başlarına gelecek büyük felaketleri ve yıkımları tahmin

edebilecek sağduyuya, firasete, uzak görüşlülüğe sahip olsalardı;

Sultan Abdülhamid’i tahtından indirtmemek için bütün güçleriyle,

canla başla çalışıp direnmezler miydi?

Enver Paşa kendisinin, devletin, Müslümanların başına gelecekleri

tahmin edebilmiş olsaydı, Goeben=Yavuz zırhlısını ve başka harp

gemilerini gönderip Rus şehirlerini bombardıman ettirir miydi?

Titanic transatlantiğini inşa eden şirket, geminin ilk seferinde

buzdağına çarpıp batacağını tahmin etmiş ve gemiye bütün yolculara

yetecek miktarda filika koydurtmuş olsaydı, gemi batmış olsa bile

onca adam yeterli tahlisiye sandalı olmadığı için boğularak can verir

miydi?

Titanic’in ilk seferinde batabileceğini tahmin etmiş olsaydı, “Bu

gemiyi Allah bile batıramaz” diyen beyinsiz kâfir herif o lafı eder

miydi?






habervaktim.com
Batıya da Batıcılara “Hayır” - Cemal Nar
Yazarın Tüm Yazıları »

“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” Batıyı göğsümüzü siper

ederek durdurduk. “Milletin vicdanı Akif olmuş ve seslenmişti:

“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın / Siper et gövdeni,

dursun bu hayasızca akın.”

O hayasız akın durmak bilmiyor. Kaç vatan evladının gövdesini

toprağa düşürerek, vatanları yakarak yıkarak devam ediyor. “Adı

Konmamış Savaş” kitabımızı geçen ay çıkardık. O savaın adı aslında

“Haçlı Savaşı” ama Batı böyle adını alenen koymuyor.

Neden?

Saf Müslümanlar farkına varmasın, kendini destekleyen içerideki

alçaklar zor durumda kalmasın diye.

Fransa’da be topyekun Batı da neler olduğunu görüyorsunuz işte.

Hala Suriye yangınına su dökmüyorlar. Vaz geçtik, benzin

döküyorlar. Bizim satılmış aydınlarımız ise kendi ülkelerindeki

benzer manzaralar için yeri göğü inletirken, Batıya tek laf

söylemiyorlar.

Allahım, bizim bahtımıza da bu beyinsizler düşmüş, itirazımız yoktur

ama bu kadar da kalitesiz kafir olmasalar keşle. Keşke bir Ebu Cehil

duruşu sergileseler. Bu ne cıvıklık, seviyesizlik, yüzsüzlük böyle.

"Batılılaşma,' "Çağdaşlaşma", "Aydınlanma" “Modernite” adı

altında, maddî vatanımız için Kurtuluş savaşında o kadar kan

akıtmamıza rağmen yönetici ve aydınlarımız, ıslahatçılarımız gönüllü

esareti kabullendiler. Yetmedi, üstelik millete zorla, baskıyla, kan ve

can pahasına kabul ettirdiler milliyetsizliği. Yani manevî vatansızlığı,

manevî esareti....

Ne diye?

Şu seviyesiz insanlara benzemek için.

Yazıklar olsun!

Neden yaptılar bunu? Niçin, nasıl ve hangi bir zaruretle?

Akıllı ve mantıklı bir cevabı yok bunun. Sadece takrîr-i sükunlar,

istiklal mahkemeleri var. Siyasetçilerden oluşan hakimlerin (!) görev

yaptığı tekerlekli mahkemeler var.

Sözü eğip bükmeden açıkça söyleyelim: “Müslüman” Allah Teala’ya

teslim olan ve artısız, eksisiz ve pazarlıksız İslam’a teslim olan

insandır.  Biz müslümanız hamdolsun ve bizim hayatımız İslâm

merkezlidir.

Bu dini reddeden, bu dine ters düşen, veya bu dini yok sayan her

inanç, ilke, davranış biçimi, ahlak değerleri ve yaşam biçimini

kesinlikle reddederiz. Şu ya da bu sebeplerle İslam’ı bir bütün

halinde yaşayamadığımız hallerde bile, en azından inanç bazında bu

böyledir.

Bizim bütün inancımız, ibadetimiz, ahlakımız, sosyal, siyasal ve

ekonomik kanaat, ilke ve kanunlarımız, hiç kuşkusuz önce

dinimizden doğar. Bütün bunlardan örfler, adetler, töreler oluşur.

Normal bir toplumda olağan olan da budur zaten. Normal olan, bir

toplumun bütün üstün değerlerinin ve yasalarının, kendi dininden,

inançlarından, kanaatlerinden, örf ve  adetlerinden oluşmasıdır.     

Doğru olan buysa neyin nesidir bu Batıcılık ve Batılılaşma?

Sekiz terörist haykırınca “panik Atak” olarak kaçacak delik arayan

şu rezil adamlara mı benzeyeceğiz biz?

“Hayır” demenin vakti gelmiştir.






habervaktim.com
Dünyadaki Bütün İnsanlar Üçe Ayrılırlar - Feyzullah Birışık
Yazarın Tüm Yazıları »

    Cennet yolunda olanlar,
    Cennet yolunda olduğunu zannedenler ve
    Cehennem yolunda olanlar!

Sen hangi yoldasın? Hiç merak ettin mi? Hangi yolda olduğunu

merak etmeyen insanların cennet yolunu terk etme ihtimali çok

yüksektir! Yarına bırakmadan hemen şimdi hangi güzergahta

olduğunu test et..! Yarın çok geç olabilir!

Hidayette olup olmadığınızı test ettiniz mi?

İnsanlar üçe ayrılır;

    Hidayette olanlar/cennet yolunda olanlar
    Hidayette olmadığını fark edemeyenler/cehennem yolunda olanlar
    Hidayette olmayanlar/cehennem yolunda olanlar

Bugün birçok insan cennet ya da cehennem güzergâhında olup

olmadığını merak etmeden koca bir ömür tüketir… Nasıl olur da

merak etmez! Bu insanlara ne içirildi de dünyaya geliş amacını

unuttular..!

Değerli kardeşim..!

Daracık kabrine doğru yaklaştığını ve seni nasıl bir sürprizin

beklediğini nasıl merak etmezsin!

Şu an itibariyle hangi güzergâhtasın;

    Cennet mi?
    Cehennem mi?

Ve ölüm meleği senin ruhunu hangi güzergâhta alacak? Nasıl olur da

tedirgin olmazsın? Oysaki Allah’u Teâlâ sana her iki yolu da

gösterdiğini ve peygamberlerin ve islam davetçilerinin de Allah’ın

gösterdiği yolu en ince ayrıntısına kadar tanıtmasına rağmen nasıl

olur da hangi yolda olduğunu merak etmezsin?

İstersen sana cennet yolunda olup olmadığını çok kolay formülle test

ettireyim;

Cennet yolundaysanız eğer;

    İbadetleri severek yapıyorsunuz demektir.
    Günahlar size çok çirkin geliyor demektir.
    Salihlerle beraber olmak size huzur veriyor demektir.
    Şirk ve bid’at konusuna çok önem veriyorsunuz demektir.
    Kur’an ve sahih hadisleri yol haritası edinmişsiniz demektir.
    Akide konusuna önem vermiş ve sağlam olduğunu biliyorsunuz

demektir.
    Salih Müslümanlar tarafından sadece Allah için seviliyorsunuz

demektir.
    Dünyadaki bütün Müslümanları kardeşiniz olarak görüyorsunuz

demektir.
    Müslümanların dertleriyle dertleniyorsunuz demektir.
    Dünyanın geçici olduğunu anlamışsınız demektir.
    İnfak ederken içinizde bir sızı hissetmiyorsunuz demektir.
    Allah ve resulünü her şeyden çok seviyorsunuz demektir.

Eğer bu maddeler hayatınızda yoksa bilin ki siz cennet yolunda

değilsiniz! Hemen şimdi hayatınıza çekidüzen verin ve cennet yoluna

çıkmaya çalışın!







habervaktim.com
Yeni bir Türkiye geliyor - Yiğit Bulut
Yazarın Tüm Yazıları »

Nasıl mı?
Ben düşüncelerimi “ANA DOKTRİN” oluşturma yolunda “bir

zerre” bile olsa ortaya koymaya çalışayım, lütfen sizler de katılın...

1- Dünya genelindeki büyük değişim ve etkileşim sonucu Türkiye

tarihi fırsatların eşiğinde! Böyle bir “kaos” görünümlü gerçeklik

içinde, yeni bir “teze” ve değişimi kapsayan yeni bir “paradigmaya”

ihtiyacımız var. Ben buna “2023 BÜYÜK TÜRKİYE’ye geçiş için

ana doktrin” diyorum.

2- Her şeyden önce bu “doktrin” bir net özelliğe sahip olmalı ve

Türk devletini-milletini daha doğrusu bu topraklarda ve bu coğrafya

üzerinde yaşayan herkesi bağlarından kurtaran, korkularımızı yok

eden ve en önemlisi “etnik zenginlik” gibi tehdit algılamalarının-

zorlama korkuların aslında “fırsat” olduğunu ortaya koyan bir temele

oturmalı. Daha açık yazayım; “etnisite” bir özür değil, doğru

değerlendirildiğinde “daha büyük olana düzenli geçiş

sağlayabilecek” bir özellik!

3- Peki “etnisite” avantaja çevrilerek yeni kimlik nasıl tanımlanmalı?

Net olarak ifade edeyim: “Tek kimlikli-çok kültürlü” yeni ulusal

etiketimiz tanımlanmalı ve bu topraklardaki herkesi içine alacak

şekilde yapılanmalı! Tekrar ediyorum; ana doktrin ve detayları

“HEPİMİZİ” kavrayacak şekilde olgunlaştırılmalı.

4- Türkiye’nin bu doktrin içinde “nereye gittiği” net detaylarıyla

belli olmalı ve Avrupa Birliği ile üyelik sürecimiz net bir şekilde

karara bağlanmalı! Bu süreç yaşanırken daha doğrusu Türkiye “sanal

raylarından” kurtularak ANA RAY’a geçerken BİZİ İLERİ

TAŞIYACAK SENTEZ’in kendi geçmişimizden oluşacağı

detaylandırılarak çok iyi ifade edilmeli!

5- Türkiye yeni rotasını çizerken “AB’ye alternatif olarak genleşen”

yeni bir yapı olduğu tezi net şekilde ortaya konmalı! Coğrafyamız ve

ana çekirdek olarak Türkiye, Türkiye-Rusya, “Amerika-Türkiye,

Çin-Uzakdoğu” ve periferileri olmak üzere üç “yeni merkez”

oluştuğunu analiz ederek yönünü Amerika-Doğu ekseninde yeniden

çizmeli ve Rusya’nın durumu dikkatle izlenmeli. Rusya ile “yeni

açılımlar” ve özellikle BALKANLAR’ı da kapsayacak şekilde bu

topraklardaki ORTODOKS tarihi zenginlikler yeni teze eklenebilir.

6- Türkiye, siyasi tezi ve yönünü tanımlarken; savunma, bankacılık-

finans-sermaye piyasaları, enerji, telekomünikasyon, medya

sektörlerini ileriye dönük olarak “makro planlar” çerçevesinde

yeniden yapılandırılmalı. En önemlisi, yabancıların ve “içimizdeki

yabancıların” kontrolüne ve insafına terk edilmiş görünen Türk

bankacılık sistemi düzenlenmeli ve gerekirse yeni lisanslar verilerek

sektörün yapısı ve ağırlığı mutlaka değiştirilmeli. Katılım bankacılığı

desteklenerek KAMU gerekirse öne düşmeli! DÜŞTÜ DE!

7- Özellikle sermaye akışlarını “Avrupa” ve “IMF-Dünya Bankası”

ipoteğinden kurtaracak şekilde ve en önemlisi çevre ülkelere burada

yatırım yapma imkânını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmeli.

Komşu ülkelerle sınırların kalktığı tek bankacılık sistemi

geliştirilmeli. Sayın Cumhurbaşkanımızın “BAŞBAKAN” iken

söylediği “TL ZONE” ciddi şekilde desteklenmeli! “Avrasya

Menkul Değerler Borsası” mutlaka hayata geçirilmeli ve “periferik

bölge şirketleri” bu borsada işlem görmeli.

8- Enerji politikamız “2013-2023” ilk aşama olmak üzere yeniden

yapılandırılıp açık ve net bir şekilde ortaya konmalı. Bölge

ülkelerinin doğal kaynaklarını fiyatlayacak borsalar Türkiye’de

kurulmalı ve “küresel enerji kartelleri” devre dışı bırakılarak

Rusya’nın da işbirliğiyle bölgede yeni “bir potansiyel” planlanmalı.

9- Devlete ve kamu vakıflarına ait olan savunma şirketleri tek tek

halka açılıp sermaye piyasalarında “Türk halkı” bu şirketlere ortak

edileceği gibi, bütün şirketler ayrıca “tek çatı altında” toplanarak

oluşan “HOLDİNG’in hisseleri” tercihen YERLİ gerekirse kısmen

yabancı yatırımcılara % 49’u geçmeyecek şekilde satılmalı.

Oluşacak kaynakla “askeri-endüstriyel” yapımız yenilenmeli ve

özellikle “operasyonel kabiliyetimiz” tamamen bağımsız bir hal

almalı.

10- Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye zorla uygulattırmaya çalıştığı bize

uymayan eğitim politikaları yerine “bölgesel bir ortak eğitim”

politikası geliştirilmeli ve Türkiye merkezli “eğitim kurumu

çekirdeği” oluşturulmalı. Bölgeye yayılacak “okul DNA’sı için, bu

konu hakkında tecrübe sahiplerinden” mutlaka yararlanılmalı.

11- Oluşturulacak “ortak eğitim sistemi” için Türk yazılımları

(Pardus ve diğerleri) kullanılması ve geliştirilmesi sağlanmalı ve

kullanılacak “donanım” Türkiye’de üretilmeli. Fatih Projesi bu

yolda önemli bir adım, bölge okullarına “Türk eğitim sistemi” ile

birlikte yaygınlaştırılmalı...

Sevgili dostlar, yukarıda “2023 Büyük Türkiye’ye geçiş ANA

DOKTRİN’i” için önemli gördüğüm “ana başlıkları” elimden

geldiğince sizlere aktarmaya çalıştım. Siyasetten ekonomiye,

ekonomiden savunmaya detaylandırılması gereken daha yüzlerce alt

başlık var...

LİDER KOŞUYOR... Bize düşen, bu BÜYÜK TÜRKİYE koşusuna

elimizden geldiğince katılmak...

Türkiye’ye hayırlı olsun...

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ, GÜÇLÜ, BÜYÜK, CİHANŞÜMUL

TÜRKİYE...




Bilgisiz cahillere ithaf olunur!



“Şeriat” diyorsunuz, karşılığı şöyle geliyor: “Ay bunlar dört kadın

almak istiyor, elimizi kesecekler, cebren başımızı örtecekler, özel

hayatımıza müdahale edecekler, içkiyi yasaklayacaklar!” Ne ilgisi

var?..
“Din” diyorsunuz, “Ay kalbim çok temiz” diye başlıyor, “dedem

hafızdı” diye bitiriyorlar…
Beş İslâm şartı ile altı iman şartını doğru dürüst sayabilen mumla

aranıyor. Rol icabı “lahavle” çekemeyen oyuncu, din konusunda

ahkâm kesiyor.
“Tarih” diyorsunuz, “Bizim tarihimiz cumhuriyetle başlar” diye

gevelemeye koyuluyorlar… Öncesi yok! Cumhuriyet tarihine bile

doğru düzgün vakıf olan yok! Bir sürü mehdiye, yüceltme sonrasında

“uzanan elleri kıracağız” edebiyatı geliyor…
“Osmanlı” diyorsunuz, bilgisizliklerini kusuyorlar: “Padişahların

anneleri yabancı… Padişahlar kardeşlerini katlettiler… Hacca bile

gitmediler… Haremde zevk u safa sürdüler…” Tek tek

cevaplandırıyorsunuz, o zaman da başka telden çalmaya başlıyorlar:

“Siz Atatürk düşmanısınız, cumhuriyet düşmanısınız, laiklik

düşmanısınız!” Ne ilgisi var?..
“Ecdat” diyorsunuz, “Yahu heykelleri yok, sanatları yok, resimleri

yok” diye sıralıyorlar… Ne mezartaşı sanatını biliyorlar, ne ebruyu,

ne minyatürü…
“Namus ve ahlâk” konusunu açıyorsunuz, “Ahlâk beyindedir, belden

aşağıda değil” diye tekerliyorlar…
“Fal” diyorsunuz, “fala inanma, falsız da kalma” diyerek güya ki

vecize yumurtluyorlar: “İnanılmayan bir şeye nasıl bel bağlanır?”

suali cevapsız kalıyor.
“Demokrasi” diyorsunuz, “Sayısal üstünlük değil, siyasal üstünlük”

diye meydan okuyorlar…
“Kalkınma” diyorsunuz, “950 öncesinde her şey yolundaydı,

sonradan Demokrat Parti çıktı ve her şeyi mahvetti” diyerek gerçeği

tersine çeviriorlar…
“Gelişme” diyorsunuz, ideolojik nutuklar atıyorlar…
“Aile” diyorsunuz, “Bir imza ile insanları bağlamak çağ dışılıktır”

diyerek karşı çıkıyorlar…
“Gençlik” diyorsunuz, “imam hatipli olmasın” şartını dayatıyorlar…
Ben bu bilgisizlikten ve ilgisizlikten bıktım!..
Slogancılıktan gına getirdim!..
Yüzeysellikten yoruldum!..
Tekerleme dinlemekten usandım!
Topyekün gelin, ama biraz bir şeyler öğrendikten sonra gelin…
CAHİLLERE BİR KAÇ SÖZ
En iyisi cahillikle ilgili birkaç “özlü söz“ü alt alta yazmak… Basma

cahilin izine, gitme şeytanın sözüne (Ruhsati).
Bilgisiz kimse, savaş davuluna benzer, içi boş olduğu için sesi çok

çıkar (Sadi).
Bilgisizlik kolay ve rahat elde edildiği için, çoğunluk bilgisizdir (La

Bruyere).
Cahil insan kendi kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması

nasıl beklenir (Sokrates).
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol (Mevlana).
Cehalet öyle binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan

yolunu kaybeder (Hz.Osman).
Hareket halindeki cehaletten daha korkunç hiçbir güç yoktur

(Bernard Shaw).
Öğrenmek pahalıdır, ama cehalet ondan da pahalıdır (Henry

Clausen).
Bu kadar

Yavuz Bahadıroğlu   2012-12-26  tarihli köşe yazısı.





Ölümü Temenni ve İntihara Teşebbüs Etmenin Günahı

HUTBE
Din kardeşlerim!
İman sahibi her fert, hayatını ve sağlığını korumakla mükelleftir. Zira

yaşama nimeti, Allah Teâlâ’nın biz kullarına bir emaneti ve çok

değerli bir hediyesidir. Rabbimizin bu armağanına karşı

kadirbilmezlik ve Allah’ın kurduğu vücut yapısını tahrip etmek

haramdır.
Allah biz kullarını zaman zaman ve değişik sebeplerle imtihana tabi

tutar. Rabbimizin verdiği ibtilalar karşısında ümidsizliğe kapılıp

ölümü için dua etmek ve daha ileri giderek intihara teşebbüs etmek

kulluk vazifelerine sadakatsizlikten doğar.
İntihar, ya cinnet veya cinayettir. Canına kıyan da ya mecnun veya

Allah’ın kurduğu bir binayı yıkan canidir.
İntihar, kendine olan güven hissini kaybedip vazifeden kaçmak ve

inançlarında iflasa uğramaktır.
İntiharın sebebleri farklı olabilir. Suçu sebebe göre değil, neticeye

bakarak hükme bağlamak gerekir. Bu itibarla, intihara teşebbüsün

her şekli haramdır. Bu suça cür’et eden kimse ne haklı ne de mazur

sayılabilir. Bu suç, adam öldürmekten daha büyük bir cürümdür.

İntihara teşebbüsün başlıca sebepleri şunlardır:
1 — Izdırabı fazla veya iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa

tutulmak,
2 — Sevdiği bir kimsenin ölümüne dayanamamak,
3 — Kendine olan güvenini kaybetmek,
4 — Okuduğu bir romanın tesiri altında kalmak,
5 — Şöhretine sebep olan şeylerin elden çıkması sonunda,

etrafındaki kimselerin dağılmasından dolayı hayata küsmek.

Bu suçu irtikap etmeye insanı iten sebepleri sırası ile neşterleyip

tutulan yolun hatalı olduğunu izah etmek isteriz.
Yakalandığımız bir hastalık, şiddetli ağrı ve ateş yapabilir, tedavisi

zor ve uzun sürmüş olabilir. Bu gibi durumlarda sabır-u tahammül

göstermeli ve tedavi yollarını araştırmalıdır. Hiçbir zaman

ümidsizliğe kapılmamalı ve kuvve-i maneviyesini sarsmamalıdır.

Çünkü yeis, derin bir uçurum gibidir ve tehlikelerin en büyüğüdür.

Hastalığı veren Rabbimiz şifasını da yaratmıştır. Tedavi çaresini

araştırırken şifaya sebep olacak ilacı karşımıza çıkaran yüce

Rabbimiz, onu kullanınca sağlığımıza kavuştururda hiç hastalık

çekmemişe döneriz.
İnsan, tutulduğu ve tedavisi güç bir hastalıktan dolayı, ölümü

teşebbüs değil temenni bile etmemelidir. Kâinatın sebeb-i rahmeti ve

beşeriyyetin ümit kaynağı bulunan Resul-i Ekrem, bir hadis-i

şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Biriniz ölümü temenni etmesin ve

kendisine gelmeden önce ölümüne dua etmesin. Zira biriniz öldüğü

vakit (hayırlı) işleri kesilir. Şüphesiz ki bir mü’minin ömrü (nün uzun

olması) hayır (ve sevabı) artırır”.

Allah’a niyazda bulunan bir kimse hayır, iyilik ve kurtuluş dilemeli

ve asla kendi canına ilenmemelidir. Çünkü duaların kabul olunduğu

bir vakte tesadüf ederse beddua hedefini bulur. Yaptığına sonradan

pişman olursa da hükmü ilahiyi geri çevirmek kabil olmaz. Cenab-ı

Hakk biz kullarının bu gibi yersiz istek ve dualarının doğru

olmadığına işaret eden bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

“İnsan, hayra olan duası gibi şerre dua eder. Pek acelecidir (bu)

insan.”
Başına gelen sıkıntıdan dolayı ölümü temenni veya ona teşebbüs

etmek, Yüce Rabbimizin rızasını kaybetmemize sebep olur. Eğer bu

istikametteki duayı mutlaka yapacak ise, “Canımı al da kurtulayım”

gibi yakışıksız sözler, sarf etmemeli, hiç olmazsa “Ya Allah, hayat

benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat; ölüm benim için

hayırlı olduğu zaman beni öldür” demelidir.
Âlemlere ve âdemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.)

Efendimiz, daima hayrı ve azimet yolunu tavsiye etmiştir. Zira

hayatta olup bir defa “Allah” demek, yer altında asırlarca yatmaktan

hayırlıdır. Bu âleme getirilişindeki gayeyi ve yaşamaktan maksadın

ne olduğunu idrak etmiş bulunan bir insan, Resulüllah (s.a.v.) in şu

emri dışına çıkmamalıdır: “Biriniz sakın ölümü temenni etmesin.

Eğer o iyi bir kimse ise hayrını artırır. Kötü bir şahıs ise (tevbe

ederek Allah’tan) rıza isteyebilir.”
Sevdiği bir kimsenin ölümü karşısında kendi hayatına kıymak, yanlış

hareketlerin en çirkinidir. Böyle bir teşebbüse kalkışan kimse, hem

rıza-i ilahiyi kaybeder hem de ahiret hayatında çok sevdiği o kimseyi

görememeye mahkûm olur. İman sahipleri cennette bir araya gelecek

ve ahiret saadetlerini birlikte yaşayacaklardır..
Bir şahsın kendine olan güvenini yitirmesi, Allah Teala’ya

tevekkülünün tam olmamasından kaynaklanmakta ve nefsini boş

heveslerinin peşine takmakla sıfıra inmektedir.. Allah Teâlâ’ya inancı

tam olan bir kimse, asla ümidsizliğe düşmemeli; her gecenin bir

sabahı ve her sıkıntının bir kurtuluş yolu bulunduğunu düşünerek

teselli aramalıdır.
Hayatın gerçeklerini bilmeyenler, hayal peşine takılırlar. Hayale

dalarlar, hakikata darılırlar. Hakka küsenler, haşirde ayılırlar.

Romantik bir hayatın heveslerine kendilerini kaptıranlar, yazar’ın

yönlendirdiği hayali şahsın trajedik tablosuna kendilerini uydurmaya

heveslenirler Yazılanlarla kendi hayatında benzerlik bulan kimseler,

kendi hayatlarını da benzeri bir facia ile noktalama yolunu tutarlar.
Şöhret ve güzellik gibi şeyler, yer değiştiren bir gölge gibi, vefasız

ve kararsızdır. Bu gün varsa yarın yok, bu gün azsa ertesi gün çoktur.

Bunların varlığı zamanında etrafında haleleşen insanların iltifatına

aldanmamalı, sözlerine kulak verse de dostluklarına güvenmemeli,

iltifatlarını ihtiyatla karşılamalıdır. Ebedi hayata intikal edecek

değerler, zamanların solduramayacağı salih amellerdir.
İnsan hayatını korumak ve canına rıfk ile muamele etmek zorundadır.

Dimağını karıştıran öfkeden, kendine olan güvenini zayi etmekten,

aklını hayali bir hayat arzusunun peşine takılmaktan sakınmalı;

hastalığın acısına ve ölümle gelen ayrılık hasretine katlanmalı ve

insanların vefasızlıklarını tabii bir hadise imiş gibi karşılamalı; su

üzerindeki bir tahta parçası gibi hayatın çalkantılarına intibak

etmeye alışmalıdır. Zira ilahi takdiri değiştirmeye veya geciktirmeye

imkân yoktur.

Sözlerimizi kâinatın yegâne Efendisi bulunan Hz. Muhammed (s.

a.v.) in bir hadisi ile noktalamak istiyoruz: “Kim kendini bir demir

parçası ile öldürürse, demiri elinde olduğu halde ve karnına dürterek

ebedi ve daimi surette cehennem ateşi içinde kalacaktır. Kim zehir

içerek kendini öldürürse, o kimse, zehirini içer halde ebedi ve daimi

olarak cehennem ateşi içinde kalacaktır. Kim de kendini dağdan

aşağı atıp intihar ederse o da kendini yüksekten atarak ebedi ve

daimi olarak cehennem ateşi içinde (azap) olacaktır.”

Kaynak :  Mehmed EMRE – Büyük Hutbe Kitabı, Cilt II, Sayfa 356

– 358





YENİ İSLAMCILIK PROJESİ
Kanal 7’de, Türkiye’deki Müslümanların durumu tartışılıyordu.

Aralarında ilahiyatçıların da bulunduğu birçok konuşmacı,

Müslümanların bugünkü, dağınıklılığını, sıkıntılarını ve bunların

sebeplerini konuşuyordu. Başka bir ifade ile suçlu aranıyordu

Müslümanların bugünkü iç açıcı olmayan hallerine.
Ben kendi kendime, “ Suçu niçin şurada burada arıyorsunuz, dini

kendi kafalarına göre yorumlayan, refomcu ilahiyatçılar değil mi?”

diye söylenirken, ilahiyatçı Prof. Hayri Kırbaşoğlu söz alarak, katili

bulmuş bir komiser edasıyla, kendine göre birçok safsata
gerekçeleri de sıralayıp, “ Bütün bu olumsuzlukların müsebbibi,

ilmihal kitaplarıdır” demez mi?
Yine kendi kendime, “Pes! Doğrusu” dedim. Hani derler ya, “Yavuz

hırsız ev sahibini bastırır!” aynen öyle! Çok şükür başka bir

ilahiyatçı söz alarak beni biraz olsun ferahlattı. Şükürler olsun ki, az

da olsa insaf ehli ilahiyatçılar da varmış, dedim. Bu ilahiyatçı Prof.

dedi ki:
“ Biraz insaflı olalım, Allahtan korkalım, eğer bugün öyle veya böyle

memleketimizde Müslümanlık varsa, bu ilmihaller sayesindedir. Bir

“Mızraklı ilmihal’in yaptığı hizmeti nasıl inkar edebiliriz.

Halkımızın sahip olduğu din bilgilerinin esas kaynağı, “Mızraklı

ilmihal’dir. Bugün halkımız islamiyeti yaşıyorsa, bu beğenmediğiniz

ilmihaller sayesindedir. İlmihal kitaplarını şekilcilikle suçlamak, bu

kitaplarda, ahlâk bilgisi, hikmet, şuur yok demek yanlış olur.

İlmihal’lerin konusu zaten şekildir; yani namaz nasıl kılınır, abdest

nasıl alınır… bunları anlatmak. Bir kitap konusu gereği anlattıkları

ile nasıl suçlanabilir. Sonra din kitapları sadece ilmihallerden ibaret

de değil ki. Ahlak kitapları, hikmet kitapları da var. Bunların hepsini

ihtiva eden kitaplar da var. İsteyen bunları da alıp okuyabilir. Bunu

engelleyen mi var?”
Eski ve günümüz ilmihallerine karşı çıkan ilahiyatçı Prof, kendisinin

yeni bir ilmihal kitabı yazacağını söyleyince, bir başka konuşmacı

hoşuma giden, yüzde yüz gerçeği yansıtan çok güzel bir söz söyledi:

“ Zahmet etmeyin hocam, yazacağınız ilmihali hiç kimse okumaz.

Niçin diyecek olursanız, sebebini de hemen söyleyeyim: Dini bir

kitabın okunması için, yazanın, ihlaslı olması, ilmi ile amil olması,

yani İslamiyeti yaşaması, takva sahibi olması lazımdır. Bugün bu

vasıflarda din adamı kalmadı. Eski kitapların çok okunmasının

hikmeti de burada zaten. Çünkü, onlar gerçekten takva sahibi samimi

insanlardı. Söylediklerini, yazdıklarını eksiksiz olarak yaşayan

kimselerdi. Sadece Allah rızası için yazıyor ve konuşuyorlardı.

Bugünkü din adamları için bu söylenebilir mi?”
İlmihal, özellikle Mızraklı ilmihal düşmanlığı yeni değil. Fakat son

yıllara kadar, bu düşmanlığı dinsizler, ateistler yürütüyordu. Mesela,

Nazım Hikmet’in Mızraklı ilmihal düşmanlığını hedef alan bir şiiri

vardır. İşin düşündürücü, ürkütücü yönü, ilahiyatçıların da bu

kampanyaya katılmaları. Nazım Hikmet’in düşmanlığını anlıyorum;

düşüncesi gereği dini ortadan kaldırmak istiyor. Zira kendisi

inançsızdı. Peki, ya İlahiyatçılar ne yapmak istiyor acaba? İster

istemez insanın aklına geliyor, yoksa bazı ilahiyatçıların da nihai

hedefleri dini ortadan kaldırmak mıdır?
Bu konularda kafa yoran bir yazarın şu tespiti de bu şüpheyi

doğrulamaktadır:
“Yeni İslâmcılık projesi, daha önce dinle ilgisi olmayan elitler,

aydınlar tarafından yürütülüyordu. Bundan netice alınamayınca yeni

proje yürürlüğe konuldu. Bu yeni projeye göre, “Yeni İslam” başka

bir ifadeyle dinsizleştirme, İslâmcı elitler ve aydın din adamları(!)

eliyle yürütülecek. İslâmı Protestanlaştırma Projesi ile de buna

destek verilecek. Veya, İslamı protestanlaştırma projesine

dönüştürülecek.”
Dış güçlerin özellikle de, İngilizlerin ve “Vatikan”ın yönlendirdiği

bu projeyi önlemenin yolu, asırlardır olduğu gibi, dinimizi ilmihal,

fıkıh kitaplarından öğrenmekten geçer.( Tam İlmihal Seadet-i

Ebediyye ve 2. Kısımda “Mızraklı İlmihal” olan İslam Ahlâkı

kitapları fıkıh bilgilerini, İslâm ahlâkını, hikmet ve İslâmi şuuru çok

güzel bir şekilde bildirmektedir. Sinsi oyunlara gelmemek için,

bunlar mutlaka dikkatlice okunmalıdır.)

Kaynak : Dinler Arası Diyalog Tuzagı – Mehmet Oruç





İmam Yâfîî (k.s.) Hazretleri Kimdir ?

İmam Yâfîî (k.s.) hazretlerinin asıl ismi, Abdullah bin Es’ad bin Ali

bin Süleyman bin Fellâh’tır. Yâfıî nisbesiyle(lakabıyla) meşhur

olmuştur. Künyesi Ebû Muhammed. Ebü’I-Berekât lakabı

Afîfüddîn’dir. Kutb-i Mekke diye de bilinir.
1298 (H.698) senesinde Yemenin Aden şehrinde doğdu, Küçük yaşta

ilim tahsiline başlayan Abdullah Yâfıî önce Kur’ân-ı kerîm okumayı

öğrendi. Yemen’de Allâme Ebû Abdurrahmân Muhammed bin

Ahmed ez-Züheynî, Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed e!-Başşalî

ve Aden Kadısı Şerefüddîn Ahmed bin Ali el-Harrâzî’den aklî ve

naklî ilimleri tahsil etti.
1313 senesinde hac için Mekke-i Mükerreme’ye gitti. Şeyh Ali et-

Tavâşî ile görüşüp meclis ve sohbetlerine katıldı. Ondan zahirî ve

Bâtınî ilimleri öğrendi, tümde ve tasavvufda yüksek derece sahibi

oldu. Tarikat silsilesi birkaç koldan Abdülkâdir-i Geylânî

hazretlerine ulaşır.
Mekke-i Mükerreme’ye yerleşip evlendi ve başka âlimlerin

derslerini dinledi. Fakîh Necmeddîn et-Taberî’den Hâvi kitabını

okudu. Hadîs ilmini Radıyüddîn Taberî’den öğrendi. Sonra

Mekke’den ayrılarak on sene insanlardan uzak yaşadı.
1333 senesinde Kudüs’e gitti ve ibrahim Aleyhisselâm’ın makamını

ziyaret etti. Oradan Şam’a, sonra da Mısır’a giderek Imâm-ı Şafiî

hazretleri ve Zünnûn-i Mısrî’nin kabirlerini ziyaret etti. Karafe

denilen yerde Hüseyn el-Câkî ve Şeyh Abdullah el-Menûfî’nin

sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerleyip evliyalık

derecelerine ulaştı. Imâm-ı Yâfiî hazretleri bir sohbetinde buyurdu

ki:
“Mevtaları iyi veya kötü hâlde görmek, cenâb-ı Hakk’ın bâzı

kullarına ihsan ettiği bir keşf ve keramettir. Dirilere müjde vermek,

onlara doğru yolu göstermek veya ölüler için hayırlı bir iş

yapılmasına, borçlarının ödenmesine yaraması içindir. Ölüleri

görmek, daha çok rüyada olmaktadır. Uyanık iken görenler de

vardır. Evliya ve hâl sahipleri için keramettir.” “Ehl-i sünnet âlimleri

buyuruyor ki: Ölülerin illiyyîndeki veya siccîndeki ruhları, ara sıra,

yâni Allahü Teâlâ dileyince, mezarlarındaki cesetlerine iade

olunurlar. En çok Cuma geceleri böyle olur. Birbirleri ile buluşurlar,

konuşurlar. Cennetlik olanlar, nimetlere kavuşur. Azap görecekler,

azap olurlar. Ruhlar, illiyyînde veya siccînde iken ceset olmaksızın

da, nîmetlenir ve azap çekerler. Kabirde ise, rûh ve ceset birlikte

nîmetlenir. Yahut azaplanır.” Yüksek ilim sahibi olan velîlerden

Abdullah Yâfıî etrafında toplanan insanlara islâm dîninin emir ve

yasaklarını anlattı. Kabir ziyaretine karşı çıkan ve evliyanın

kerametini İnkâr edenlere cevaplar verdi. Bozuk itikat, inanış sahibi

olan Ibn-i Teymİyye’ye cevaplar verdi. Evliyanın kerâmetiyle ilgili

olarak kendisine soru soran talebelerine şöyle buyurdu: “Allahü

Teâlâ’nın yardımı ile derim ki, evliyada kerametlerin zuhuru,

meydana gelmesi, aklen caiz ve naklen vâkidir. Aklen caiz olması:

Allahü Teâlâ her şeye kadirdir. Kerametler de, mucizeler kabilinden

mümkün olan şeylerdir. Ehl-i sünnet ve cemâat âlimleri eserlerinde

böyle olduğunu bildirmişlerdir. Bu, şarkta, garbda, Arap diyarı

olsun, Acem diyarı otsun, her tarafta böyledir.
Kerametlerin vukuu naklen sabittir; bu husus, Kur’ân-ı kerîmde,

hadîs-i şeriflerde ve haberlerde bildirilmiştir.
Bunun üzerine rabbi onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu, ve güzel

bir surette yetiştirdi; Zekeriyya’nın himayesine verdi. Zekeriyya

onun üzerine mihraba her girdikçe, yanında yeni bir nzık bulur; “Yâ

Meryem! Bu sana nereden?” derdi. O da “Allah tarafından….”

derdi. Şüphe yok ki, Allah dilediğini hesapsız merzûk buyurur. [Ali

İmrân: 37], Zekeriyya Aleyhisselâm, yazın hazret-i Meryem’in

yanında kış meyvesi, kışın da yaz meyvesi buluyordu. Yine Kur’ân-ı

kerîmde,
” Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine derilmiş taze

hurmalar dökülsün…” [Meryem: 25], buyrulmuştur. Bu taze hurma,

zamanının dışında oluyordu. Yine Mûsâ Aleyhisselâm’ın annesine,

oğlu Musa’yı Nil Nehrine bir sepet içinde bırakması ilham

olunmuştur. Ayrıca Eshâb-ı Kehfin (r.a) kıssası, köpeğin onlarla

konuşması gibi hayret verici hâdiseler ve daha başkaları,

kerametlerin naklen delilidir. Bütün buraya kadar zikredilenler,

peygamber değil velîlerdendir.” Abdullah-ı Yâfiî, Hicaz’a ilk

geldiğinde Medîne-i Münevvere’ye girmeden önce kendi kendine;
-“Resülullah sallallahü aleyhi ve sellem izin vermeyince bu şehre

girmem.” diye söz verdi. Çünkü ilmi ve edebi çok yüksekti.

Büyüklerin, bilhassa Peygamber efendimizin huzuruna edeple

girileceğini biliyordu. On dört gün Medîne’nin giriş kapısında

bekledi. Devamlı ibâdet edip kabul buyurulması için Allahü Teâlâ’ya

duâ etti. Bir gece rüyasında Peygamber efendimiz;
-“Ey Abdullah! Ben dünyâda senin peygamberin Âhiret’te şefaatçin.

Cennette ise arkadaşınım. Yemen’de on kişi vardır. Onları ziyaret

eden beni ziyaret etmiş olur. Onları üzen beni üzer.” buyurdu.

Abdullah Yâfıî hazretleri;
-“Yâ Resülullah Onlar kimlerdir.” diye sorunca;
-“Onların beşi vefat etmiştir. Beşi ise hayattadır.” buyurdu. Abdullah

Yâfıî; “Yaşayanlar kimlerdir?” diye sorunca;
-“Şeyh Ali Tavâşî, Şeyh Mansûr bin Ca’da, Muhammed bin

Abdullah, Fakih Ömer bin Zeylaî, Şeyh Muhammed bin Ömer

Nehârî’dir. Vefat etmiş olanlar ise Ebü’l-Gays bin Cemil. Fakîh

İsmail Hadramî, Fakih Ahrned bin Mûsâ bin Acîl, Şeyh Muhammed

ibni Ebû Bekr Hakemî ve Fakîh Muhammed bin Hüseyin Iclî’dir.”

buyurdu.
Peygamber efendimizin manevî işareti üzerine Medîne-i

Münevvere’den ayrılarak Mekke’ye oradan da Yemen’e geçti. Önce,

Mekke’den Yemen’e gitmiş olan hocası Şeyh Ali Tavâşî’yi ziyaret

etti. Peygamber efendimizin rüyada ziyaret etmesini tavsiye

buyurduğu zâtlardan sağ olanları ziyaret etti ve sohbetlerinde

bulundu.
Ziyaretine gittiği zâtlardan Şeyh Muhammed bin Ömer Nehâri ona;
–Merhaba ey Resüiullah’ın elçisi” diye hitap etti. Abdullah Yâfıî

hazretleri ona:
– Bu hâle ne ile kavuştun?” diye sorunca, o zat;
-“...Hem Allah’tan korkun, Allah size ilim öğretiyor ve Allah her şeyi

bilir..” Bakara: 282,
Peygamber efendimizin rüyada tavsiye buyurduğu zatlardan vefat

etmiş olanların da kabirlerini ziyaret edip Medîne-i Münevvere’ye

döndü. Fakat yine Medine’ye girmeden on dört gün Medîne

kapısında bekledi. İbâdet edip kabul olunması için Allahü Teâlâ’ya

niyazda bulundu. Bir gece yine Resülullah efendimiz ona;
-“Tavsiye ettiğim zâtların onunu da ziyaret ettin mi?” buyurdular.

Abdullah Yâfıî;
-“Evet yâ Resülullah Ziyaret ettim. Medine’ye girmeme izin var

mı?” diye sordu. Resülullah efendimiz;
-“Gir sen emin olanlardansın.” buyurdu. Sevgili Peygamberimizin bu

hitabına mazhar olan Abdullah Yâfıî hazretleri edeple ve gözyaşları

dökerek Medîne-i Münevvere’ye girdi. Efendimizin mübarek kabr-i

şeriflerini ziyaret edip yüksek feyzlerine kavuştu.
1367 senesi 21 Şubat günü Mekke-i Mükerreme’de vefat etti.
Cennet-ül-Muallâ kabristanına defnedildi.
Ömrünü ilim öğrenmek, öğretmek ve insanlara İslâmiyet’in emir ve

yasaklarını anlatmakla geçiren İmâm-i Yâfiî hazretleri birçok eser

yazdı.
Bu eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Mir’at-ül-Cinân ve Ibret-ül-Yakazân: Tabakât ve târih kitabı olup

yıllara göre tertip edilmiştir. Hicrî 750 senesine kadar olan hâdiseleri

ve hâl tercümelerini anlatmıştır.
2) Ravdu’r-Riyâhîn fî Hikâyeti’s-Sâlihîn,
3) Neşrü’1-Mehâsin-il-Galiyye fî Fadli Meşâyihi’s-Sofıyye.
4) Esnel-Mefâhir fî Menâkıb-iş-Şeyh Abdülkâdir.
5) Merhem-ül-llel-il-Mudille,
6) El-lrşâd vet-Tatrîz fî Fadl-i Zikrillâh ve Tilâvet-i Kitabi’l-Azîz,
7) Ed-Dürrü’n-Nazîm fî Havassi’l-Kur’ân-ı Azîm (Kur’ân-ı kerimin

her ayetinin havas ve faziletinden söz eder…)
8) Misbâhüz-Zatâm fıl-Müstegisin-i bî Hayri’l-Enâm,
9) Divanüş’ Şi’r.

Daha geniş bilgi için “Evliyalar Ansiklopedisi “ne bakınız….
.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, Kim Kimdir ?, Tavsiyeler, Türkiye,

Yorumlar | Etiketler: İmam Yâfîî (k.s.) Hazretleri Kimdir ? | Leave a

Comment »
İSA ALEYHİSSELÂM

Posted by Site - Yönetici Kasım 22, 2015

isa aleyhisselam,hz isa,Al-Masjid Al-Aqsa - Mescid-i

AksaAlMasjidAlAqsaClassicBW copy
İSA ALEYHİSSELÂM
İsâ Aleyhisselâmın Annesi Hz. Meryem’in Soyu, Doğuşu,

Beytülmakdis Mescidine Adanıp Bırakılışı Ve Bazı Faziletleri:
Hz. Meryem’in babası İmran b.Mâsân olup Hub’um b.Süleyman

Aleyhisselâ-mın soyundandı.[1]
Mâsân Hanedanı da, İsrail oğullarının Başkanlarından, Din Bilginleri

ve Danış­manlarından idiler.[2]
Zekeriyyâ Aleyhisselâmla İmran b.Mâsân, iki kız kardeşle evli olup

Zekeriyyâ Aleyhisselâmın zevcesinin adı Eşya’ (İşa’) bint-i Fâkud,

İmran b. Mâsân’ın zev­cesinin adı da, Hanne bint-i Fakud idi.[3]
Hanne; İsâ Aleyhisselâmın annesi Hz. Meryem’in annesi idi.[4]
Hanne; yaşlanıp çocuk doğurmaktan âciz bulunduğu ve bir ağacın

gölgesinde oturduğu sırada[5], bir kuşun, yavrusunun ağzına yiyecek

verdiğini görünce, ken­disinde, bir oğlan çocuğu olması arzusu

uyandı.[6]
Bir oğlan çocuğu ihsan etmesi için Allâha yalvardı.[7]:
“Ey Allâhım! Eğer, bana, bir erkek çocuğu ihsan edersen, onu,

Beytülmak-dis’e vakfetmek, adak ve şükrâne olarak onun hizmetinde

bulundurmak, üzeri­me, borç olsun!” dedi.[8]
Hanne’nin bu adağı, Kur’ân-ı kerimde şöyle açıklanır:
“Hani, (İmran’in) karısı:
Rabb’im! Karnımdakini, âzâdlı bir kul olarak Sana adadım.
Benden olan bu (adağı) kabul et!
Şüphesiz, (niyazımı) hakkıyle işiten, (niyetimi) kemaliyle bilen

Sensin Sen!” demişti.[9]
Adanılan çocuk; Mescid’in hizmetlerini görür, erginlik çağına

basıncaya kadar, hizmetten ayrılmazdı.
Erginlik çağına girdikten sonra, orada kalmak veya ayrılıp gitmek

hususunda serbest bırakılır[10], gitmek isterse, arkadaşlarından izin

alırdı. Oradan çıkıp git­mesi, onların bilgisi dahilinde olurdu.[11]
Mescid hizmetine, erkek çocuklardan başkası, adanmazdı.
Kızlar, bununla mükellef tutulmazlar; Hayz görmeleri ve rahatsızlığa

uğrama­ları sebebiyle, bu hizmete elverişli görülmezlerdi.[12]
Hanne; Hz.Meryem’e gebe olup ta, karnındakini, adayınca, kocası

İmran “Yazıklar olsun sana! Sen, bunu, ne diye yaptın?!
Eğer, karnındaki, kız olursa, kız da, bu hizmete elverişli

bulunmadığına göre, şu yaptığın şeyi gördün mü?!” dedi.
İkisi de, üzüntüye düştüler.[13]
Hanne, Hz.Meryem’e gebe iken, İmran vefat etti.[14]
(Hanne) Kız çocuğunu doğurunca, Allah, onun ne doğurduğunu daha

iyi bilici iken,
“Rabb’im! Hakîkat, ben, onu, kız olarak doğurdum.
Erkek, kız gibi değildir.
Gerçek, ben, (onun) adını, Meryem koydum.
Onu da, zürriyetini de, o taşlanmış (koğulmuş) şeytandan, Sana

sığınır (ısmar­larım!” dedi.[15]
Hanne; erkek, kız gibi değildir demekle, kızın, Mescid hizmetine ve

orada iba­dete -Mahrem olması, za’fı, Hayzdan, nifasdan,

rahatsızlanmaktan berî bulun­maması sebebiyle- erkek gibi, elverişli

olmadığını söylemek istemişti.
Sonra, onu alıp bir beze sararak Mescid’e götürdü.
Hârûn Aleyhisselâm oğullarından olan[16] ve o zaman,

Beytülmakdis Mescidin­de sayıları otuzu bulan[17] din bilginlerinin

yanına koydu.[18]
Şeybe oğulları[19] Kabe işlerine baktıkları gibi, bu Bilginler de,

Beytülmakdis Mescidinin işlerine bakarlardı.
Hanne, onlara;
“Şu önünüzdeki çocuk, bir adaktır!” deyince, namaz İmamları ve

kurbanları­nın Vazifelisi İmran’ın kızı olduğu için, hepsi de, onu alıp

bakma arzusuyla çe­kiştiler.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm, onlara:
“Ben, buna bakmağa, sizden daha lâyık ve müstehak bulunuyorum:

Çünkü, bunun Teyzesi, benim yanımda(zevcem)dır.” dedi.[20] Öteki

Bilginler; Zekeriyyâ Aleyhisselâma:
“Böyle yapma! Eğer, o, kendisine, halkın en yakın ve en lâyık

olanına bırakıla­cak olursa, onun, doğuran annesine bırakılması

gerekir.[21]
Fakat, biz, onun hakkında kur’a çekelim.[22]
Kimin okuna çıkarsa, o, onun yanında kalsın!” dediler ve bunun

üzerinde söz birliği ettikten sonra, on dokuz kişi[23], Car (Ürdün)

ırmağına kadar gittiler.
Tevrat yazarken, kullandıkları kalemlerini, suyun içine attılar.

Zekeriyyâ Aleyhisselâmın kalemi, suyun üzerine çıktı. Öbürlerininki

suyun di­bine çöktü.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm da, Hz.Meryem’in bakımını, üzerine aldı ve

onu, Yah­ya Aleyhisselâmın annesi olan Teyzesine teslim etti.[24]
Büyüyünceye kadar[25], ona, bir süt annesi tuttu.[26]
Hz.Meryem, erginlik çağına basınca[27], Zekeriyyâ Aleyhisselâm,

Mescid’de, onun için, bir oda yaptırdı.
Oraya, ortasından bir kapı da, koydurdu.[28]
Kabe’nin içine, merdivensiz çıkılamadığı gibi[29], bunun içine de,

merdivensiz çıkılamazdı.[30]
Kendisinin yanına, Zekeriyyâ Aleyhisselâmdan başkası, çıkmazdı.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm, her gün, ona, yiyeceğini, içeceğini, yağını,

kokusu­nu… götürüp bırakır, ayrılırken, kapısını, kilitlerdi.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm, ne zaman, onun odasına girse, yanında, kış

içinde yaz meyvası, yaz içinde de, kış meyvası bulur[31], ona:
“Ey Meryem![32] Bu, sana, nereden geliyor?!” diye sorar, o da:
“Bu, Allah tarafından!” diye cevap verirdi.[33]
Bu hususta Kur’ân-ı kerimde şöyle buyrulur:
“Bunun üzerine, Rabb’i, onu, iyi bir rızâ ile kabul etti.
Onu, güzel bir nebat gibi, büyüttü.
(Zekeriyyâ’yı da), ona (bakmağa) memur etti.
Zekeriyyâ, ne zaman (onun bulunduğu yere) Mihrab’a, girdiyse,

onun yanında, bir yiyecek buldu:
“Meryem! Bu, sana, nereden geliyor?!” dedi.
Oda:
“Bu, Allah tarafından!
Şüphe yok ki, Allah, kimi, dilerse, ona, sayısız rızık verir!” dedi.

[34]
(Ey Resulüm!) Bunlar, sana, Vahy etmekte olduğumuz Gayb

haber/erindendir.
Meryem’i, onlardan, hangisi himayesine alacak diye kalemlerini,

atarlarken, sen, yanlarında değildin.
(Bu hususta) çekişirlerken de, yine, sen, yanlarında yoktun.[35]
Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm da, Hz.Meryem’le ilgili

Hadîs-i şe­riflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı: îmran’ın kızı Meryem idi.
Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da, Hatice’dir.”[36]
“Cennet [37] kadınlarının üstünü:
Hatice bint-i Huveylid,
Fâtıma bint-i Muhammed,
Meryem bint-i İmran,
Firavunun Zevcesi Âsiye bint-i Müzâhım’dır.” [38]
Hz. Meryem’in Hâmile Oluşu Ve İsâ Aleyhisselâmı Doğuruşu:

Yazının devamını oku »

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, H.z İsa, Peygamberler Tarihi - Asım

Köksal, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: İsâ Aleyhisselâm |

Leave a Comment »
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN

Posted by Site - Yönetici Kasım 21, 2015

Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN
Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman”

türküsünün acı gerçeği; – Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954

tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer

Sarısözen tarafından derlenmiştir.
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve

1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir

ekonomik yardım paketidir.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca

ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri

dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir.
ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak

mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir. Marshal yardımının

koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.

(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri

Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966)…..
Buna koşul olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine

aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.

Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü

ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı

satılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve

margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi

yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk

ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan)

sıvı yağlardan biridir.Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı

bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı

yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş

edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa

bile muhtaç hâle getirilir. Ve basma giyen kadınlar, plastik giysilerle

tanıştırılır…

Prof. Dr. Kenan Demirkol

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a

Comment »
DUÂNIN KABUL EDİLMESİNİN ŞARTLARI

Posted by Site - Yönetici Kasım 20, 2015

Dua,Dua islam prayer,muslim prayer,DUÂNIN KABUL

EDİLMESİNİN ŞARTLARI,FREE-SHIPPING-font-b-Islamic-b-

font-Muslim-art-Make-font-b-Dua-b-font-Prayer copy
DUÂNIN KABUL EDİLMESİNİN ŞARTLARI
1- Düzgün bir imana, Ehli sünnet itikadına sahip olmalıdır.
Ehli sünnete göre; Îman artmaz ve azalmaz. Büyük günah işlemekle

îman gitmez.Gayba îman esastır. Allahü teâlâ Cennette görülecektir.

Ameller (İbâdetler)
îmandan parça değildir. Amelde dört mezhebe birine tâbi olmak

şarttır. Eshâb-ı kirâmın ve ehl-i beytin ve Peygamberimizin

zevcelerinin hepsini sevmek şarttır. Dört halîfenin üstünlükleri,

hilâfet sırasına göredir.Namaz, oruç, sadaka gibi nâfile ibâdetlerin

sevabını başkasına hediye etmek câizdir. Mîraç; ruh ve beden olarak

yapılmıştır. Evliyânın kerâmeti haktır. Şefaat haktır. Mest üzerine

mesh câizdir. Kabir suâli vardır. Kabir azâbı ruh ve bedene

olacaktır.İnsanları ve işlerini de Allahü teâlâ yaratır. İnsanda irâde-i

cüz’iyye vardır. Rızık, helâldan da olur, haramdan da olur. Velîlerin

ruhları ile tevessül edilir ve onların hâtırına duâ edilir. Hadis-i

şerifte, “Bid’at ehlinin duâsı ve ibâdetleri kabul olmaz.” buyuruldu.
2- Farzları yapıp haramlardan, kul hakkından sakınmalıdır!
İbrâhîm-i Edhem hazretlerine sordular : “ Allahü teâlâ, “Ey

kullarım! Benden isteyiniz! Kabûl ederim, veririm” buyuruyor.

Halbuki, istiyoruz, vermiyor? “
Bunlara şöyle cevap verdi: “ Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itaat

etmezsiniz. Peygamberini tanırsınız, Ona uymazsınız. Kur’an-ı

kerimi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakkın

nîmetlerinden faydalanırsınız, Ona Şükretmezsiniz. Cennetin, ibâdet

edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız.

Cehennemi, âsîler için yarattığını bilirsiniz, Ondan sakınmazsınız.

Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız.

Aybınıza bakmayıp, başkalarının ayıblarını araştırırsınız. Böyle olan

kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten

ateş yağmadığına Şükretsin! Daha ne isterler? Duâlarının netîcesi,

yalnız bu olursa, yetmez mi?
Evet, Allahü teâlâ, Mümin sûresinin altmışıncı âyetinde, “Duâ ediniz,

kabûl ederim”, isteyiniz, veririm buyuruyor. Fakat, duânın kabul

olması için, beş şart vardır: Duâ edenin müslüman olması, Ehl-i

sünnet îtikatında olması, haram işlemekten, bilhassa haram yimekten,

içmekten sakınması, farzları yapması, bilhâssa beş vakit namaz

kılması, Ramazan oruclarını tutması, zekât vermesi, Allahü teâlâdan

istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu araması lâzımdır.
Allahü teâlâ, herşeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Birşey istenince, o

şeyin sebebini gönderir ve bu sebebe tesîr ihsan eder. İnsan bu sebebi

kullanıp, o şeye kavuşur. Evliyâsının hatırı için, âdetini bozarak,

bunlar duâ edince veya Evliyâyı kiram vesîle edilerek duâ edilince,

bunlara “Kerâmet” olarak, sebebe hâcet kalmadan, doğruca

istenileni verir.”
Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, duâsı makbûl bir zât idi. İnsanlar,

duâsını alabilmek için uzak yerlerden gelirlerdi. Birgün birisi gelip:
– Efendim, son nefeste selâmetle gidebilmemiz için duâ buyurun,

dediğinde;
– Her kim farzları edâ ettikten sonra, duâ ederse duâsı kabûl olur.

Sen farzdan sonra duâ ederken bizi de hatırlarsan biz de seni

hatırlarız. Bu durum hem sizin, hem de bizim için duânın kabûl

olmasına vesîle olur, buyurdu.
Allahü teâlâ, evliyâsının duâlarını kabûl edeceğini Kur’ân-ı kerîmde

bildirmektedir. Hadîs-i şerîfte de, “Saçları dağınık ve kapılardan

kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allahü

teâlâ onları doğrulamak için o şeyi yaratır” buyuruldu.
Sa’d bin Ebi Vakkas hazretleri Peygamber efendimize dedi ki:
– Yâ Resûlallah, duâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her duâmı kabûl

etsin.
Cevâbında buyurdu ki:
– Duânızın kabûl olması için helâl lokma yiyiniz! Çok kimse vardır

ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp duâ

ederler. Böyle duâ nasıl kabûl olunur?
Diğer hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün duâsı

kabul olmaz.)
“On dirhemlik elbisenin bir dirhemlik kısmı haram kazançtan gelse,

o elbise ile kılınan namaz kabul olmaz.”
“Şarap içenin namazı kırk gün kabul olmaz.”
“Harâmdan sakının! Çünkü midesine harâm lokma giren kimsenin

kırk gün duâsı kabûl olmaz.”
“Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır, sonra ellerini

kaldırıp duâ ederler. Böyle duâ nasıl kabûl edilir?”
3- Kıymetli vakitlerde duâ etmelidir
Cum’a günü ve gecesi, ezân vakti, ezân ve ikâmet arası, her günün

seher vakti, gecenin ikinci yarısı, Receb’in ilk gecesi, Şa’ban’ın

onbeşinci gecesi, Bayram geceleri, Arefe günü, Ramazan gün ve

geceleri, iftar zamanı, her günün zevâl vakti, Cum’a günü öğle ile

ikindi arası kıymetli vakitlerdir. Bu vakitleri ganimet bilmelidir.
Hastalık hâli, aile ve vatanınından uzak kalındığı zaman, farz

namazlardan sonra, İhlâs sûresi okunduktan sonra, yağmur yağarken,

düşmanla karşı karşıya gelince, oruçlu olduğu zaman, kalbinde

incelik hissettiği anda duâ etmelidir. Çünkü kalbdeki incelik rahmet

kapısının açık olduğuna işarettir.
Rabbimiz, seher vakti, “Duâ eden yok mu kabul edeyim!” buyurur.

Şerefli hallerde, mesela yağmur yağarken, oruçlu veya hasta iken duâ

etmeli!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Dertli müminin duâsını ganimet bilin!” .
“Beş vakt farz nemâzdan sonra yapılan duâ kabûl olur”
“Gecenin son üçte birinde, dünya semâsını rahmetiyle dolduran

Allahü teâlâ buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim.

İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duâsını kabûl edeyim.”
“Oruçlunun duâsı reddolunmaz.”
“Üç duâ vardır ki, Bunların kabul edileceğinden şüphe yoktur.

Mazlumun duâsı, misafirin duâsı ve babanın evladına duâsı “
4- Kabûl edileceğine inanarak duâ etmelidir.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde “Duâ edin, kabûl edeyim” buyuruyor.

Duânın kabûl edileceğinden şüphe etmemelidir. Şartlarına riâyet

edilip edilmediğinden şüphe etmelidir.
Peygamber efendimiz:
“Allahü teâlâya, kabûl edileceğine tam inanarak duâ ediniz! Biliniz

ki, Allahü teâlâ gâfil bir kalb ile yapılan duâyı kabûl etmez.”
“Duâ ettim kabul edilmedi demedikçe, duâ kabul edilir” buyurdu.
Kur’an-ı kerimin ve duânın tesir etmesi için bazı şartların

gözetilmesi gerekir. Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna

inanması, hastanın zararlı olan gıdalardan, şüpheli ilaçlardan perhiz

etmesi, sıcaktan ve soğuktan sakınması
gerekir. Okuyanın, itikadının bozuk olması, haram işlemekten, kul

hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık

olarak ücret almaması şarttır.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Allahü teâlâ, duânızı kabûl eder. Duâ ettim, hâlâ duâm kabûl

olmadı diye acele etmeyiniz! Allah’tan çok isteyiniz! Çünkü kerem

sahibinden istiyorsunuz.”
“Duâ ettim, duâm kabul olmadı diye acele etmeyin! Allahtan çok

isteyin! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.”
“Duâ eden, üç şeyden hâli değildir: Ya günâhı affolur veya hemen

hayırlı karşılığını görür, Yahut âhırette mükâfatını bulur.”
“Rabbiniz, şüphesiz hayâ ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp

kendisinden birşey istedikleri zaman, onların ellerini boş

çevirmekten hayâ eder.”
“Duâda acele edilmezse, duâ kabûl olur.”
Duâda acelenin nasıl olduğu sorulunca Peygamber Efendimiz “Duâ

ettim de kabûl edilmedi demektir” buyurdu.
Allahü teâlâ, duâ edenleri, sağlık ve selamet isteyenleri sever. Duâ

edip de duâsı dünyada kabul edilmeyenlere, Kıyamet günü Allahü

teâlâ, “Bu senin falan zamanda ettiğin duâdır. O duânın yerine sana

şu sevabları veriyorum” buyuracak, o kadar çok sevab verecek ki, o

kimse, “Keşke dünyada hiçbir duâm kabul olmasaydı da, bugün

onların karşılıklarını görseydim” diyecektir.
5- Belâ gelmeden önce çok duâ etmelidir.
Duâ, sıkıntılı zamanlarda, belâ geldiğinde değil her zaman

edilmelidir. Sevgili Peygamberimiz, “Şiddet ânında duâsının kabûl

edilmesini isteyen kimse, refah zamanında çok duâ etsin!”

buyurmuştur.
Üstâd Ebû İshak hazretlerinden duâ istediler. Duâ etti. Duâsının

kabûl edildiğini gören bir talebesi, “Efendim, bu duâyı bana da

öğretin, ihtiyâç hâlinde ben de edeyim” dedi. Üstâd da, “Bu duânın

kabûl edilmesinin sebebi, otuz yıldır kıldığım namazlar ve devamlı

ettiğim duâlar ve harâm lokmadan sakınmamdır.” buyurdu.
6- Sebeplere yapışmalıdır
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesine uymadan, sebeplere yapışmadan,

çalışmadan duâ etmek, Allahü teâlâdan mucize istemek demektir.

Müslümanlıkta, hem çalışılır, hem de duâ edilir. Önce sebebe

yapışmak, sonra duâ etmek lâzımdır.
Kur’an-ı kerimde Allahü teâlâ dâimâ çalışmağı emretmektedir. İnsan

bütün gayreti ile çalışacak, bütün zâhirî sebeplere yapışacak, ancak

ondan sonra Allahü teâlâdan istiyecektir. Çalışmadan önce değil,

çalışırken, başarabilmek, kazanmak için, Rabbine yalvararak, Ondan

yardım bekliyecektir
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: Bedduâ etememelidir Uhud gazâsında

Resûlullahın mübârek yüzü yaralanıp, mübârek dişi kırılınca, Eshâb-ı

kirâm çok üzüldüler:
– Duâ et, Allahü teâlâ, cezalarını versin, dediler.
Peygamber efendimiz:
– La’net etmek için gönderilmedim. Hayır duâ etmek için, her

mahluka merhamet etmek için gönderildim, buyurdu.
Sonra da şöyle duâ etti:
– Yâ Rabbî! Bunlara hidâyet ver. Tanımıyorlar, bilmiyorlar,

buyurdu.
Fakîrlere sadaka vermeyi unutmamalıdır. Ehline ve çoluk çocuğuna

ve akrabâya verilen şeyler de, sadaka yerine geçer.
Kimseye bedduâ etmemelidir. Hele kişi kendisine, âilesine ve

çocuklarına hiç bedduâ etmemelidir. Olur ki, duâların icâbet, kabûl

olma zamanına rastlar da, bedduâsı kabûl olur. O zaman pişman olur

ama pişmanlık fayda vermez. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Kendinize, evlâdınıza, kötü duâ etmeyiniz. Allahın kaderine râzı

olunuz. Ni’metlerini artırması için duâ ediniz.”
“Ananın, babanın çocuğuna olan ve mazlûmun, zâlime olan

bedduâları, red olunmaz.”
Anne-babanın çocuklarına yaptıkları bedduâları kabûl edilir. Çünkü

anne-baba çocuklarına, ancak isyân ettikleri, aşırı kötü

davrandıkları, hak ve hukuklarına riâyet etmedikleri zaman bedduâ

ederler.
Anne-baba, kendilerine hürmet, itâ’atte bulunan çocuklarına şefkat,

merhamet ve iyilik ile duâ ederler. Babanın bedduâsı annenin

bedduâsına göre daha çabuk kabûl olur. Çünkü anne çok

merhametlidir. Söz ile söyler ise de kalbinden, bedduâsının tutmasını

istemez. Baba öyle değildir.
Çocuğun da anne-babasına yaptığı duâ makbûldür. Kardeşine

gıyâbında, arkasından yapılan duâlar da makbûldür. Buradaki

kardeşten maksat, hem kendi öz kardeşi, hem de din kardeşi olan

bütün mü’minlerdir.
Baba, çocuğuna hayır ile duâ eder, bedduâ etmez. Hadîs-i şerîfte,

“Babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir”

buyuruldu. Yanî babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine

duâsı gibi kabûl olunur. Aynı şekilde anne de, çocuğuna hayır ile duâ

etmelidir. Peygamber efendimiz, “Annenin duâsı, daha çabuk kabûl

olunur” buyurdu. Yâ Resûlallah, acaba neden? dediler. “Çünkü ana,

babadan daha merhametlidir. Merhametlinin duâsı sâkıt olmaz”

buyurdu.
Çocuğuna bedduâ etmemelidir. Çünkü kabûl edilir ve ona zarar

verir. Adamın biri, Abdullah bin Mübârek’e gelip, çocuklarından

birini şikâyet etti. Abdullah bin Mübârek, çocuğuna bedduâ ettin mi?

buyurdu. Evet dedi. Onu sen bozdun, o beğenmediğin hâle sen

düşürdün, buyurdu.
Mü’minin, görmeden bir kardeşine yaptığı duâda riyâ ve menfaat

yoktur. Fakat hazır olan kimseye yapılan duâda, gösteriş ve çıkar söz

konusu olabilir. Bir arada olmayanların birbirlerine yaptıkları duâda

yalnız Allah rızâsı gözetildiği için duâları makbûl olur.
Bir hadîs-i şerîfte, “Bir müslümanın, din kardeşine gıyâbında yaptığı

duâ kabûl olunur. Başucunda bir melek vardır. Kardeşine duâ

yaptıkça, sana da o kadar der. O meleğin görevi budur”

buyurulmuştur.
Hastaların ve âdil, sâlih kimselerin, Allah dostlarının duâları,

oruçlunun duâsı da kıymetlidir. İftar zamanı yapılan duâ kıymetlidir.
Misâfirin duâsı evine, gâzînin duâsı vatanına dönünceye kadar

makbûldür. Çünkü âilesinden uzak olduğu ve çeşitli zorluklarla

karşılaştığı için kalbi kırıktır. Allahü teâlâya bütün kalbi ile yönelir

ve duâsı da Hak teâlânın lûtuf ve ihsânı ile kabûl olur.
Mazlûmun bedduâsından sakınmalıdır. Zulüm ateşi ile karşı karşıya

gelen kimsenin içi yanar, bedduâ yapmak zorunda kalır.
Duâsı kabûl mahallinde olur.
Ebüdderdâ hazretleri buyurdu ki: Mazlûmun bedduâsından,âhından

ve yetîmin gözyaşlarından sakının. Çünkü insanlar rahat uykuda iken

onlar dert, sıkıntı, üzüntü içindeler.
Bir müslümanın kâfir olması için duâ edenin kendisi kâfir olur.

Zâlimden başkasına bedduâ etmek harâmdır. Zâlime, zulmü kadar

bedduâ etmek câiz olur. Câiz olan birşeyin miktarı, özrün miktarı

kadar olur. Zâlime de bedduâ etmemek, sabır etmek ve hattâ,

affetmek daha iyidir.
Herhangi bir kâfire, Allah ömür versin demek, câiz değildir.

Müslüman olması için böyle duâ etmek, câiz olur. Kâfire saygı ile

selâm veren, kâfir olur. Kâfire saygı bildiren bir söz söylemek,

meselâ üstâdım demek, küfür olur.
Herkese hayır duâ etmelidir
Ma’rûf-i Kerhî hazretleri, birgün talebeleriyle hurmalıkta

oturuyordu. Bu esnada Dicle nehrinden bir kayık geliyordu.

Kayıktaki birkaç genç, içip içip nârâlar atıyorlardı. Bu hoş olmayan

manzara karşısında talebeleri dediler ki:
– Efendim, duâ edin de Allahü teâlâ bu kendini bilmezleri nehrinde

boğsun, insanlar da böyle zararlı kimselerden kurtulsunlar.
Bunun üzerine kayıktakilere şöyle duâ etti:
– Yâ Rabbî! Sen bu kullarını dünyada neş’elendirdiğin gibi âhırette

de neş’elendir.
Talebeler bu duâya bir ma’nâ veremediler. Kendisine sordular:
– Efendim, böyle duâ etmenizin hikmetini anlayamadık. İzâh eder

misiniz?
– Bekleyiniz! Söylediklerimin sırrı şimdi ortaya çıkar.
Talebeler dikkatle kayıktakileri takip etmeye başladılar.

Kayıktakiler, kıyıya çıkınca, Ma’rûf-i Kerhî hazretlerini gördüler.

Birden ne yapacaklarını şaşırdılar. Daha o, kendilerine birşey

söylemeden, ellerindeki sazı kırdılar, içkileri attılar. Huzûruna gelip

tevbe ettiler.
Herkesin istediği oldu
Ma’rûf-i Kerhî hazretleri talebelerine dönüp buyurdu ki:
– Gördüğünüz gibi, herkesin istediği oldu. Ne onlar boğuldu, ne de

kimse onlardan rahatsız oldu?

Kaynak : 365 Gün Dua – – Mehmet Oruç

Posted in 365 Gün Dua, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular,

Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye,

Yorumlar | Leave a Comment »
İnsanın Dostları Dörttür

Posted by Site - Yönetici Kasım 19, 2015

İnsanın Dostları Dörttür
İnsanın Dostları Dörttür
İnsanın sadık dostları dört tanedir.
Onlar:
1- Kelime-i şahadet,
2- Namaz,
3- Oruç (hac, zekat, öşür ve sadakalar…)
4- Zikrullah (ilim ve salih amel…)
Bunlar;
1- Kişiyle birlikte kabre girerler.
2- Allâhü Teâlâ hazretleri katında ona şefaatçi olurlar.
3- Ölüye arkadaşlık ederler…
Böylece ölü mezarında yalnız kalmamış olur….

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri: 7/637

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Dost, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar,

Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »
Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı

Posted by Site - Yönetici Kasım 18, 2015

Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı
Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı
Ruhun bedenden kesilme acısı, bir gün iki gün veya üç gün devam

eder sonra kesilir. Ama ruh mahlûkatın vasıflarından kesilmesinin

acısını ise senelerce çeker. Hatta belki haşre kadar devam eder.
Kâfirlerin acıları ise ebede kadar (yani sonsuza kadar) devam eder.

Onlar ebediyen şiddetli bir şekilde can verme acısını hissederler.

Elim ve şiddetli azap budur işte… Kabir azabı da bu halin

neticesindendir. Cidden bunu anla!
Hikâye (kabir azabı)
Hikâye olundu. Asîlerden biri öldü. Ona mezar kazdılar. İçinde

büyük bir yılan çıktı. (o mezarı bırakıp) ona başka bir mezar

kazdılar. o yılanı o kabirde de gördüler.,Sonra bu şekilde ona başka

bir mezar kazdılar.
Bu şekilde tam otuz mezar kazdılar. Her defasında da kabrinde o

yılanı gördüler.
Sonunda Allâhü Teâlâ hazretlerinden hiçbir kaçanın kaçıp

kurtulamayacağını ve hiçbir galibin Allâhü Teâlâ hazretlerinin

hükmüne galebe çalamayacağını anladılar. O mevtayı yılanla beraber

gömdüler. Zira o yılan o kişinin ameliydi, (yılan şeklinde

görünüyordu)
Hafız (k.s.) hazretleri buyurdular:
-“(Salih) amel edelim!
Yoksa utanç ve rezalet getirir.
Bir can eşyasını başka bir cihâna çekeriz!.” [Divân-ı Hafız-ı Şirâzî,

s. 170]

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. s.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri 7/632

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, Kabir Hakkında Herşey, Ruhu`l Beyan

Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler:

Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı | Leave a Comment »
Kabirde Amel

Posted by Site - Yönetici Kasım 17, 2015

Kabirde Amel,Calismak

ibadettir,cennet,islam,ramazan,iftar,isci,sahur copy
Kabirde Amel
(İmam) Yâfîî (k.s.) buyurdular:
Bazı sâlihlerden işittim. Yemen beldelerinin bazılarında (anlatıldı…)

Bazı ölüleri gömdüklerinde, insanlar ayrıldıklarında onun mezarında

şiddetli bir ses ve sert bir darbe sesini işittiler. Sonra mezardan siyah

bir köpek çıktı.
Salih şeyh ona sordu:
-“Yazık sana! Sen nesin?” O:
-“Ben ölünün ameliyim!” dedi. Salih şeyh sordu:
-“Bu darp (dövme) işi sana mı yapıldı yoksa ona mı (ölüye mi)?”

Siyah köpek:
-“(Ona değil) bana vuruldu. Mevtanın yanında yâsîn sûresi ve

kardeşlerini (yani Kur’ân-ı kerimden mülk sûresi gibi ve diğer

sûreler ve salih ameller) gördüm. O sûreler benimle onun arasına

girdiler. Ben dövüldüm ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin keremiyle

ondan tard olup kovuldum.
Eğer o ölünün ameli çirkin ve kötü olup (sâlih amellerinden) daha

kuvvetli olsaydı, elbette ona galip olurdu. Onu korkutur ve ona azap

ederdi…

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri, 7/-642.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, Kabir Hakkında Herşey, Ruhu`l Beyan

Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler:

Kabirde Amel | Leave a Comment »
Müseylemetü’l-Kazzâbı ( Yalancı Peygamberi ) Hazret-i Vahşî

Öldürdü.

Posted by Site - Yönetici Kasım 17, 2015

Müseylemetü'l-Kazzâbı ( Yalancı Peygamberi ) Hazret-i Vahşî

Öldürdü.
Müseylemetü’l-Kazzâbı ( Yalancı Peygamberi ) Hazret-i Vahşî

Öldürdü.
“Yemâme sahibi” (yani Yemâme’de yalancı peygamberlik iddia eden

kişi), Müseylemetüi-Kazzâbtır.
Sıddîk-i Ekber (r.a.) hazretlerinin döneminde onu Hazret-i Hamza

(r.a.)’ın katili, Vahşî (r.a.) hazretleri öldürdü.
Vahşî (r.a.) hazretleri, Müseylemetü’l-Kezzâbı öldürdüğünde;
-“Câhiliyet döneminde insanların hayırlısını öldürdüm ve İslâm’ım

döneminde de insanların en şerlisini öldürdüm...” dedi.
[Sîretü tbni’l-Hişâm: c. 4. s. 20.]

İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri: 7/623
.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar,

Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: Hazret-i Vahşî,

Müseylemetü'l-Kazzâb | Leave a Comment »
ÇOCUK BÜYÜTMEK VE TERBİYE ETMEK

Posted by Site - Yönetici Kasım 17, 2015

Çocuk terbiyesi
ÇOCUK BÜYÜTMEK VE TERBİYE ETMEK
Çocuk terbiyesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Çocuk,anne babanın yanında ilahi bir emanettir. Çocuğun kalbi saf

temizdir.
Kendisine verilecek herşeyi almaya hazır ve her türlü işleyişe

müsaittir.
Kendisine iyi şeyler söylenir ve iyi şeyler yaptırılırsa, çocuk iyi bir

insan olarak yetişir, dünya ve ahirette mesut olur. Çocuğu iyi

yetiştiren ana-baba ve öğretmenleri de çocuğun işleyeceği sevaplara

ortaktırlar.
Çocuğun terbiyesine bakılmaz kötü işlere itilir ve ihmal edilirse,

çocuk daha da kötüleşip felakete sürüklenir. Ana-baba ve öğretmeni

onun kötülüklerine de ortaktırlar. Zira, Yüce Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk – çocuğunuzu cehennem ateş

inden koruyunuz.”TAHRİM SURESİ, Ayet : 6
Terbiye, çocuğu dünyada felaketlerden koruduğu gibi, ahirette de

ateşten korur. Çocuğu korumak, ona güzel terbiye verip temizlemek,

ahlaki faziletler öğretmek kötü arkadaşlardan uzak tutmak, sürekli

zevk – sefa içinde bulundurmamak ve onu refah ve dünyalık

değerlere düşkün kılmamaktır. Zira eğer dünyevi değerlere ve refaha

alışırsa büyüdüğü zaman onları elde edebilmek için ömrü boyunca

peşlerinden koşar ve ebediyyen mahvolur gider. Onun için daha ilk

günlerden çocuğun terbiyesine önem vermek gerekir. Süt annesi helal

yiyen dindar bir kadın olmalıdır. Zira haramdan meydana gelen bir

sütten hayır gelmez.
Altı – yedi yaşlarına gelen çocuk artık kontrol altına alınmalıdır. Bu

yaşlarda artık çocukta utanma duygusunun belirtileri başlamalıdır.
Çocuğun utanarak kendini büyüklerden sayıp bazı işlerini terk

etmesi, akıl nurunun parlamaya başladığını gösterir. Bu sayede bazı

şeylerin çirkin olduğunu farkeder ve onları yapmaktan çekinir. Bu

anlayışa sahip olma Yüce Allah’ın bir lütfudur. Aynı zamanda

kalbinin temizliğini ve ahlakının itidalini gösterir. Ar sahibidir

diyerek utanma duygusuna sahip olan çocuğun terbiyesini ihmal

etmemek gerek.
Çocukta meydana gelen ilk duygu yemek hırsıdır. Çocuk önce bu

hususta terbiye edilmelidir. Yemeğe besmele ile başlaması, sağ elle

ve kendi önünden yemesi, başkalariyle yemek yerken sofraya ilk

oturanın o olmaması, başkasından önce yemeğe başlamaması gibi.

Çocuğa önüne gelenle yetinmesi, temiz yemek yemesi ve fazla obur

olması öğretilmelidir.
Elbise konusunda da beyaz elbise giymeye teşvik edilmeli, fazla

süslü ve renkli elbiseler giydirilmemelidir. Erkek ve kadın

kıyafetlerinin farklı olduğu söylenmelidir. Çocuk zengin ve şatafatlı

elbise giyen kimselerin yanına gönderilmemelidir. Eğer çocuk

yetişme çağında ihmal edilirse ahlakı bozulur ve yalancılık,

kıskançlık, hırsızlık vs . gibi kötü huylar edinir.
Sonra çocuk okula verilir. Okullarda Kur’an okumayı, İslam

büyüklerinin yaşama biçimlerini ve durumlarını öğrenir. Böylece

içine iyi insanlara karşı duyması gereken sevgi ve merhamet

tohumları ekilmiş olur. Aşk ve macera eserlerinden uzak tutulmalıdır.

Zira bunlar çocuğun kalbine fesat tohumları ekerler.
Çocukta güzel ahlak ile ilgili iyi bir hareket görüldüğü zaman takdir

edilmeli ve mükafatlandırılmalıdır. Başkaları yanında da iyi

hareketlerinden dolayı övülmelidir. Zira bu tür şeyler çocuğu iyiliğe

teşvik eder. Çocuğun bazen yaptığı hatalı hareketleri de

görmemezlikten gelmek gerekir. Hele çocuk yaptığı kusurunu

gizlemeye kalkışırsa bunu tamamen görmemezlikten gelmek icab

eder. Aksi takdirde çocuk “Nasılsa bi kusurumu herkes biliyor”

diyerek onu devamlı işlemeğe ve giderek huy edinmeğe başlar.
Eğer görmemezlikten gelinen kusurunu tekrar ederse gizlice

azarlamalı ve bu kötü hareketin zararları kendisine açıklanmalıdır.

Sık sık azar ve tenkit ten de kaçınmak gerekir. Zira bu durum,

çocuğun azar ve tenkitleri dinlememesine sebep olur. aynı zamanda

verilecek öğütlerin de etkisini azaltır.
Baba çocuğuna karşı ağır davranıp seyrek olarak kınamalıdır ki anne

çocuğunu babasıyle korkutup kötülüklerden alıkoyabilsin. Çocuğun

yatak, giyecek ve yiyeceğinden lükse kaçmamak gerekir. Zira

bunlara alışırsa, vazgeçmesi zor olur.
Çocuğun gizli şeyler yapmasına müsaade edilmemelidir. Zira gizli

yaptığı kusurlar onda alışkanlık olur, sonra açığa yapmağa başlar.
Günün belirli saatlerinde beden eğitimi ile ilgili gerekli hareketler

yapmalıdır. Aksi takdirde vücudu yeteri gibi gelişmez ve tembel olur.
Eğitim yaparken gücünün kaldıramayacağı ve zararlı olabilecek aşırı

hareket lerden kaçınmalıdır.
Ana-babasının varlığıyle, zenginliğiyle, giyim ve okul araçlarının

çokluğuyla veya başka meziyetleriyle arkadaşlarına üstünlük

taslaması gerektiği öğretmeli, aksine çocuklarla eşit olması, alçak

gönüllü davranması, onlara ikramda bulunması icab ettiği

söylenmelidir.
Çocuk hoşuna giden herhangi bir şeyi başkasından isteyip

almamalıdır.
Hele itibarlı birinin çocuğu ise, buna hiç yaklaşmamalı, üstünlüğün

almak
değil vermek olduğu kendisine öğretilmelidir. Fakir çocuğa da

başkalarından bir şeyler istemenin, onlara boyun bükmenin kötü bir

şey olduğu, bu hareketin insanlara yakışmadığı söylenmelidir.
Sonuç olarak çocukları aşırı derecede paraya tutkun olmaktan

uzaklaştırmalı, böyle bir tutkunun çok kötü ve tehlikeli olduğu

anlatılmalıdır. Zira paraya tutulma hastalığı, zehirin etkisinden daha

kuvvet lidir.
Çocuğa toplantılarda şu hususlara dikkat etmesi gerektiği

öğretilmelidir.
a) Sümkürüp tükürmekten sakınmalı,
b) Başkasının yüzüne doğru esnememeli, esnediğinde eliyle ağzını

kapamalı,
c) Başkasının önüne geçmemeli,
d) Ayaklarını birbirinin üzerine atma, elini çenesine dayama, başını

yere
koyma gibi yakışıksız hareketler yapmamalı.
e) Fazla konuşmamalı, başkasına da söz hakkı tanımalı.
f) ister doğru ister yalan olsun durup dururken yemin etmemeli,
g) Büyüklere yer vermeli, onlara karşı saygılı olmalıdır.
h) Gereksiz sözlerden, başkasına sövüp saymaktan, kötü

konuşanlarla oturup kalkmaktan sakınmalıdır. Zira kötülerle düşüp

kalkmak, onlar gibi olmak demektir. Aslında çocuk terbiye etmenin

en önemli kuralı, onu kötülerle düşüp kalkmaktan uzaklaştırmaktır.
Çocuk öğretmenine karşı gelmemeli, öğretmeninin verdiği cezaya

sabretmeli, ağlayıp sızlamamalıdır. Yiğit ve cesur çocuklar böyle

olurlar.
Dersten sonra çocuğun bir miktar oyun oynamasına müsaade etmek

gerekir. Böylece hem ders yorgunluğunu atmış ve hem de

arkadaşlarıyle yürütmesi gereken davranış şeklini öğrenmiş olur.

Fakat oyun fazla uzun ve yorucu olmamalıdır. Çocuk tamamen

oyundan alıkonur, yalnız derse bağlanırsa anlayışsız. Sıkıntılı ve

dertli olur. kendisini tam olarak derse veremediği için de zekası

körelir. Hatta bu durumdan kurtulmak için çeşitli hilelere başvurur.
Çocuk altı – yedi yaşlarında temizlik ve namaza alıştırılmalı, durumu

uygun olduğu zamanlar alışkanlık kazanması için Ramazan’da bazı

günler oruç tutturulmalıdır. (On yaşına gelince farzları yerine

getirmesi için zorlanır.)
Yavaş yavaş altın kullanmaktan ve ipek elbiseler giymekten

uzaklaştırılmalı, bilmesi gereken dini hükümler kendisine

öğretilmelidir.
Hırsızlık yapmak, haram giyinmek, ihanet etmek, yalan söylemek vs

. gibi kötü ve çirkin hareketlerin neler olduğu kendisine öğretilmeli,

buluğ (erginlik) yaşına gelince bunların neden yasaklanmış

olduğunun sebepleri anlatılmalıdır.
Mesela yemek vücudun beslenmes i için bir araçtır. Yemekten asıl

gaye Yüce Allah’a kulluk edebilmektir. Dünya aslı olmayan boş bir

şeydir. Bir gün ölüm gelecek ve dünya hayatı sona erecektir. Dünya

sadece bir duraktır. Asıl ve devamlı bulunulacak yer ahirettir. Ölüm

her an insanın kapısını çalabilir. Akıllı insan, dünyada iken ahiretin

azığını elde eden ve bu sayede cennetin bol nimetlerine kavuşup

Allah katında mevki sahibi olan kimsedir. İşte bütün bunlar çocuğa

anlatılmalıdır.
Erginlik yaşına gelen çocuk iyi terbiye edilmişse, bu sözler kendisine

etki eder. Oyulan yazının taşta iz bırakması gibi, bu sözler de kalbine

yerleşir ve orada iz bırakır. Fakat daha önce iyi terbiye edilmemiş ,

kötü söz ve kötü işlere alışmış , oyun ve eğlenceden başka bir şey

düşünmemiş , istediğini yemiş , istediğini giymiş , har vurup harman

savurmuş bir çocuk, duvarın kuru toprak kabul etmemesi gibi,

gerçekleri kabul etmez. İlk günden çocukla ilgilenip yaşına göre

terbiyesiyle meşgul olmak çok önemlidir. Zira
onun saf ve tertemiz olan kalbi hayrı da şerri de kabul etmeye

elverişlidir.
Anne ve babası onu istedikleri gibi iş erler.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Her çocuk (İslam) fıtratı üzerine doğar. Sonra ana-babası onu

yahudi, hıristiyan veya ateşperest yaparlar.”
Sehl-i Tüsteri (R.Aleyh) diyor ki:
“Üç yaşındaydım. Dayım Muhammed Bin Suvar gece namazı

kılarken onu seyrederdim. Bana “Ey oğul, seni yaratan Yüce Allah’ı

anmak istemez misin?” dedi. “Ben: “Nasıl anayım?”
Bana şöyle dedi: Gece yatağa girince kalbinle üç defa de ki: “Allah

benimledir, daima bana bakıyor, beni görüyor“. Birkaç gece böyle

söyledim. Sonra her gece yedi kere söyle dedi. Öyle yaptım. Bir süre

sonra kalbimde bunun zevkini tadmaya başladım. Aradan bir yıl

geçince: “Sana söylediklerimi ömrün boyunca unutma. Seni mezara

koyuncaya kadar devam et . Zira bunlar bu dünyada da ahirette de

senin dayanağın olur ve elinden tutarlar” dedi. Birkaç yıl devam

ettim. Kalbimdeki tatlılık gittikçe arttı. Bir gün dayım bana: “Yüce

Alah kiminle olursa, kime bakar ve kimi görürse o kimse günah

işlemez. Sakın günah işleme. Yüce Allah seni görüyor” dedi. Sonra

beni okula verdi. O zaman kalbim değişti. “Her gün bir saatten fazla

okula göndermeyin” dedim. Kur’an-ı Kerim’i öğrendim.
Daha yedi yaşındaydım. On yaşıma gelince devamlı oruç tutar, arpa

ekmeği yerdim. On iki yaşına kadar böyle devam etti. On üç yaşında

iken kalbime zor mesele geldi. Beni Basra’ya gönderin bu meseleyi

sorayım dedim.
Gittim. Bütün âlimlerden sordum, çözemediler. Abadan şehrinde

kıymetli bir zata gittim. Meseleyi sordum. Halletti. Bir süre onun

yanında kaldım.
Sonra dönüp Tüster tarafına geldim. Bir akçalık arpa aldım.

Orucumu arpa ekmeğiyle açardım. Arpa ekmeğinin yanında başka

bir şey yemezdim.
Bir yıl bir akçe ile yetindim. Sonra üç gün üç gece bir şey yemeden

oruç tutmağa başladım. Sonra bu sureyi beşgüne, bunu da başarınca

yedi güne çıkardım. Bu süreyi artıra artıra öyle bir dereceye geldim

ki, yirmi beş gün, yirmi beş gece hiçbir şey yemeden oruç tutmağa

başladım. Yirmi yıl böyle devam ettim. Geceleri de sabaha kadar

namaz kılarak geçirirdim.
Bu hikayeyi, bütün zor işlerin temelinin çocukluktan atılması

gerektiğini belirtmek için anlattık.

Kaynak : Kaynak : Kimyay-ı Saadet – İmam Gazali

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Genel, Kimya-i Saadet - İmam Gazali, Tavsiyeler,

Türkiye, Yorumlar | Etiketler: ÇOCUK BÜYÜTMEK VE TERBİYE

ETMEK, çocuk terbiyesi | Leave a Comment »
Kur’ân-ı Kerimi Okumada Dikkat Edilecek Husus

Posted by Site - Yönetici Kasım 16, 2015

Abdulbasit abdussamed,Kur'ân-ı Kerimi Okumada Dikkat Edilecek

Husus
Kur’ân-ı Kerimi Okumada Dikkat Edilecek Husus
Kur’ân-ı kerimi okuyan kişiye düşen vazife;
1- Kur’ân-i kerimi tecvitli okumak,
2- (Kur’ân-ı kerim ile) sesini güzelleştirmek…
Kurân-i Kerim ile Taganni İle Okumak
Hadis-i şerifte buyuruldu:
Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. Dedi: Efendimiz

(s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Kurân-ı kerim ile Taganni etmeyen bizden değildir.” [Sahih-

iBuhârî:6973,]
-“Kur’ân-ı kerimi sesinizle güzelleştirin. Muhakkak ki güzel ses,

Kur’ân-ı kerimin güzelliğini ziyâde eder. ” [Dârimî: 3365.]
Taganni Ne Demektir?
Denildi ki: Kur’ân-i kerim ile taganni etmek (iki manâya gelir:)
1- Kur’ân-ı kerim ile Taganni etmek; Kur’ân-ı kerim ile yetinmek,

gani ve istiğna etmek, demektir.
2- Denildi ki: Kur’ân-ı kerim ile Taganni etmek, Kur’ân-ı kerimi

terennüm ve makamla okumaktır…
Lügat ehline göre bu (Kur’ân-ı kerimi terennüm ve makamla okumak

taganni) kelimesinin manâsına daha yakındır, taganni kelimesinin

istiğna yani muhtaç olmamak manasında olmasını da göz önüne

almak gerekir….)
Yeni Esrâr’da da böyledir.
Kur’ân-ı Kerimi Okuyana Güzel Okudun Demek Küfürdür
Zahîrüddin el-Merğînânî (r.h.) hazretleri’ nden hikâye edilir.
Buyurdular:
-“Kim, zamammızdaki kurrâlara (Kur’ân-ı kerimi okuyanlara)

okumaları esnasında; “sen Kurân-ı kerîmi güzel okudun!” dese o kişi

kâfir olur.”
Tâcu’ş-Şerîat (r.h.) hazretlerinin, “Şerhü’l-Hidâye” isimli fıkıh

kitabında da böyledir.
Nağmeyle Okuyan
“El~Bezzâziyye” (isimli fetva kitabında) buyuruldu: -“Kim Kur’ân-ı

kerimi nağmelerle okursa, o kişi ecir (ve sevap) almaya müstahak

olamaz. Zira o kişi gerçekten Kur’ân-ı kerimi okur değildir. Nitekim

Allâhü Teâlâ hazretleri şöyle buyurdu:
-“Bir Kuran ki pürüzsüz bir arabi, gerek ki korunsunlar.”
Hikaye (En Güzel Ses)
Haccâc, meclisinde oturan bazılarına “kendilerine hangi sesin daha

etkileyici ince geldiğini” sordu. Onlardan biri:
-“Gece yansı Allah’ın kitabını (Kur’ân-ı kerimi) okuyan güzel sesli

bir kârî (Kur’ân-ı kerim okuyucusundan daha tesirli ve daha

etkileyici bir ses işitmedim!” dedi.
Haccâc;
-“Bu cevap güzel,” dedi. Bir başkası:
-“Eşimi doğum sancılan tutmuş (ebelerin kontrolü altında) bir halde

terk edip erken mescide gittiğimde, daha sonra bir müjdeci gelip,

“bir oğlun doğdu” diye beni erkek bir oğlan ile müjdeleme sesinden

daha güzel ve daha çok beğendiğim bir ses işitmedim!” dedi.
Haccâc:
-“Ooo! Ne güzel!” dedi. Şu’be bin Alkame et-Tamîmî:
-“Hayır! Vallahi! Aç iken sofra (hışırtısını) ve sesini duymaktan daha

güzel bir ses işitmedim!” dedi.
Haccâc:
-Mey Temîm oğulları! Yemekten başka bir derdiniz ve size yemekten

hoş hiçbir şey yoktur zaten…” dedi.
Bu hikâyeden maksat, insanların meşreplerinin farklı olduğunu beyan

etmektir.
Kur’ân-I Kerim Okumak
Kim,
1- Allâhü Teâlâ hazretlerini sever,
2- Kelâmullâh ile ünsiyet kurar
3- Ve diğer şeylerden tecrit edip soyutlanır.
4- Mûsîkî nağmelerinden,
5- ısk ehlinin okuma makamlarından sakınan bir kârî olur:
6- Arab makamları üzerine okur, Okurken de sesini güzelleştirirse;
Bu durumlarda (tecvit edep ve usûlü ile) Kur’ân-ı kerimi okuyan

kişi, zahiri ve Bâtınî olarak tenkit ve mücâdele etmeye mecal ve yol

yoktur.
En iyi bilen Allâhü Teâlâ hazretleridir.
Müslümanların Kur’ân-ı kerime karşı takınması gereken saygı, edep

veterbiyeyi “Mevzûatü’l-Ulum” şöyle özetlemektedir:
Kur’ân-ı kerime karşı ayağa kalkmak,
Kur’ân-ı kerimi öpmek,
Mushaf a saygı gösterilmeli.
Bir kürsü üzerine konulmalı,
Kur’an’ı Kerim’i yastık etmek ve ona dayanmak haramdır.
Mushaf-ı şerife karşı ayak uzatmak haramdır.
Kur’ân-ı kerimi duvara asmak mekruhtur.
Eğer saygı için olursa Kur’ân-ı kerimi gümüşle süslemek caizdir.
Kadınların Mushaflarını altınla süslemeleri caizdir.
Ama erkeklerin altın ile süslemeleri caiz değildir.
Eskiyen Mushaflar, yakılıp külü temiz bir yere gömülmeli veya

yakılmadan ayak
basılmayan bir yere gömülmelidir.
Abdesti olmayanların Mushaf-ı şerife dokunmaları haramdır.
Cünüp olanların Kur’ân-ı kerimi ellemeleri haramdır.516
Kur’ân-ı kerimi çok okunmalı.
Kur’ân-ı kerim okumak için abdestini yenilemek müstahaptır.
Cünüp ve hayızlı olanların Kur’ân-ı kerime bakmaları caizdir.
Bununla sevaba kavuşurlar.
Kalbinin derinliklerinde mânasını mülâhaza etmek caizdir.
Kur’ân-ı kerimi temiz bir yerde okumalıdır.
Kur’ân-ı kerimin okunduğu yerin latîf ve iyi bir yer olması sünnettir.
Kur’ân-ı kerim okurken kıbleye dönmek,
Kur’ân-ı kerim okurken başını aşağıya eğip edeple okumak.
Huşu,
Sükûnet,
Vakar
Ciddiyet
Ve Huzuru kalple okunmalıdır.
Istiâze okumak.
Tövbe sûresi hariç; her sûrenin başında besmele çekmek,
Kur’ân-ı kerimi tecvitli ve tertip üzere okumak,
Tefekkür.
Manâlarını düşünmek.
Ve Kur’ân-ı kerimi anlayarak okumak,
Kur’ân-ı kerimi okurken ağlamak,
Ağlayamıyorsa ağlar gibi okumak,
Kur’ân-ı kerimi hüzün ve huşu ile okumak,
Kur’ân-ı kerimi okurken sesini güzelleştirmek,
Kur’ân-ı kerimi saygı ile okumak,
Kur’ân-ı kerimin manâlarına göre sesini yükseltmek ve alçaltmak.
Yüzünden okumak ezberden okumaktan daha faziletlidir.
Kur`ân-ı kerime bakmak başlı başına bir ibâdettir.
Mevzûatü’l-Ulûm, c. 2, s. 48-50, Taşkübrîzade Ahmed Efendi, İkdam

matbaası,Dersaadet-1313

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri 7/616-

618

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,

Güncel, Gündem, Kur`anı Kerim, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar,










Finansal-Ekonomik-Siyasi vesayet

BU YAZIDA GEÇEN KAVRAMLARIN BUGÜNLER İÇİN ÇOK

ÖNEMLİ OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZEREK BAŞLAMAK

İSTİYORUM…

Hatta başlamadan bir not düşelim: Türkiye’de 1800’lerin başından

bugüne bu “toprakları kontrol altına alan” Siyasal-EKONOMİK-

FİNANSAL VESAYET BİTİYOR…

Nasıl mı?

Bazı detayları hatırlatalım;

1- 1854’te başlayan yurtdışı borçlanmanın ve vesayet altına alınan

Türk Hazine sisteminin 2008’de “IMF’nin dışarı çıkarılmasıyla”

millileşme yoluna girmesi…

2- ABD-İsrail-Almanya üçgeninde boğulan Milli İstihbarat

refleksimizin kurtarılarak milli gerçeklere göre işler hale

getirilmesi…

3- Savunma Endüstrisinde DEVRİM yapılarak başta F-16

yazılımları olmak üzere tank-uçak dahil olmak üzere yerli üretimin

başlaması… 5G dahil her türlü ihtiyacımızı yerli malzeme ile

karşılayacak şirketlerimizin ortaya çıkması…

4- Füze savunma sistemlerinde “kalıpların” dışına çıkılarak, yerli

fırlatma imkanları dahil her adımın YERLİLEŞTİRİLMESİ…

5- Ulaşım Devrimi ile “montaj-karayolu” vesayetinin kırılması ve

demiryolu devriminin yaygınlaşması…

6- Rusya, Avrasya, Orta Doğu ve Afrika’da “Türkiye’nin kendi

politikasını” uygulamaya başlaması…

7- Balkanların ayağa kaldırılması ve “Rumeli Sancağı” gerçeğinin

hayata geçmesi. Sayın Erdoğan’ın “Kosova Türkiye’dir, Türkiye

Kosova’dır” referansını tanımlaması ve arkasından değişen

BALKAN gerçeği…

8- AB ve Gümrük Birliği tıkanıklığına karşı “Şangay ve Avrasya

Gümrük Birliği” sorgulamaları ve Rusya ile vize duvarlarının

yıkılması… Çin ile tarihi ticari adımların atılması. Dünyanın en

büyük bankası olan Çin bankasının Türkiye’ye gelmesi…

9- İçerideki FİNANSAL VESAYET ve OLİGARŞİK

BÜROKRASİ’ye karşı atılan net adımlar…

10- Amerika ve Rusya’nın, uzun bir süredir devam eden ilişkiler

kapsamında, ÜST DÜZEY ziyaretler ile Türkiye ile yeni bir ilişki

tanımlama yoluna girmeleri… Çin’den Japonya’ya Türkiye’ye yeni

bir ilgi dalgasının ortaya çıkması…

11- MB başta olmak üzere finansal vesayete bilerek-bilmeyerek yol

açma yoluna giren kurumlar için yeni paradigmaların

tanımlanması…

12- Kurumların ÖZGÜRLEŞTİRİLEREK yerel-küresel oligarşik

yapıların baskılarından arındırılması…

Son söz: Türkiye, 1930’lardan sonra “içine çekildiği”

YALNIZLAŞTIRMA-ÇARESİZLEŞTİRME denkleminden çıkarak

geçmişinden getirdiği gücü geleceğe taşıyacak şekilde her türlü

adımı atacak güçte ve kararlılıkta! YOLUMUZ AÇIK OLSUN!

Not: 1980 darbesi sonrası ve özellikle 28 Şubat süreci ile

“Türkiye’nin geçmişiyle bağlarını koparma” ve “TESLİMİYET

OLMADAN OLMAZ” algılaması adı altında içerideki YERLEŞİK

YAPI tarafından TURBO KAPİTALİZM ve BATI

EMPERYALİZM’ine teslim edilme süreci hızlandı… 2001 krizi bu

sürecin “zirve noktasıydı” ve bu kriz çıkmadan önce-sonrasında

“yerleşik medya” teslim alınma şartlarını içeride “dikta etmeye” ve

“kamuoyunu alıştırmaya” başlamıştı. 2003 yılından itibaren bu yapı

kırılma yoluna girdi ve 2003-2015 arasında Türkiye TAM

BAĞIMSIZ olma yolunda çok büyük yol aldı. 2015 yılında şimdi

çok daha net idrak ediyoruz ki; her türlü senaryonun

sorgulanabileceği yeni bir yola giriyoruz. Bu YENİ bir yol ve ilk

hedefimiz 2023…

Son söz: Türkiye uyanıyor, ayağa kalkıyor… Özümüze, yapay

yollarla, zorla YERLEŞTİRİLEN PARADİGMA Sayın Erdoğan

liderliğinde kırılıyor… Bu yeni bir BAŞLANGIÇ ve Türk Halkının

da bu YENİ ALGILAMAYA göre zihnini “şartlanmalardan”

kurtararak ileriye bakmayı denemesi, sınırları zorlaması gerekli…

Haydi Türkiye bu 100 yılda gelen bir şans, KULLAN bu şansını ve

kır iç-dış Siyasal-EKONOMİK-Finansal VESAYETİ! Yaşasın tam

bağımsız Cihanşümul BÜYÜK TÜRKİYE!




millicumhuriyet.com
Türk tarihinde binlerce Atatürk vardır

kazim

^^TÜRK İSLAM TARİHİNDEN BAZI KAHRAMANLAR^^

HACI İLBEYİ

1934 Sırp sındığı zaferinin unutulmaz kahramanıdır.4000 atlıyla

40.000 kişilik haçlı ordusunu Meriç ırmağı kenarında bir gecede

aniden baskın yaparak sadece 2 saatte paramparça etmiştir.

KUTALMIŞOĞLU SÜLEYMAN ŞAH

Balkanlar’a ayak basan ilk fetheden Anadolu Selçuklu

Sultanıdır.Vefatını haber alan haçlılar ordu toplayarak Selçuklu’ların

üzerine yürürler.Bunu gören askerler Süleyman şah’ı atın üzerine

çıkarıp bağlarlar.Süleyman ölmemiş Türkler başsız değilmiş deyip

moralleri bozulup geri dönmüşlerdir.

YILDIRIM BAYEZİD

Bizans’tan ilk vergi alan Osmanlı padişahıdır.Ayrıca İstanbul’u

kuşatmış vergi verilmesi şartı ile kuşatmadan vazgeçmiştir.Yirmi sene

at üstünden inmeyen Osmanlı devletinin çadırdan devlet sistemine

geçmesini sağlayan Yıldırım beyazıd han’dır.Haçlılar Niğbolu

kalesini kuşatmak için büyük bir ordu yollarlar.Bunu haber alan

Yıldırım han 10 saatlik yolu 3.5 saatte at üüstünde dört nala geçerek

Haçlılardan önce Niğbolu’ya ulaşmış haçlıları şaşkına çevirmiştir.

ÇAKA BEY

Adı ne yazıkki fazla bilinmeyen bir kahramandır.İlk kapsamlı

donanmayı kurmuştur.Avrupa’nın senelerce korkulu rüyası olmuş

Selçuklu’ların kara ordusundan başka deniz donanması kurmasınıda

sağlamıştır.

HIZIR REİS

Nam-ı diğer Barbaros Hayreddin paşa.Dünya tarihinin en büyük

deniz amiralidir.Tarihin en büyük deniz muharebelerinden Preveze

deniz harbinde Andrea doria idaresinde ki Osmanlı donanmasından

dört kat büyük haçlı donanmasını mükemmel hilal taktiğiyle

yoketmiştir.Çanakkale’ye saldıran ingiliz muhripleri Barbaros

taktiğini uygulamış fakat bilhassa Seyit onbaşı’nın Mecidiye

tabyasının direnmesi neticesiyle bu taktikleri boşa gitmiştir.

SULTAN II.ABDULHAMİD

Hiç kuşkusuz Osmanlı devletinin en büyük siyasi deha sahibi

padişahıdır.Mükemmel siyasi dehasıyla Almanlar’ı İngilizler’le

birbirine sokmuş,ayaklanma tehlikesi olan Yunan ve Bulgarlar’ı

birbirlerine karşı karşıya iki kilise kurarak birbirlerine

düşürmüştür.Tarihte kiliseler kanunu olarak geçen kanun

budur.Yunanlılar’ın kiliselerinde Bulgarlar’da ibadet

ediyorlardı.Onları birbirine düşürmek isteyen Sultan Abdülhamid bir

gecede almanyada yaptırtdığı kiliseyi İstanbul’a getirtip yunan

kilisesi karşısında inşa ettirir.Sabah olunca bulgarlar bakarlar bulgar

kilisesi yazılı neden yunan kilisesine gidelim ki derler.İttihatçılar

Abdulhamid’i indirdikten sonra bakarlar ki yunan ve bulgarlar kavga

ediyorlar.Tutup bu muhalif iki kiliseyi birbirine

bağlarlar.Muhalefetleri ortadan kalkan bulgar ve yunanlılar

birleşirler balkan harbinin başlamasına neden olurlar.

DİPNOT:3000 yıllık Türk tarihinde binlerce atatürkler vardır.Bütün

bu kahramanları silip atarak bir kişiye atatürk demek türk tarihinede

türklerin imanınada ihanet etmektir.

Selam ve dua ile

k.gazioğlu



risalehaber.com
Ayasofya'yı kilise yapamayınca müzeye çevirdiler!

Risale Haber-Haber Merkezi

Türkiye Gazetesi yazarı Rahim Er, Lozan'daki amacın Ayasofya'nın

tekrar kiliseye çevrilmesi olduğunu söyledi.

Birkaç yazıdır Ayasofya Camiî Kebirini dile getirmeye çalıştığını

belirten Er, "Böylesine önemli bir eser için hadiseye dikkat çekmek

ve takipçisi olmakla mükellefiz. Aksi halde yarın Fatih Sultan

Mehmed Han’ın yüzüne bakamayız" dedi.

Düvel-i muazzamanın, Lozan’da fikirlerini müzakere etmekten

ziyade, isteklerini dikte ettirdiğine dikkat çeken Er, "Oradaki 4 esas

dikteden biri Ayasofya’yı tekrar kilise yaptırmaktı. Bu gayeye

varamadılar. Fakat, devrin Ankara’sı O’nu müze seyir ve

eskimişliğine mecbur etti. Ayasofya’nın müze kalması istiklalimizin

eksikliğine çarpıcı bir vesikadır. Unutulmamalı ki kılıç hakkı ve

şehid bedeliyle alınan bu mâbedi vakıflaştıran, şehrin ve çağın sahibi

“Fatih Sultan Muhammed Han” Ayasofya Camiîni camilikten

çıkartacaklara beddua etmektedir: "Kim bu mâbedimi camilikten

çıkartırsa Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların

üzerine olsun!!!..." Bu tehdit dolu mânevî müeyyide, vakfiyede uzun

yazılıdır. Vaki ihtar, gönül gözü açık o büyük Hünkârın bir

kerametidir. Sultanlar Sultanı, eserin başına gelecekleri görmüş

olmalı." şeklinde yazdı.

Er, yazısını şöyle sürdürdü: "Mesele öncelikle, cami ihtiyacı değildir.

İsteğin, ideolojik bir yanı da yok. Ağır bir adaletsizliğin düzeltilmesi

gerekmekte. Bu ayıptan, bağımsızlığımıza vurulmuş bu zincirden, bu

aşağılanmaktan kurtulmalıyız."



"Kemalist Düşmanı" mı dediniz? Bırakın Allah(cc) aşkına!
Yaşamakta olan onlarca gerçek düşman varken sanal düşman
aramaya gerek olduğunu sanmıyorum.
bizim düşmanımız diriler, ölüler değil,yakında gerçek tarih serbestce

okunacak,laikci dinsizlerin yalanları meydana çıkacak.biz Allah dan korkarız puttan değil sanal cahiller !
biz sizi gavur olmasın diye mücadele ediyoruz,



Bu kadarına da pes diyorum! Ne iğrenç insanlar oldunuz!

Utanıyorum size Türk demeye, sizi Müslüman görmeye!

"Atatürk Düşmanı" mı dediniz? Bırakın Allah(cc) aşkına!

Yaşamakta olan onlarca gerçek düşman varken sanal düşman

aramaya gerek olduğunu sanmıyorum.
bizim düşmanımız diriler, ölüler değil,yakında gerçek tarih serbestce

okunacak,laikci dinsizlerin yalanları meydana çıkacak.
biz Allah dan korkarız puttan değil sanal cahiller !
biz sizi gavur olmasın diye mücadele ediyoruz,



haksozhaber.net
”O Olmasaydı da Olurduk” Sözleri Mahkemelik

Ali Akbaş'ın ”O Olmasaydı da Olurduk” ilanına destek açıklaması

hakkında dava açıldı.

İnsan Hakları Savunucuları Derneği başkanı Ali Akbaş’ın, Akit

gazetesinde çıkan “Olmasaydın da olurduk” ilanına destek veren

açıklaması davalık oldu.

Kocaeli de başörtüsüne özgürlük için 9 yıl 448 haftadan beri

açıklama yapan İnsan hakları Savunucuları Derneği genel başkanı

Ali Akbaş’ın, Sancaktar dergisinin, Akit gazetesinde çıkan

“Olmasaydın da olurduk” ilanına destek veren açıklaması 15 Kasım

2013 Cuma günü İzmit İnsan Hakları Parkı Özgürlük Meydanında

yapılmıştı. Basın açıklaması sırasında Ali Akbaş, “bu konun  bazı

mihraklarca yargıya taşındığını öğrenmiş bulunuyoruz ve onlara

davette bulunuyoruz, bizim hakkımızda da suç duyurusunda da

bulununuz” demişti. Bu bazı kesimlerin tepkisine sebep olmuş ve

yerel bir gazete olan “Kocaeli Pusula gazetesi” ise olayı manşetten, “

Bu şehirde  savcılar yok mu?” diyerek vermişti. Bu haber ve başka

şikayetler üzerine yargı harekete geçti ve konuyla ilgili olarak Ali

Akbaş ifadesine başvurulmak üzere İzmit Emniyeti Güvenlik Şube

müdürlüğüne davet edildi.19 Kasım salı günü, saat 14.00'da ifade

veren Ali Akbaş, C.Savcılığının “Sancaktar dergisine ilan verdiği

için, Akit gazetesine, ilanı yayınladığı için Müslümanlar adına

teşekkür ediyorum” şeklinde ifadelerle suç olan filli övüp övmediği

soruldu. Ali Akbaş “ bu sözleri söyledim, sonuna kadar

arkasındayım, fakat bunların suç olduğuna dair her hangi bir

mahkeme kararı yoktur, suç işlediğim isnatlarını kabul etmiyorum”

beyanında bulundu. Bunun üzerine 20 Kasım 2013 çarşamba günü

İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanın'da bir açıklama

gerçekleştiren İHSD genel başkanı Ali Akbaş aşağıda metni verilen

konuşmayı yaptı.

Basın Açıklamasının Tam Metni:

BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ, DOĞRULARI SÖYLEMEYE

DEVAM EDECEĞİZ, BOYUN EĞMEYECEĞİZ.

Değerli halkımız ve basın mensupları, geçtiğimiz 10 Kasım günü

Akit Gazetesinde, Sancaktar Dergisi tarafından verilen “olmasaydın

da olurduk” ilanıyla ilgili suç duyurusu yapılmıştı. Başkanı olduğum,

İnsan Hakları Savunucuları Derneğinin, haftalık basın

açıklamasında, bu ilanı çok doğru bulduğum için Akit Gazetesine ve

Sancaktar Dergisine teşekkür etmiştim. Bu teşekkür ve basın

açıklaması üzerine durumu Atatürk’e hakaret olarak değerlendiren

bazı medya organları, her zaman yaptıkları gibi cumhuriyet

Savcılarını göreve çağırmıştı. Bu konuda ifademe başvurmak üzere

19 Kasım 2013 günü İzmit Güvenlik Şubede ifade vermeye

çağrıldım. Bana “Sancaktar dergisine ilan verdiği için, Akit

gazetesine, ilanı yayınladığı için Müslümanlar adına teşekkür

ediyorum” şeklinde ifadelerin bulunduğu basın metnini okuyup

okumadığım soruldu. Suç olan fiili övme kapsamında değerlendirilen

bu olayı, suç olarak görmediğimi, metni okuduğumu, sonuna kadar

sözlerimin arkasında olduğumu beyan ettim.

Türkiye'de, eşcinseller, ulusalcılar, atatürkçüler, kamalistler, PKK

lılar, faşistler, sosyalistler her türlü kesim düşüncelerini özgürce ifade

ediyor. Düşünceleri ifadeyi bırakın, başbakana, cumhurbaşkanına

eşlerine küfrediyor, çıkartıkları olaylarda yüzlerce polis ve kamu

otosunu, binaları, vatandaşların mallarını tahrip ediyor. Bunların

hepsinin polis kamera kayıtları olmasına rağmen, şu ana kadar çok az

sayıda kişi ifadeye çağrılıyor, takibata uğruyor. Fakat

Müslümanlarsa, içinde Hiçbir şiddet, nefret, aşağılama, hakaret

ifadesi bulunmayan “O olmasaydı da olurduk” ifadeleri için, Türkiye

çapında, Akit gazetesi, Sancaktar Dergisi ve şahsım hakkında bir linç

kampanyası ve hukuki işlem başlatılıyor. Yüzlerce polis otosunu

yakan gezicileri görmeyen yargı, bunlar hakkında işlem başlatmayan

yargı, bir insan hakları derneği başkanı olarak, düşünceleri ifade

özgürlüğü çerçevesinde yaptığım açıklamalar hakkında soruşturma

başlatıp, Güvenlik şubede suç isnat ederek ifademi aldırtıyor.

Şimdi soruyorum nerede o “o olmasaydı siz bunları özgürce

konuşamazdınız” diyenler?, hadi çıkın  ortaya. “O nun” rejiminde

biz Müslümanlar,  bir eşcinselin, PKK lının, ulusalcının özgürlüğüne

sahip değiliz ve “Onun “hakkında hiç bir hakaret taşımayan

açıklamada bulunduğumuz için soruşturmalara tabi tutuluyor ve ifade

veriyoruz. Türkiye'de 2013 yılında düşüncelerin özgürce ifadesi, “o

nun” rejiminde yasaktır. “O olduğu için” biz düşüncelerimizi

özgürce ifade edemiyor ve gerek bu soruşturma gerek başka

davalardan dolayı senelerce mahkemelerde, davalarla uğraşıyoruz.

Yine de durumumuza şükrediyoruz. Bundan 90 sene evvel İskilipli

Atıf Hoca, “o nun “ getirdiği şapka kanunundan 3 ay evvel  şapka

giymenin Müslümana yakışmadığını açıklayan düşüncelerini ifade

eden bir kitap yazdığından dolayı idam edilmişti, yine yaşlı bir kadın

olan şalcı bacı şapka kanunu eleştirdi diye idam edilmişti

Bu olay çok büyük bir insan hakları ihlalidir. “O nun “ görüşlerini,

hakaret, şiddet, nefret olmadan eleştirdiği için vatandaşın bu ülkede,

başta 5816 sayılı kanun olmak üzere, diğer kanunlarda takibata

tutulması, yargılanması, bu çağda, düşünceleri ifade özgürlüğüne

yakışmayacak bir insan hakları ihlali ve ayıbıdır. Bizler bu ülkenin

vatandaşları, bu insan hakları ihlallerini “o nun” görüşüne mensup

insanlar yüzünden yaşıyoruz. Hiç kimsede bundan sonra çıkıp

demesin ki, “o olmasaydı düşüncelerinizi özgürce ifade

edemezdiniz.” . İşte bakın “o nun “ yüzünden bu ülkede düşünceleri

özgürce ifade etmek gibi en doğal bir insani hak dahi suç telakki

ediliyor ve insanlar kin, nefret, şiddet söylemi olmayan düşüncelerini

ifade ettiklerinden dolayı, hukuki takibatlara, davalara maruz

kalıyorlar.”O” olduğu için, biz bu ülkede düşünceleri ifade

özgürlüğünden mahrumuz, bu olay bunun en canlı kanıtıdır.

Burada bir gerçeği de açıklığa kavuşturmak istiyorum. Biz gerek

Mustafa Kemalin şahsına, gerekte başkasına hakarette bulunmuyoruz.

Mustafa Kemal ve Kemalizmin uygulamalarını eleştirmeye alışmamış

bir takım çevreler, en doğal düşünceleri ifade ve eleştiriyi dahi

hakaret telakki ederek üzerimize saldırıyorlar. Biz Müslümanız,

hakaret, aşağılama ile değil insanlara doğruları ulaştırmakla

mükellefiz. Allah kitabı kuranı kerimde, bize hakareti yasaklamıştır.

Enam Süresi 108. ayetinde, “onların Allah'tan başka taptıklarına

sövmeyin , yoksa onlarda sizin ilahınıza söverler” denilerek kuran,

bizler gibi fani insanları putlaştıran, ilahlaştıran insanların putlarına,

ilahlarına, inancına hakaret etmeyi bize yasaklamıştır.

 Biz sadece düşünceleri ifade özgürlüğü çerçevesinde yapılan hatalı

gördüğümüz işlere eleştiri getiriyor ve bir insanın putlaştırılmasının,

ilahlaştırılmasının sakıncaları konusunda halkımızı uyararak

aydınlatmaya çalışıyoruz. Çünkü bir kişinin “o olmasaydı şunlar

olmazdı” demesi İslama göre, Allaha ortak koşma, şirk ve küfürdür.

Bir insanın, Mustafa Kemal hakkında bu şekilde görüşler ileri

sürerek onu ilahlaştırması, putlaştırmasının cezası çıkmamak üzere

cehennem azabıdır. Bizim açıklamalarımızın amacı, ölünce bu

şekildeki ifadelerinden dolayı, küfre düşüp, çıkmamak üzere

cehennem azabına girecek insanları sadece uyarmaktır.

İnsan hakları ihlali gördüğümüz konularda da, her kim yaparsa

yapsın, yapılan aksaklıkları dile getirmektir, “o” olsa dahi. Hakaret

ettiğimiz suçlamalarını, iddialarını kabul etmiyoruz. Bir Müslüman

olarak, Allah’ım bizleri mükellef tuttuğu tebliğ görevini yerine

getiriyoruz. 10 Kasımlarda ortaya konulan bu putlaştırma, şirk 

ameliyesine “o olmasaydı da olurduk” şeklinde yiğitçe ilanıyla tepki

veren, ezber bozan Sancaktar Dergisi ve Akit Gazetesine tekrar

teşekkür ediyoruz, sonuna kadar yanlarında olduğumuzu beyan

ediyor ve basın açıklamamıza katıldığınız için sizlere’de teşekkür

ediyoruz.

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL

BAŞKANI: ALİ AKBAŞ

pusula-1.jpg






KURTULUŞ SAVAŞINI BAŞLATAN ADAM: KAMÂL!
Kemalizm’in uydurduğu, okul ders kitaplarında hala daha okutulan

birçok yanlış bilgi vardır. Bu bilgiler Sultan Vahdettin Han’ın hain,

Mustafa Kemal’in kahraman gösterilmeye çalışılmasının ürünüdür.

Bu yalanlardan birkaçını sizin için maddeler halinde derledik.
1. Ne İngilizlerin ne Vahdettin’in konu hakkında bilgisi yoktu.

Mustafa Kemal gizlice İstanbul’dan Samsun’a gitti!
YALAN! Yolculuk gizli değildir. Bizzat Sultan Vahdeddin imzalı

ferman vardır. Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkarılmasını dönemin

Bahriye Nazırı Avni Paşa'nın kendi eliyle yazdığı fermandan

öğreniyoruz. Ayrıca M.Kemal ve yaverlerinin İstanbul'dan çıkışı için

İngilizler tarafından verilmiş vizenin bir kopyası da yukarıdadır.

Yani yolculuk gizli tutulmamış Sultan Vahdeddin emriyle ve İngiliz

işgal kuvvetlerinin haberi dahilinde gerçekleşmiştir.
2. Bandırma Gemisi pusulası dahi olmayacak kadar köhne bir gemi

idi!
YALAN! Aksine Bandırma gemisi döneminde Osmanlı'nın en üstün

gemilerinden biridir. Öyle ki 1950 yıllarına kadar yolcu gemisi

olarak kullanılmaya devam etmiştir.
3. Mustafa Kemal Samsun’a vatanı kurtarmak amacı ile hanedandan

tamamen bağımsız şekilde gitmiştir!
YALAN! M.Kemal Samsun'a kendi isteği ile çıkmamıştır. Hatta

Sultan Vahdeddin tarafından ikna edilmesi yaklaşık bir ay sürmüştür.

Kendisi de Nutukta Samsun'a çıkışını şöyle ifade etmektedir: “Beni

nefy (sürgün) ve teb'id (uzaklaştırma) maksadıyla Anadolu'ya

gönderenler tarafından, …” Yani Samsun'a çıkarılışını sürgün olarak,

merkezden uzaklaştırma olarak görmüştür.
4. Yolculuk çok büyük maddi imkansızlıklarla, Mustafa Kemal’in

büyük fedakarlıkları ile gerçekleşmiştir!
YALAN! Devlet tabiri caizse tüm imkanlarını seferber etmiştir.

M.Kemal'in arabasının benzini dahi devlet tarafından karşılanmıştır.

Mustafa Kemal’e yaptığı işin riskinden dolayı o dönemin bütçe

kararlarınca zamlı maaş verilmiştir. Aynı zamanda emrindeki

adamların da üçer maaşlık ikramiyeleri peşin olarak verilmiştir.

Kaynaklar:

Kemal ATATÜRK; Nutuk, M.E.B. Yayınları, Ankara-1987, c.I, s.9)
http://belgelerlegercektarih.com/tag/ataturk-milli-mucadele/
Kadir Mısıroğlu-Sultan Vahideddin, harp tarihi vesikaları sayi 1

(Genelkurmay Başkanlığı)
KAYNAKLARLA KEMALİZM YALANLARINI ÇÖKERTMEYE

DEVAM EDECEĞİZ!
Quelle:kamalataturk



Ulusalcılar, Vesayet rejiminin gölgesinde küstahça yaşadılar. Şimdi

çöken o Saltanatın acısını Halka küfrederek, hakaret ederek

çıkarıyorlar






mavi--blog

    1- Her işe “besmele” ile başlamak.
    2- Suyu üç yudumda oturarak, kıbleye dönerek içmek. Başında

“besmele” çekmek, sonunda “elhamdülillah” demek.
    3- Evden çıkarken aynaya bakmak (O dönemde ayna olmadığı

için Efendimiz (s.a.v.)suya bakarmış).
    4- Abdest alırken kıbleye dönmek, sonunda üç yudum su içmek )

bu su zemzem hükmünde olup, şifa niyetine içilmelidir).
    5- Yolda önüne bakarak hızlı adımlara yürümek.
    6- Selamlaştığı insana sağ elini uzatmak, işaret ve baş parmağı

arasındaki boşluğu karşıdaki insanın aynı yerine temas ettirmek.
    Çünkü bu yerlerde muhabbet damarları varmış.
    7- Saçları gece yatmadan hemen önce ve kıbleye dönerek her gün

taramak, ortadan ayırmak.
    8- Yanında misvak, ayna, kesici bir alet, yakıcı bir alet, güzel

koku ve tarak taşımak.
    9- Gece abdestli yatağa girmek (Şayet ölüm gelirse şehit

hükmünde olmak için).
    10-Gece yatmadan önce “Felak-NasSureleri”ni okuyup iki elini

birleştirerek üflemek ve vücudunun her yerine sürmek.
    11-Tuvalete girerken sol ayakla girmek, çıkarken sağ ayakla

çıkmak.
    12-Tuvalete girerken “ALLAHümme inni euzü bike minerricsil

habisi muhbusi mineşşeytanirraciym.” çıkarken de
    “Elhamdülillahi anil eza ve afani” demek.
    13-Tuvalete tükürmemek, orada konuşmamak, bir şey yememek,

oradan çabuk çıkmak.
    14-Def-i hacette bulunmadan önce bir miktar su dökmek.
    15-Tuvalete başı kapalı girmek (idrardan çıkan asitin ilk temas

ettiği yer saç kökleri olduğu için başı kapalı olmazsa
    saç dökülmesine sebep olur. Bilhassa alkoliklerin kel olme sebebi

budur).
    16-Mutfakta bir kabı kullanmadan önce onu temiz su ile

durulamak.
    17-Açıkta kalan yiyeceklerin üzerini örtmek.
    18-Ayakkabıları gitmeden önce ters çevirip silkelemek.
    19- Kıyafetleri sağdan sağdan giyip, soldan çıkartmaya başlamak.

Mesela çorap giyerken önce sağ ayakla giymek,
    çıkarırken de sol ayağı çıkarmak (böyle yapıldığı taktirde

kıyafetler eskimezmiş).
    20-Sofraya oturmadan hayalen mideyi üçe bölmek 1/3 su, 1/3

yemek, 1/3 hava.
    21-Acıkmadan sofraya oturmamak ve doymadan sofradan

kalkmak.
    22-Uykudan kalkınca elleri en az üç defa yıkamadan yiyecek

kabına daldırmamak.
    23-Akşam üzeri önce perdeyi çekmek, sonra ışığı açmak.
    24-Banyodan son çıkma sırasında ayaklara soğuk su dökmek.
    25-Tabakta hiçbir şey kalmayacak şekilde yemek tabağını

sünnetlemek. Sonra bir miktar su koyup onu kaşıksız içmek.
    26-Tek sayıyı tercih etmek. Mesela, misafirlikte şeker ikramında

bir ya da üçü tercih etme gibi.
    27-Cuma günleri farz olmasa bile gusül abdesti almak (şartlar

müsait değilse hiç olmazsa saçı yıkamak), güzel
    koku sürünmek, sadaka vermek, beyaz giyinmek, tırnak kesmek

(orta, serçe, baş, yüzük, işaret parmağı sırası
    takip edilerek kesildiğinde görme bozukluklarının azalacağını

Peygamber Efendimiz( s.a.v.) bizzat söylemiştir).
    28-Yatarken yatağa çarşaf sermek.
    29-Gece, günlük kıyafetleri çıkarınca katlamak.
    30-Sabah namazı vakti çıkınca ilk 45 dk (Keraat vakti) ve akşam

ezanının okunmasına 45 dk kala uyumamak
    (bu vakitlerde uyumak cüzzam hastalığına, bel ağrıların sebeptir).
    31-Güneş tam tepede iken yani öğle vakti bir miktar uyumuak,

uyuyamıyorsa bile 10 dk gözleri kapatmak
    (Bu uykuya kaylule denir ve uyuyanların yüzüne güzellik gelir).
    32-Gece yatmadan önce 3 defa toz sürme çekmek (Göz

hastalıklarına şifadır).
    33-İşrak namazı kılmak.
    34-Konuştuğu kimseye bedeniyle dönerek konuşmak.
    35-Yemek tabağına düşen sineği tamamen batırıp geri çıkarmak ve

o yemeği yemeye devam etmek
    (çünkü sineğin bir kanadında zehir diğer kanadında panzehir

vardır).
    36-Kapıyı üç kez bekleyerek çalmak (4 rekat namaz vakti kadar).
    37-Kapıyı çalarken kapının ya sağında ya da solunda beklemek,

karşısında durup da içeriyi
    izlememek (kapı ilk açıldığında ev sahibinden izinsiz içeriye

bakmak haramdır).
    38-Baş kıbleye gelecek şekilde sağ el sol yanak altında, sol el iki

diz arasında, dizler de
    karın bölgesine bükülü vaziyette yatmak. Bu vaziyette yatınca

üstten bakıldığında arapça olarak
    “MUHAMMED” yazısı görülecektir. Aynı zamanda kıbleye karşı

ayak uzatıp da yatanlar sabah kalktıklarında
    yorgun olarak kalkarkar, sebebi ise ekvatorun kıbleden

geçmesidir.
    39-Başı ağrıdğıda tülbent ile sıkıca sarmak.
    40-Yemeğe tuz ile başlamak (Tuz dişlere kayganlık sağladığı için

yemeklerin yapışması
    önlenmi olur ve temizleme kolaylığı oluşur).
    41-Yemeği ayrı tabaklarda değil de ortak tabakta yemek, yerken

önünden almak, yemeğin ortasına dokunmamak.
    42-Misafire bir bardak su bile olsa ikramda bulunmak, mümkünse

etli yemek ikram etmek.
    43-Çörek otu yemek(ölümden başka her derde deva olduğuna dair

sahih hadisler vardır).
    44-Sofrada yeşillik, evde sirke bulundurmak.
    45-Sofrada sol ayak kalçanın altında, sağ ayak karın bölgesine

kırılmış vaziyette oturmak,
    bağdaş kurmamak (sofrada ayak değiştirmek doymanın

alametidir).
    46-Kur’an-ı Kerim’i hüzünle, mümkünse ağlayarak okumak.
    47-Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak (yemeğin bereketi

buradadır).
    48-Hastayı üçüncü gününden sonra da iyileşmezse ziyaret etmek.

Hastanın olduğu yerde çorba pişirmek.
    49-Kabak yemek.
    50-Hapşurunca “elhamdülillah” diyene “yerhamukellah (bayan ise

“yerhamukillah”) demek.
    Aynı kişinin diğerine “yehdina ve yehdikümullah” demesi.
    51-Kahkaha atmamak, gülümsemek. Efendimiz (s.a.v.) hiçbir

zaman dişleri göreülesiye gülmemiştir.
    52-Kına yakmak
    53-(erkekler için) Eve gelmeden önce hanımına geleceği zamanı

bildirmek.
    54-Hediyeleşmek (hediyeleşmek muhabbeti artırır).
    55-Sabah namazının sünneti ve farzı arasında sağ tarafına uzanığ

bir miktar uyumak.
    Fıkhi kaidelere göre, sadece bu uykunun haricinde uyku abdesti

bozar. Namaz vakti çıkmadan
    uyanıp farzı eda etmek.
    56-Namazı cemaatle kılmak.
    57-Dua ederken elleri birleştirmek ve kaşları hizasına kaldırmak

(baş ağrısını giderir).
    58-Tesbihi parmak ile çekmek.
    59-Kapıya geleni durumu ne olursa olsun boş çevirmemek bir

hurma tanesi bile olsa.
    60-Sofradan kalkacağı zaman sağ tarafındaki şahıstan izin

isteyerek kalkmak.
    61-Ezan-i Muhammedi okunurken onu müezzinden sonra tekrar

etmek.
    62-Ezan-i Muhammedi okunurken bir pozisyon da olsa hal

değiştirmek.
    63-Orucu su veya hurma ile açmak.
    64-Bir yere misafirliğe giderken tatlı xötürmek.
    65-Eve, camiye girerken sağ ayakla girip, sol ayakla çıkmak.
    66-Yolda giderken ayağa takılabilecek veya ona benzer şeyleri

kenara çekmek.
    67-Meyvenin çekirdeğini sol elle çıkarmak.
    68-Yüzme öğrenmek, ok atmak.
    69-İnsanları yüzlerine karşı övmemek.
    70-Yemek yerken başkalarının yemeğine bakmamak.
    71-Cuma günleri beyaz elbise giyinmek.
    72-Topluluk içinde yanındaki kişiyle fısıldaşmamak.
    73-Yemekten sonra tatlı yemek
    74-Hergün yüz defa “estağfirullah” demek.
    75-Güler yüzlü olmak kusurları af ile karşılamak.
    76-Selam vermek, yemeği iki öğün yemek.
    77-Kötülük edene iyilik etmek.
    78-Tane tane konuşmak, anlaşılmayınca üç defa tekrarlamak.
    79-Gusülden sonra iki rekat namaz kılmak.

    80-bunu  duyur.!

                — Hz. Muhammed ( S.A.V ) —














MASKE
@maske3g


MASKE
@maske3g

Dede Korkut Nefesiyiz!Ahmet Yesevi Ocağının Ateşiyiz!.Anadoluyu

Yurt Yapan.! Horasan Erleriyiz.!


Nasıl olsa Bir defa öleceğiz.Madem ölüm var Öleceksekte.Adam

gibi ölelim.


Gözden kaçan bir şey daha var.Doğan ve Koç Ailesinin Mal

varlıklarına ve Banka hesaplarına ihtiyatı Haciz tedbiri Konulacak.!

Bu Ne Demek.?

@maske3g Gozden kacan var
Dikkat...
Onlarin ust akli suan  burda Maske tarafindan Rezil oluyor.
Bizim Milli Ust Akil la gurur duyabilirsiniz
21 Retweets 14 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 46 Min.Vor 46 Minuten

13* Yakında Miras kavgası başlayacak. Kardeş Doğan.? Avrupa

Kökenli bir hukuk bürosuyla anlaşmak üzere.!! Ünlü  bir Hukuk

bürosun bu.!!
148 Retweets 74 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 51 Min.Vor 51 Minuten

12* Adamı Belgeyle döveriz Belgeyle Maske elinde belgesi olmayan

Hiç Bir şeyi Yazmaz Arkadaşlar.!! Belge, Belge, Belge. Olmazsa

Olmazımız bu
96 Retweets 70 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 52 Min.Vor 52 Minuten

11* Mirastan Pay demek Kardeş Demek Rahmi Koçun İntikam

alması demek Kardeş demek Çöküş demek.! Hadi bizi de

mahkemeye versin de görelim.?
119 Retweets 71 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

10* Vakti zamanı gelince de Eline belgeleri verir ve Sen Şunların

Çocuğusun der.!! Aydın Doğan Bu Yüzden Sıkıntılı.! Kardeş demek

.!!
149 Retweets 84 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

9* Sonra öğrenir izini arar bulamaz.!! Türk Devleti Yetimhaneye

bırakılan O Çocuğu Yetimhaneden alır. Bir MİLLİ  teşkilatın içine

sokar
165 Retweets 87 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

8* Fakat Kaza Sonucu İkinci bir çocuk doğar Baba Vehbi Koç Anne

Aydın Doğanın annesi, Yani Aydın Doğanın Öz kardeşi.! Doğan bunu

yıllar.!
172 Retweets 86 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

7* Ondan hamile kal derler Doğacak Çocuk Yahudi geleneklerine ve

inanışına göre Safkan Yahudi Olacaktır.! Olur da İlk önce A.

DOĞAN Doğar.!!
176 Retweets 97 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

6* Vehbi koçun evine Mossad tarafından Bir hizmetçi yerleştirilir.!

vakti zamanında.! Saf kan Yahudi Irkındandır bu kadın.! Vehbi Koçu

ayart
179 Retweets 95 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

5* Rahmi  Koç Kan vermeye DNA Testi yaptırmaya girmemek için

Sana Servetinden Yüklü bir pay Verdi ya.? Sen Rahmi Koçtan Neyi

sakladın.?
201 Retweets 105 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

4* Babanın kemiklerini hangi çimento fabrikasında Yüksek Isıyla

Kül ettin.? Rahmi Koça Aynı Babanın oğluyuz.!! Skandal Çıkmasın

Dedin ya.?
211 Retweets 110 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

3* Aydın Doğan Baban Vehbi Koçun Kemiklerini Mezarından sen

çaldırdın.!! DNA Testi yaptırdın ve raporu Rahmi Koçun Önüne

attın.!!
220 Retweets 118 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

2* Uydu telefonuyla mesaj gönderiyor ve Kapılarını Camların

Otomatik Olarak Kapatıp Kilitliyor.? Mossad mı.? Seni Bu derece 

Korkutan Ne?
183 Retweets 107 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde

1* Aydın Doğan Sen aracınla bir yerden bir yere giderken Neden

İzim alamadan 3 Dakikadan Fazla duramıyorsun.? Koruman Yada

Şoförüne Kim.!!
189 Retweets 105 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

Asıl bombalar Şimdi geliyoooor..! Daha yeni başladık.! Aydın

Doğan Bu Gece kaçmasın.! Gümrükleri,sınırları iyi kollayın. Devam

ediyoruz.!!
154 Retweets 79 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

10* Alçı ve Klima İşi Acaba Hangi Beyaz Adamı Tozla zengin eder.?

Burada Çok kalın bir soru var.Yok yok.? Her şey var E.S ve Aydın

Doğan.?
163 Retweets 82 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

9* Maltepe ilçesinin Bu semtleri En Çok DHKP-C Hücrelerinin

bulunduğu yerlerdir.! DHKP-C 'yi Doğan adına E.S Kontrol eder."

Dakika 1 gol 1."
175 Retweets 84 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

8* Doğan adına Pis işlerini yapan Doğanın Mafya kolu Gürbüz oto

sağlar.! E.S Maltepe Gülsuyu ve Maltepe Gülensu Semtlerinde Çok

Etkindir.!!
175 Retweets 88 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

7* E.S Bir çok Resmi Legal, Gayri Resmi illegal iş kollarında

Doğan Adına çalışır ve bulunur.! E.S nin Hayatta kalma Koruma

işlerini de
152 Retweets 81 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

6* Klima işine girmesi tesadüf olamaz.!! E.S Bugün bile Aydın

Doğanın Prensidir her türlü hatırı sayılır kişiyle Dostarla  ve FETÖ

yle
159 Retweets 84 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

5* Birdenbire Yükseldin Sınıf atladın.? E.S Alçı işiyle neleri değerli

kıldı ve nasıl vazgeçilmez oldu.? E.S in Hem alçı hemde Klima.!!
153 Retweets 77 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

4* El uzatmasıyla Vergi borcun kapatılmıştı.!! Cezaya itiraz dahi

etmemiş pazarlık bile etmeden hem de.? E.S Hangi sihirli değnek

dokunduda?
192 Retweets 89 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

3* Kim bu E.S.? DETAY Alçı firması vardı bir zamanlar.!! 4 yıl

önce Bir kalemde 500 bin TL Vergi cezası gelmiş ve aynı gün içinde

doğan FETÖ
196 Retweets 90 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

2* Aydın Doğan senin Tuskon (FETÖ Demek) İlişkilerini diğer bir

hemşerin E.S  sağlıyor  değil mi.? Doğan İçin E.S Tam bir jokerdir.!!
217 Retweets 104 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

1* Aydın Doğan.  Sen Hizmetçin Ahmet'i bile dövdürdün.!!  Hemde

kime.? hemşerin,Gürbüz otoya.! Adam dövdürme işlerin Ona havale

değil mi.?
242 Retweets 126 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

Aydın Doğanın Bu gece MASKE Tarafından Nasıl yok edildiğini

göreceksin.İçin için yediğim dayağın intikamı alınıyor diye sevinme

@ahmethc
185 Retweets 100 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden

Aydın Doğan Dosyasını açıyoruz.!! Rt Fav Destek arkadaşlar

Yayalım Doğanın Kirli işleri.? Organize suç çeteleri.? Yok Yok.!!

Takibe devam.!
225 Retweets 145 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 21 Std.Vor 21 Stunden

Ak Fenomen öncü hesaplar FETÖ 2 gündür Ak Hesaplara Teksas

Slikon vadisinden siber saldırı başlattı.Teknik Üsleri Teksas Dikkatli

olalım.!!
141 Retweets 113 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 21 Std.Vor 21 Stunden

Hesabı,teknik bakıma aldık alt yapıyla birlikte.Doğan dosyası bizde,

nasipse bugün icinde yazacağız.Yer yerinden oynayacak

Gazeteciler.!!
131 Retweets 95 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 5. Nov.

Akşam Aydın Doğana Dalacağız.Yazacaklarımız Hiç Bir yerde Yok

.!! Takipte kalın ve yayın arkadaşlar.Aydın Doğanı "BİTİRECEĞİZ"

@ahmethc
264 Retweets 159 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 5. Nov.

Patronun ipliğini pazara çıkarıyoruz.!!  Patronuna haber ver

Korkunun ecele faydası yok. Reise Ak Partiye hakaret ha.?

@ahmethc
151 Retweets 94 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 5. Nov.

a Habere YSK ve RTÜK Üstünden yapılan yapılan Linç Girişimini

Protesto edelim.! Yayalım Arkadaşlar a Haber "BİZİM" 
Eingebetteter Bild-Link
Eingebetteter Bild-Link
Eingebetteter Bild-Link
Eingebetteter Bild-Link
357 Retweets 172 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK ‏@mkulunk 5. Nov.

Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan olacak İnşallah
Gespräch zeigen
203 Retweets 250 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK ‏@mkulunk 5. Nov.

Durmak yok yola devam .
Türkiye iki yıl içinde Yeni Anayasa ve BAŞKAN'lık sistemi için

seçimini yapacak ve yine TÜRKİYE kazanacak .
236 Retweets 248 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK ‏@mkulunk 3. Nov.

Gezi geçti
17/25 Aralık geçti
7 Haziran geçti .
1 Kasım bize zor zamanları unutturmasın
Samimiyetsiz ve sahte Kahraman'lara dikkat !
605 Retweets 525 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK ‏@mkulunk 3. Nov.

Bütün dünya Türkiye'de Erdoğan ile dönüşümü gördü  ve Başkanlık

sistemine geçişimiz artık küresel karşılığını buldu. 
Eingebetteter Bild-Link
237 Retweets 232 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK ‏@mkulunk 3. Nov.

Bütün Dünya 1Kasım Seçimlerini manşetinden "ERDOĞAN'ın

ZAFERİ "olarak gördü ama hala bunu idrak edemeyenler var 
Eingebetteter Bild-Link
295 Retweets 280 Gefällt mir
MASKE retweetete
mehtap yılmaz ‏@mehtapyilmazz 5. Nov.

AK Parti sizi böyle hizaya getirdi işte!

http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehtap-yilmaz/ak-parti-sizi-

boyle-hizaya-getirdi-iste-12600.html …
68 Retweets 55 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

Ak Parti İstanbul Milletvekilimiz Sn Metin Külünkün Açıklaması.!

Altına İmzasını atanlar Rt Versin Arkadaşlar.!! 
Eingebetteter Bild-Link
595 Retweets 361 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

15* MASKE Sessizlerin sesidir.! MASKE,maskeler arkasında iş

çeviren Karaktersizlerin Gerçek Yüzlerini Ortaya Çıkaran

"KAHRAMANDIR"
106 Retweets 93 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

14* Mahmut Arslan.? Hüseyin Öz.? Sizler Settar ASLAN Adı

Üzerinde Maske sensin Diye söylenmişiniz.! Karavana Çektiniz

Bilemediniz Denyolar.
86 Retweets 52 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

13* Mahmut Arslan Ne haber.? Hüseyin Öz Ne haber.? Mustafa

Toruntay Ne Haber.? Morardınız mı.? Bizi İzlemeye devam edin

Olur MU.?
87 Retweets 53 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

12* Mahmut Arslan Ne Haber.?Sendika Genel Başkan Bilgisi

Olmadan.Sendika Hesaplarından Tek Bir Kuruş Çıkamazken 16.5

Milyon TL Nerede Ha.?
101 Retweets 50 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

11* Sendikasının Başına Meclisten DÜŞEN Kankan Hüseyin

Tanrıverdi'yi mi Getireceksin.?Yürü be Mahmut Sen Arslan

Olmuşsun.Yürü BE.!!
88 Retweets 46 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

10* Sizler Settar ASLAN Adı üzerinden  MASKE Senin üstünde

Diye söylenmişi Mahmut Arslan. Kak İşi Dizayn ediyorsun ya.? Öz

İnşaat İş.!!.
88 Retweets 42 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

9* Çocuğun Seçilemedi Yine Küfür ettin.Oğlun ve Kızın 7 Haziran

sürecinde Nereden MAAŞ Aldı.?  Biz Biliyoruz.!! Mahmut Arslan

ve Hüseyin Öz.
93 Retweets 48 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

8*İbne olduğunu gördü.!! Çocuğun Seçilmeyecek Yerden Aday

Yapıldı ve Sen Kimlere Küfür ettin.? Adi İbne,Cevap versene

Kimlere küfür ettin.?
86 Retweets 48 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

7*Senin İsmin Geçiyor.? 20 Ekimde Hak İş Başkanlar Kurulu

toplantısında MASKE ve Ekibi İbnedir diyen Mustafa TORUNTAY

Cümle alem kimin.!!
92 Retweets 44 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

6* Yoksa Yolsuzluklarını Kapatmaya çalıştığın,Hak İş Genel Başkanı

Mahmut Arslanın Götünü ve Kaburgalarını Kollamak için mi Bu

Kadar Yerde.!
95 Retweets 47 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

5*Hak İşte seninle,İnsanları Disiplin Altına alınıp Baskı Kurma ve

Terbiye etme uygulaması devam etsin diye'mi.? Cevap ver Hüseyin

Öz.!!
105 Retweets 49 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

4*Simdi de Hak İşe Bağlı Onca Sendika Başkanı dururken Sen Hak

İş Disiplin Kurulu Başkanlığına Neden getiriliyorsun.? Cevabı Ben

vereceğim.!
102 Retweets 50 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

3* İşçilik Yapmayan sen Hüseyin Öz.!! Ne özelliğin var ki.? Hizmet

İş Sendikası Genel Başkanı Vekilliğine getirilmek yetmezmiş gibi.!!
106 Retweets 57 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

2* Hüseyin Öz. Sendikada 16.5 Milyon TL Yolsuzluktan Payına Kaç

Milyon TL Düştü.? Parayı nasıl aldın.? H.Öz Ömrü hayatında Bir

gün Dahi.!!
109 Retweets 49 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

1* Sn Hüseyin Öz.Hak İş Kongresi Öncesi.Sesin çıkmazken.Ne oldu

da kongre sonrası Savunma Atağına Geçtin.? Sana şimdi zor yerden

"SORACAĞIM"
108 Retweets 50 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey ‏@balibey3 3. Nov.

MANİSA özelimiz)) Sızıntıya kaynak yapmaya gideceğiz))Öyle

olmaz böyle olur.)) Sızıntı ve Kaynak? Siz kimsiniz.? kiminle

uğraşıyorsunuz?
94 Retweets 66 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey ‏@balibey3 3. Nov.

O patronun olacak haine söyle)) İhanetin hesabını ona soracağız)) Sn

CB mıza ve ailesine Uzattığı dili koparacağız.))06 Ankara))

@ahmethc
105 Retweets 82 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey ‏@balibey3 3. Nov.

Biz Sessizce Nöbetteydik.)) Sahaya inin talimatıyla sahaya indik.))

Bizim Ekibimizi bilen,Marifetlerimizi duymustur,)) Çakallara Prim

yok?
115 Retweets 95 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey ‏@balibey3 3. Nov.

Balıkesir,MANİSA,)) Aydın,Kütahya.Bekleyin http://bizi.Kim 
 nerede kiminle Hangi tezgahı cevirmiş?Hesabını sormayacağızmı

sandınız?
104 Retweets 67 Gefällt mir
MASKE ‏@maske3g 3. Nov.

Hak İş Dosyasını açıyoruz.Ağzınız açık kalacak.Bu ne, Bu kadar da

olmaz diyeceksiniz.Hak İşe bağlı İşçiler ve Sendika yöneticileri

"OKUYUN"
96 Retweets 67 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey ‏@balibey3 3. Nov.

2^ Yada onları O topraklara gömeceğiz)) Hiç bir Devlet.Türk

Devletine rağmen O topraklarda operasyon yapamaz.)) Deneyen

bedel Öder.))



 türk oğlu türküm, ben putlara değil Allaha inanırım aramızdaki fark bu !
bu blogun bazı şeyleri beğenip paylaşıyorum,ama çok beğenmediğim

tarafıda var,bu beni ilgilendirmez. herkes istediğini yazar,mecbur

değiliz takip etmeye
türkcülük milliyetcilik kimsenin tekelinde değil !
milli görüşcüyüm,alperenlerdenim ak partili erdoğancıyım ama en

önemlisi müslüman türküm kimseye kendi şahsıma laf ettirmem bunu

böyle bliliniz tamammı, şimdi defol sayfalarımdan !!!


ulan sen nesin bilmem ama ben türk oğlu türküm, ben putlara değil

Allaha inanırım aramızdaki fark bu !
bu blogun bazı şeyleri beğenip paylaşıyorum,bu seni ilgilendirmez.

herkes istediğini yazar,mecbur
değiliz takip etmeye.
türkcülük milliyetcilik kimsenin tekelinde değil !
milli görüşcüyüm,alperenlerdenim ak partili erdoğancıyım ama en

önemlisi müslüman türküm kimseye kendi şahsıma laf ettirmem bunu

böyle bliliniz tamammı !!!