M. Şevket Eygi / Vahdet Gazetesi
SOVYETLER Birliği Afganistan’a girdi, çıkamadı, yıkıldı.
Suriye’ye giren hiçbir emperyalist ve sömürgeci devlet oradan sağ
salim çıkamayacaktır.
Tuzaklara girmek kolay, çıkmak çok zor, belki imkansızdır.
Sömürgeci devletler İsrail’i 1948’de kurdurttular. Şu anda, aradan
67 yıl geçmiştir… Haçlılar Kudüs’ü 1099’da almışlar ve orada bir
Frank devleti kurmuşlardı. Selahaddin Kudüs’ü Haçlılardan 1187
tarihinde geri almıştı. Kudüs Frank devleti, tarih içinde çok küçük
bir dilim olan 88 senecik yaşamıştı.
Acaba İsrail devleti ne kadar yaşayacak?
Bundan bin yıl önce bugünkü silahlar yoktu, şimdi nükleer silahlar,
füzeler, uçaklar var. Suriye veya Kudüs sebebiyle patlayacak bir
savaş üçüncü dünya savaşına dönüşecek; insanlığın, medeniyetin
belini kıracak, taş devrine geri dönülecektir.
Hitler, başına gelecekleri bilseydi, 1939’da işgal etmiş olduğu
Polonya’yı, İngiltere ve Fransa’nın isteği üzerine tahliye etmez
miydi?
Napolyon, başına gelecekleri bilseydi, 1812’de Rusya’ya savaş ilan
eder, 600 bin kişilik orduyla gider, 60 bin kişi ile döner miydi?
Kaddafi, başına gelecekleri bilseydi, Tunus diktatörü Zeynel
Âbidin’in yaptığı gibi ülkesini terk etmez miydi?
İnsanlar gaybı bilemezler ama çok kesin olmasa da az çok doğru
tahminler yapabilirler.
Doğu Anadolu’daki bir kısım Ermeniler, başlarına gelecekleri
bilselerdi, düşman Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşılayıp, tebaası
oldukları Osmanlı devletine hıyanet ve isyan ederler miydi?
İzmir metropoliti Hrisostomos, kendisinin ve Rumların başına
gelecekleri bilseydi, İzmir’e çıkan Yunan ordusunu kutsar mıydı?
Adnan Menderes, başına gelecekleri bilseydi, Londra’daki uçak
kazasından sonra aklını başına toplayıp, 27 Mayıs 1960’tan önce
erken seçim yaptırmaz mıydı?
Müslümanlar başlarına gelecek büyük felaketleri ve yıkımları tahmin
edebilecek sağduyuya, firasete, uzak görüşlülüğe sahip olsalardı;
Sultan Abdülhamid’i tahtından indirtmemek için bütün güçleriyle,
canla başla çalışıp direnmezler miydi?
Enver Paşa kendisinin, devletin, Müslümanların başına gelecekleri
tahmin edebilmiş olsaydı, Goeben=Yavuz zırhlısını ve başka harp
gemilerini gönderip Rus şehirlerini bombardıman ettirir miydi?
Titanic transatlantiğini inşa eden şirket, geminin ilk seferinde
buzdağına çarpıp batacağını tahmin etmiş ve gemiye bütün yolculara
yetecek miktarda filika koydurtmuş olsaydı, gemi batmış olsa bile
onca adam yeterli tahlisiye sandalı olmadığı için boğularak can verir
miydi?
Titanic’in ilk seferinde batabileceğini tahmin etmiş olsaydı, “Bu
gemiyi Allah bile batıramaz” diyen beyinsiz kâfir herif o lafı eder
miydi?
habervaktim.com
Batıya da Batıcılara “Hayır” - Cemal Nar
Yazarın Tüm Yazıları »
“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” Batıyı göğsümüzü siper
ederek durdurduk. “Milletin vicdanı Akif olmuş ve seslenmişti:
“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın / Siper et gövdeni,
dursun bu hayasızca akın.”
O hayasız akın durmak bilmiyor. Kaç vatan evladının gövdesini
toprağa düşürerek, vatanları yakarak yıkarak devam ediyor. “Adı
Konmamış Savaş” kitabımızı geçen ay çıkardık. O savaın adı aslında
“Haçlı Savaşı” ama Batı böyle adını alenen koymuyor.
Neden?
Saf Müslümanlar farkına varmasın, kendini destekleyen içerideki
alçaklar zor durumda kalmasın diye.
Fransa’da be topyekun Batı da neler olduğunu görüyorsunuz işte.
Hala Suriye yangınına su dökmüyorlar. Vaz geçtik, benzin
döküyorlar. Bizim satılmış aydınlarımız ise kendi ülkelerindeki
benzer manzaralar için yeri göğü inletirken, Batıya tek laf
söylemiyorlar.
Allahım, bizim bahtımıza da bu beyinsizler düşmüş, itirazımız yoktur
ama bu kadar da kalitesiz kafir olmasalar keşle. Keşke bir Ebu Cehil
duruşu sergileseler. Bu ne cıvıklık, seviyesizlik, yüzsüzlük böyle.
"Batılılaşma,' "Çağdaşlaşma", "Aydınlanma" “Modernite” adı
altında, maddî vatanımız için Kurtuluş savaşında o kadar kan
akıtmamıza rağmen yönetici ve aydınlarımız, ıslahatçılarımız gönüllü
esareti kabullendiler. Yetmedi, üstelik millete zorla, baskıyla, kan ve
can pahasına kabul ettirdiler milliyetsizliği. Yani manevî vatansızlığı,
manevî esareti....
Ne diye?
Şu seviyesiz insanlara benzemek için.
Yazıklar olsun!
Neden yaptılar bunu? Niçin, nasıl ve hangi bir zaruretle?
Akıllı ve mantıklı bir cevabı yok bunun. Sadece takrîr-i sükunlar,
istiklal mahkemeleri var. Siyasetçilerden oluşan hakimlerin (!) görev
yaptığı tekerlekli mahkemeler var.
Sözü eğip bükmeden açıkça söyleyelim: “Müslüman” Allah Teala’ya
teslim olan ve artısız, eksisiz ve pazarlıksız İslam’a teslim olan
insandır. Biz müslümanız hamdolsun ve bizim hayatımız İslâm
merkezlidir.
Bu dini reddeden, bu dine ters düşen, veya bu dini yok sayan her
inanç, ilke, davranış biçimi, ahlak değerleri ve yaşam biçimini
kesinlikle reddederiz. Şu ya da bu sebeplerle İslam’ı bir bütün
halinde yaşayamadığımız hallerde bile, en azından inanç bazında bu
böyledir.
Bizim bütün inancımız, ibadetimiz, ahlakımız, sosyal, siyasal ve
ekonomik kanaat, ilke ve kanunlarımız, hiç kuşkusuz önce
dinimizden doğar. Bütün bunlardan örfler, adetler, töreler oluşur.
Normal bir toplumda olağan olan da budur zaten. Normal olan, bir
toplumun bütün üstün değerlerinin ve yasalarının, kendi dininden,
inançlarından, kanaatlerinden, örf ve adetlerinden oluşmasıdır.
Doğru olan buysa neyin nesidir bu Batıcılık ve Batılılaşma?
Sekiz terörist haykırınca “panik Atak” olarak kaçacak delik arayan
şu rezil adamlara mı benzeyeceğiz biz?
“Hayır” demenin vakti gelmiştir.
habervaktim.com
Dünyadaki Bütün İnsanlar Üçe Ayrılırlar - Feyzullah Birışık
Yazarın Tüm Yazıları »
Cennet yolunda olanlar,
Cennet yolunda olduğunu zannedenler ve
Cehennem yolunda olanlar!
Sen hangi yoldasın? Hiç merak ettin mi? Hangi yolda olduğunu
merak etmeyen insanların cennet yolunu terk etme ihtimali çok
yüksektir! Yarına bırakmadan hemen şimdi hangi güzergahta
olduğunu test et..! Yarın çok geç olabilir!
Hidayette olup olmadığınızı test ettiniz mi?
İnsanlar üçe ayrılır;
Hidayette olanlar/cennet yolunda olanlar
Hidayette olmadığını fark edemeyenler/cehennem yolunda olanlar
Hidayette olmayanlar/cehennem yolunda olanlar
Bugün birçok insan cennet ya da cehennem güzergâhında olup
olmadığını merak etmeden koca bir ömür tüketir… Nasıl olur da
merak etmez! Bu insanlara ne içirildi de dünyaya geliş amacını
unuttular..!
Değerli kardeşim..!
Daracık kabrine doğru yaklaştığını ve seni nasıl bir sürprizin
beklediğini nasıl merak etmezsin!
Şu an itibariyle hangi güzergâhtasın;
Cennet mi?
Cehennem mi?
Ve ölüm meleği senin ruhunu hangi güzergâhta alacak? Nasıl olur da
tedirgin olmazsın? Oysaki Allah’u Teâlâ sana her iki yolu da
gösterdiğini ve peygamberlerin ve islam davetçilerinin de Allah’ın
gösterdiği yolu en ince ayrıntısına kadar tanıtmasına rağmen nasıl
olur da hangi yolda olduğunu merak etmezsin?
İstersen sana cennet yolunda olup olmadığını çok kolay formülle test
ettireyim;
Cennet yolundaysanız eğer;
İbadetleri severek yapıyorsunuz demektir.
Günahlar size çok çirkin geliyor demektir.
Salihlerle beraber olmak size huzur veriyor demektir.
Şirk ve bid’at konusuna çok önem veriyorsunuz demektir.
Kur’an ve sahih hadisleri yol haritası edinmişsiniz demektir.
Akide konusuna önem vermiş ve sağlam olduğunu biliyorsunuz
demektir.
Salih Müslümanlar tarafından sadece Allah için seviliyorsunuz
demektir.
Dünyadaki bütün Müslümanları kardeşiniz olarak görüyorsunuz
demektir.
Müslümanların dertleriyle dertleniyorsunuz demektir.
Dünyanın geçici olduğunu anlamışsınız demektir.
İnfak ederken içinizde bir sızı hissetmiyorsunuz demektir.
Allah ve resulünü her şeyden çok seviyorsunuz demektir.
Eğer bu maddeler hayatınızda yoksa bilin ki siz cennet yolunda
değilsiniz! Hemen şimdi hayatınıza çekidüzen verin ve cennet yoluna
çıkmaya çalışın!
habervaktim.com
Yeni bir Türkiye geliyor - Yiğit Bulut
Yazarın Tüm Yazıları »
Nasıl mı?
Ben düşüncelerimi “ANA DOKTRİN” oluşturma yolunda “bir
zerre” bile olsa ortaya koymaya çalışayım, lütfen sizler de katılın...
1- Dünya genelindeki büyük değişim ve etkileşim sonucu Türkiye
tarihi fırsatların eşiğinde! Böyle bir “kaos” görünümlü gerçeklik
içinde, yeni bir “teze” ve değişimi kapsayan yeni bir “paradigmaya”
ihtiyacımız var. Ben buna “2023 BÜYÜK TÜRKİYE’ye geçiş için
ana doktrin” diyorum.
2- Her şeyden önce bu “doktrin” bir net özelliğe sahip olmalı ve
Türk devletini-milletini daha doğrusu bu topraklarda ve bu coğrafya
üzerinde yaşayan herkesi bağlarından kurtaran, korkularımızı yok
eden ve en önemlisi “etnik zenginlik” gibi tehdit algılamalarının-
zorlama korkuların aslında “fırsat” olduğunu ortaya koyan bir temele
oturmalı. Daha açık yazayım; “etnisite” bir özür değil, doğru
değerlendirildiğinde “daha büyük olana düzenli geçiş
sağlayabilecek” bir özellik!
3- Peki “etnisite” avantaja çevrilerek yeni kimlik nasıl tanımlanmalı?
Net olarak ifade edeyim: “Tek kimlikli-çok kültürlü” yeni ulusal
etiketimiz tanımlanmalı ve bu topraklardaki herkesi içine alacak
şekilde yapılanmalı! Tekrar ediyorum; ana doktrin ve detayları
“HEPİMİZİ” kavrayacak şekilde olgunlaştırılmalı.
4- Türkiye’nin bu doktrin içinde “nereye gittiği” net detaylarıyla
belli olmalı ve Avrupa Birliği ile üyelik sürecimiz net bir şekilde
karara bağlanmalı! Bu süreç yaşanırken daha doğrusu Türkiye “sanal
raylarından” kurtularak ANA RAY’a geçerken BİZİ İLERİ
TAŞIYACAK SENTEZ’in kendi geçmişimizden oluşacağı
detaylandırılarak çok iyi ifade edilmeli!
5- Türkiye yeni rotasını çizerken “AB’ye alternatif olarak genleşen”
yeni bir yapı olduğu tezi net şekilde ortaya konmalı! Coğrafyamız ve
ana çekirdek olarak Türkiye, Türkiye-Rusya, “Amerika-Türkiye,
Çin-Uzakdoğu” ve periferileri olmak üzere üç “yeni merkez”
oluştuğunu analiz ederek yönünü Amerika-Doğu ekseninde yeniden
çizmeli ve Rusya’nın durumu dikkatle izlenmeli. Rusya ile “yeni
açılımlar” ve özellikle BALKANLAR’ı da kapsayacak şekilde bu
topraklardaki ORTODOKS tarihi zenginlikler yeni teze eklenebilir.
6- Türkiye, siyasi tezi ve yönünü tanımlarken; savunma, bankacılık-
finans-sermaye piyasaları, enerji, telekomünikasyon, medya
sektörlerini ileriye dönük olarak “makro planlar” çerçevesinde
yeniden yapılandırılmalı. En önemlisi, yabancıların ve “içimizdeki
yabancıların” kontrolüne ve insafına terk edilmiş görünen Türk
bankacılık sistemi düzenlenmeli ve gerekirse yeni lisanslar verilerek
sektörün yapısı ve ağırlığı mutlaka değiştirilmeli. Katılım bankacılığı
desteklenerek KAMU gerekirse öne düşmeli! DÜŞTÜ DE!
7- Özellikle sermaye akışlarını “Avrupa” ve “IMF-Dünya Bankası”
ipoteğinden kurtaracak şekilde ve en önemlisi çevre ülkelere burada
yatırım yapma imkânını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmeli.
Komşu ülkelerle sınırların kalktığı tek bankacılık sistemi
geliştirilmeli. Sayın Cumhurbaşkanımızın “BAŞBAKAN” iken
söylediği “TL ZONE” ciddi şekilde desteklenmeli! “Avrasya
Menkul Değerler Borsası” mutlaka hayata geçirilmeli ve “periferik
bölge şirketleri” bu borsada işlem görmeli.
8- Enerji politikamız “2013-2023” ilk aşama olmak üzere yeniden
yapılandırılıp açık ve net bir şekilde ortaya konmalı. Bölge
ülkelerinin doğal kaynaklarını fiyatlayacak borsalar Türkiye’de
kurulmalı ve “küresel enerji kartelleri” devre dışı bırakılarak
Rusya’nın da işbirliğiyle bölgede yeni “bir potansiyel” planlanmalı.
9- Devlete ve kamu vakıflarına ait olan savunma şirketleri tek tek
halka açılıp sermaye piyasalarında “Türk halkı” bu şirketlere ortak
edileceği gibi, bütün şirketler ayrıca “tek çatı altında” toplanarak
oluşan “HOLDİNG’in hisseleri” tercihen YERLİ gerekirse kısmen
yabancı yatırımcılara % 49’u geçmeyecek şekilde satılmalı.
Oluşacak kaynakla “askeri-endüstriyel” yapımız yenilenmeli ve
özellikle “operasyonel kabiliyetimiz” tamamen bağımsız bir hal
almalı.
10- Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye zorla uygulattırmaya çalıştığı bize
uymayan eğitim politikaları yerine “bölgesel bir ortak eğitim”
politikası geliştirilmeli ve Türkiye merkezli “eğitim kurumu
çekirdeği” oluşturulmalı. Bölgeye yayılacak “okul DNA’sı için, bu
konu hakkında tecrübe sahiplerinden” mutlaka yararlanılmalı.
11- Oluşturulacak “ortak eğitim sistemi” için Türk yazılımları
(Pardus ve diğerleri) kullanılması ve geliştirilmesi sağlanmalı ve
kullanılacak “donanım” Türkiye’de üretilmeli. Fatih Projesi bu
yolda önemli bir adım, bölge okullarına “Türk eğitim sistemi” ile
birlikte yaygınlaştırılmalı...
Sevgili dostlar, yukarıda “2023 Büyük Türkiye’ye geçiş ANA
DOKTRİN’i” için önemli gördüğüm “ana başlıkları” elimden
geldiğince sizlere aktarmaya çalıştım. Siyasetten ekonomiye,
ekonomiden savunmaya detaylandırılması gereken daha yüzlerce alt
başlık var...
LİDER KOŞUYOR... Bize düşen, bu BÜYÜK TÜRKİYE koşusuna
elimizden geldiğince katılmak...
Türkiye’ye hayırlı olsun...
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ, GÜÇLÜ, BÜYÜK, CİHANŞÜMUL
TÜRKİYE...
Bilgisiz cahillere ithaf olunur!
“Şeriat” diyorsunuz, karşılığı şöyle geliyor: “Ay bunlar dört kadın
almak istiyor, elimizi kesecekler, cebren başımızı örtecekler, özel
hayatımıza müdahale edecekler, içkiyi yasaklayacaklar!” Ne ilgisi
var?..
“Din” diyorsunuz, “Ay kalbim çok temiz” diye başlıyor, “dedem
hafızdı” diye bitiriyorlar…
Beş İslâm şartı ile altı iman şartını doğru dürüst sayabilen mumla
aranıyor. Rol icabı “lahavle” çekemeyen oyuncu, din konusunda
ahkâm kesiyor.
“Tarih” diyorsunuz, “Bizim tarihimiz cumhuriyetle başlar” diye
gevelemeye koyuluyorlar… Öncesi yok! Cumhuriyet tarihine bile
doğru düzgün vakıf olan yok! Bir sürü mehdiye, yüceltme sonrasında
“uzanan elleri kıracağız” edebiyatı geliyor…
“Osmanlı” diyorsunuz, bilgisizliklerini kusuyorlar: “Padişahların
anneleri yabancı… Padişahlar kardeşlerini katlettiler… Hacca bile
gitmediler… Haremde zevk u safa sürdüler…” Tek tek
cevaplandırıyorsunuz, o zaman da başka telden çalmaya başlıyorlar:
“Siz Atatürk düşmanısınız, cumhuriyet düşmanısınız, laiklik
düşmanısınız!” Ne ilgisi var?..
“Ecdat” diyorsunuz, “Yahu heykelleri yok, sanatları yok, resimleri
yok” diye sıralıyorlar… Ne mezartaşı sanatını biliyorlar, ne ebruyu,
ne minyatürü…
“Namus ve ahlâk” konusunu açıyorsunuz, “Ahlâk beyindedir, belden
aşağıda değil” diye tekerliyorlar…
“Fal” diyorsunuz, “fala inanma, falsız da kalma” diyerek güya ki
vecize yumurtluyorlar: “İnanılmayan bir şeye nasıl bel bağlanır?”
suali cevapsız kalıyor.
“Demokrasi” diyorsunuz, “Sayısal üstünlük değil, siyasal üstünlük”
diye meydan okuyorlar…
“Kalkınma” diyorsunuz, “950 öncesinde her şey yolundaydı,
sonradan Demokrat Parti çıktı ve her şeyi mahvetti” diyerek gerçeği
tersine çeviriorlar…
“Gelişme” diyorsunuz, ideolojik nutuklar atıyorlar…
“Aile” diyorsunuz, “Bir imza ile insanları bağlamak çağ dışılıktır”
diyerek karşı çıkıyorlar…
“Gençlik” diyorsunuz, “imam hatipli olmasın” şartını dayatıyorlar…
Ben bu bilgisizlikten ve ilgisizlikten bıktım!..
Slogancılıktan gına getirdim!..
Yüzeysellikten yoruldum!..
Tekerleme dinlemekten usandım!
Topyekün gelin, ama biraz bir şeyler öğrendikten sonra gelin…
CAHİLLERE BİR KAÇ SÖZ
En iyisi cahillikle ilgili birkaç “özlü söz“ü alt alta yazmak… Basma
cahilin izine, gitme şeytanın sözüne (Ruhsati).
Bilgisiz kimse, savaş davuluna benzer, içi boş olduğu için sesi çok
çıkar (Sadi).
Bilgisizlik kolay ve rahat elde edildiği için, çoğunluk bilgisizdir (La
Bruyere).
Cahil insan kendi kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması
nasıl beklenir (Sokrates).
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol (Mevlana).
Cehalet öyle binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan
yolunu kaybeder (Hz.Osman).
Hareket halindeki cehaletten daha korkunç hiçbir güç yoktur
(Bernard Shaw).
Öğrenmek pahalıdır, ama cehalet ondan da pahalıdır (Henry
Clausen).
Bu kadar
Yavuz Bahadıroğlu 2012-12-26 tarihli köşe yazısı.
Ölümü Temenni ve İntihara Teşebbüs Etmenin Günahı
HUTBE
Din kardeşlerim!
İman sahibi her fert, hayatını ve sağlığını korumakla mükelleftir. Zira
yaşama nimeti, Allah Teâlâ’nın biz kullarına bir emaneti ve çok
değerli bir hediyesidir. Rabbimizin bu armağanına karşı
kadirbilmezlik ve Allah’ın kurduğu vücut yapısını tahrip etmek
haramdır.
Allah biz kullarını zaman zaman ve değişik sebeplerle imtihana tabi
tutar. Rabbimizin verdiği ibtilalar karşısında ümidsizliğe kapılıp
ölümü için dua etmek ve daha ileri giderek intihara teşebbüs etmek
kulluk vazifelerine sadakatsizlikten doğar.
İntihar, ya cinnet veya cinayettir. Canına kıyan da ya mecnun veya
Allah’ın kurduğu bir binayı yıkan canidir.
İntihar, kendine olan güven hissini kaybedip vazifeden kaçmak ve
inançlarında iflasa uğramaktır.
İntiharın sebebleri farklı olabilir. Suçu sebebe göre değil, neticeye
bakarak hükme bağlamak gerekir. Bu itibarla, intihara teşebbüsün
her şekli haramdır. Bu suça cür’et eden kimse ne haklı ne de mazur
sayılabilir. Bu suç, adam öldürmekten daha büyük bir cürümdür.
İntihara teşebbüsün başlıca sebepleri şunlardır:
1 — Izdırabı fazla veya iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa
tutulmak,
2 — Sevdiği bir kimsenin ölümüne dayanamamak,
3 — Kendine olan güvenini kaybetmek,
4 — Okuduğu bir romanın tesiri altında kalmak,
5 — Şöhretine sebep olan şeylerin elden çıkması sonunda,
etrafındaki kimselerin dağılmasından dolayı hayata küsmek.
Bu suçu irtikap etmeye insanı iten sebepleri sırası ile neşterleyip
tutulan yolun hatalı olduğunu izah etmek isteriz.
Yakalandığımız bir hastalık, şiddetli ağrı ve ateş yapabilir, tedavisi
zor ve uzun sürmüş olabilir. Bu gibi durumlarda sabır-u tahammül
göstermeli ve tedavi yollarını araştırmalıdır. Hiçbir zaman
ümidsizliğe kapılmamalı ve kuvve-i maneviyesini sarsmamalıdır.
Çünkü yeis, derin bir uçurum gibidir ve tehlikelerin en büyüğüdür.
Hastalığı veren Rabbimiz şifasını da yaratmıştır. Tedavi çaresini
araştırırken şifaya sebep olacak ilacı karşımıza çıkaran yüce
Rabbimiz, onu kullanınca sağlığımıza kavuştururda hiç hastalık
çekmemişe döneriz.
İnsan, tutulduğu ve tedavisi güç bir hastalıktan dolayı, ölümü
teşebbüs değil temenni bile etmemelidir. Kâinatın sebeb-i rahmeti ve
beşeriyyetin ümit kaynağı bulunan Resul-i Ekrem, bir hadis-i
şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Biriniz ölümü temenni etmesin ve
kendisine gelmeden önce ölümüne dua etmesin. Zira biriniz öldüğü
vakit (hayırlı) işleri kesilir. Şüphesiz ki bir mü’minin ömrü (nün uzun
olması) hayır (ve sevabı) artırır”.
Allah’a niyazda bulunan bir kimse hayır, iyilik ve kurtuluş dilemeli
ve asla kendi canına ilenmemelidir. Çünkü duaların kabul olunduğu
bir vakte tesadüf ederse beddua hedefini bulur. Yaptığına sonradan
pişman olursa da hükmü ilahiyi geri çevirmek kabil olmaz. Cenab-ı
Hakk biz kullarının bu gibi yersiz istek ve dualarının doğru
olmadığına işaret eden bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
“İnsan, hayra olan duası gibi şerre dua eder. Pek acelecidir (bu)
insan.”
Başına gelen sıkıntıdan dolayı ölümü temenni veya ona teşebbüs
etmek, Yüce Rabbimizin rızasını kaybetmemize sebep olur. Eğer bu
istikametteki duayı mutlaka yapacak ise, “Canımı al da kurtulayım”
gibi yakışıksız sözler, sarf etmemeli, hiç olmazsa “Ya Allah, hayat
benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat; ölüm benim için
hayırlı olduğu zaman beni öldür” demelidir.
Âlemlere ve âdemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz, daima hayrı ve azimet yolunu tavsiye etmiştir. Zira
hayatta olup bir defa “Allah” demek, yer altında asırlarca yatmaktan
hayırlıdır. Bu âleme getirilişindeki gayeyi ve yaşamaktan maksadın
ne olduğunu idrak etmiş bulunan bir insan, Resulüllah (s.a.v.) in şu
emri dışına çıkmamalıdır: “Biriniz sakın ölümü temenni etmesin.
Eğer o iyi bir kimse ise hayrını artırır. Kötü bir şahıs ise (tevbe
ederek Allah’tan) rıza isteyebilir.”
Sevdiği bir kimsenin ölümü karşısında kendi hayatına kıymak, yanlış
hareketlerin en çirkinidir. Böyle bir teşebbüse kalkışan kimse, hem
rıza-i ilahiyi kaybeder hem de ahiret hayatında çok sevdiği o kimseyi
görememeye mahkûm olur. İman sahipleri cennette bir araya gelecek
ve ahiret saadetlerini birlikte yaşayacaklardır..
Bir şahsın kendine olan güvenini yitirmesi, Allah Teala’ya
tevekkülünün tam olmamasından kaynaklanmakta ve nefsini boş
heveslerinin peşine takmakla sıfıra inmektedir.. Allah Teâlâ’ya inancı
tam olan bir kimse, asla ümidsizliğe düşmemeli; her gecenin bir
sabahı ve her sıkıntının bir kurtuluş yolu bulunduğunu düşünerek
teselli aramalıdır.
Hayatın gerçeklerini bilmeyenler, hayal peşine takılırlar. Hayale
dalarlar, hakikata darılırlar. Hakka küsenler, haşirde ayılırlar.
Romantik bir hayatın heveslerine kendilerini kaptıranlar, yazar’ın
yönlendirdiği hayali şahsın trajedik tablosuna kendilerini uydurmaya
heveslenirler Yazılanlarla kendi hayatında benzerlik bulan kimseler,
kendi hayatlarını da benzeri bir facia ile noktalama yolunu tutarlar.
Şöhret ve güzellik gibi şeyler, yer değiştiren bir gölge gibi, vefasız
ve kararsızdır. Bu gün varsa yarın yok, bu gün azsa ertesi gün çoktur.
Bunların varlığı zamanında etrafında haleleşen insanların iltifatına
aldanmamalı, sözlerine kulak verse de dostluklarına güvenmemeli,
iltifatlarını ihtiyatla karşılamalıdır. Ebedi hayata intikal edecek
değerler, zamanların solduramayacağı salih amellerdir.
İnsan hayatını korumak ve canına rıfk ile muamele etmek zorundadır.
Dimağını karıştıran öfkeden, kendine olan güvenini zayi etmekten,
aklını hayali bir hayat arzusunun peşine takılmaktan sakınmalı;
hastalığın acısına ve ölümle gelen ayrılık hasretine katlanmalı ve
insanların vefasızlıklarını tabii bir hadise imiş gibi karşılamalı; su
üzerindeki bir tahta parçası gibi hayatın çalkantılarına intibak
etmeye alışmalıdır. Zira ilahi takdiri değiştirmeye veya geciktirmeye
imkân yoktur.
Sözlerimizi kâinatın yegâne Efendisi bulunan Hz. Muhammed (s.
a.v.) in bir hadisi ile noktalamak istiyoruz: “Kim kendini bir demir
parçası ile öldürürse, demiri elinde olduğu halde ve karnına dürterek
ebedi ve daimi surette cehennem ateşi içinde kalacaktır. Kim zehir
içerek kendini öldürürse, o kimse, zehirini içer halde ebedi ve daimi
olarak cehennem ateşi içinde kalacaktır. Kim de kendini dağdan
aşağı atıp intihar ederse o da kendini yüksekten atarak ebedi ve
daimi olarak cehennem ateşi içinde (azap) olacaktır.”
Kaynak : Mehmed EMRE – Büyük Hutbe Kitabı, Cilt II, Sayfa 356
– 358
YENİ İSLAMCILIK PROJESİ
Kanal 7’de, Türkiye’deki Müslümanların durumu tartışılıyordu.
Aralarında ilahiyatçıların da bulunduğu birçok konuşmacı,
Müslümanların bugünkü, dağınıklılığını, sıkıntılarını ve bunların
sebeplerini konuşuyordu. Başka bir ifade ile suçlu aranıyordu
Müslümanların bugünkü iç açıcı olmayan hallerine.
Ben kendi kendime, “ Suçu niçin şurada burada arıyorsunuz, dini
kendi kafalarına göre yorumlayan, refomcu ilahiyatçılar değil mi?”
diye söylenirken, ilahiyatçı Prof. Hayri Kırbaşoğlu söz alarak, katili
bulmuş bir komiser edasıyla, kendine göre birçok safsata
gerekçeleri de sıralayıp, “ Bütün bu olumsuzlukların müsebbibi,
ilmihal kitaplarıdır” demez mi?
Yine kendi kendime, “Pes! Doğrusu” dedim. Hani derler ya, “Yavuz
hırsız ev sahibini bastırır!” aynen öyle! Çok şükür başka bir
ilahiyatçı söz alarak beni biraz olsun ferahlattı. Şükürler olsun ki, az
da olsa insaf ehli ilahiyatçılar da varmış, dedim. Bu ilahiyatçı Prof.
dedi ki:
“ Biraz insaflı olalım, Allahtan korkalım, eğer bugün öyle veya böyle
memleketimizde Müslümanlık varsa, bu ilmihaller sayesindedir. Bir
“Mızraklı ilmihal’in yaptığı hizmeti nasıl inkar edebiliriz.
Halkımızın sahip olduğu din bilgilerinin esas kaynağı, “Mızraklı
ilmihal’dir. Bugün halkımız islamiyeti yaşıyorsa, bu beğenmediğiniz
ilmihaller sayesindedir. İlmihal kitaplarını şekilcilikle suçlamak, bu
kitaplarda, ahlâk bilgisi, hikmet, şuur yok demek yanlış olur.
İlmihal’lerin konusu zaten şekildir; yani namaz nasıl kılınır, abdest
nasıl alınır… bunları anlatmak. Bir kitap konusu gereği anlattıkları
ile nasıl suçlanabilir. Sonra din kitapları sadece ilmihallerden ibaret
de değil ki. Ahlak kitapları, hikmet kitapları da var. Bunların hepsini
ihtiva eden kitaplar da var. İsteyen bunları da alıp okuyabilir. Bunu
engelleyen mi var?”
Eski ve günümüz ilmihallerine karşı çıkan ilahiyatçı Prof, kendisinin
yeni bir ilmihal kitabı yazacağını söyleyince, bir başka konuşmacı
hoşuma giden, yüzde yüz gerçeği yansıtan çok güzel bir söz söyledi:
“ Zahmet etmeyin hocam, yazacağınız ilmihali hiç kimse okumaz.
Niçin diyecek olursanız, sebebini de hemen söyleyeyim: Dini bir
kitabın okunması için, yazanın, ihlaslı olması, ilmi ile amil olması,
yani İslamiyeti yaşaması, takva sahibi olması lazımdır. Bugün bu
vasıflarda din adamı kalmadı. Eski kitapların çok okunmasının
hikmeti de burada zaten. Çünkü, onlar gerçekten takva sahibi samimi
insanlardı. Söylediklerini, yazdıklarını eksiksiz olarak yaşayan
kimselerdi. Sadece Allah rızası için yazıyor ve konuşuyorlardı.
Bugünkü din adamları için bu söylenebilir mi?”
İlmihal, özellikle Mızraklı ilmihal düşmanlığı yeni değil. Fakat son
yıllara kadar, bu düşmanlığı dinsizler, ateistler yürütüyordu. Mesela,
Nazım Hikmet’in Mızraklı ilmihal düşmanlığını hedef alan bir şiiri
vardır. İşin düşündürücü, ürkütücü yönü, ilahiyatçıların da bu
kampanyaya katılmaları. Nazım Hikmet’in düşmanlığını anlıyorum;
düşüncesi gereği dini ortadan kaldırmak istiyor. Zira kendisi
inançsızdı. Peki, ya İlahiyatçılar ne yapmak istiyor acaba? İster
istemez insanın aklına geliyor, yoksa bazı ilahiyatçıların da nihai
hedefleri dini ortadan kaldırmak mıdır?
Bu konularda kafa yoran bir yazarın şu tespiti de bu şüpheyi
doğrulamaktadır:
“Yeni İslâmcılık projesi, daha önce dinle ilgisi olmayan elitler,
aydınlar tarafından yürütülüyordu. Bundan netice alınamayınca yeni
proje yürürlüğe konuldu. Bu yeni projeye göre, “Yeni İslam” başka
bir ifadeyle dinsizleştirme, İslâmcı elitler ve aydın din adamları(!)
eliyle yürütülecek. İslâmı Protestanlaştırma Projesi ile de buna
destek verilecek. Veya, İslamı protestanlaştırma projesine
dönüştürülecek.”
Dış güçlerin özellikle de, İngilizlerin ve “Vatikan”ın yönlendirdiği
bu projeyi önlemenin yolu, asırlardır olduğu gibi, dinimizi ilmihal,
fıkıh kitaplarından öğrenmekten geçer.( Tam İlmihal Seadet-i
Ebediyye ve 2. Kısımda “Mızraklı İlmihal” olan İslam Ahlâkı
kitapları fıkıh bilgilerini, İslâm ahlâkını, hikmet ve İslâmi şuuru çok
güzel bir şekilde bildirmektedir. Sinsi oyunlara gelmemek için,
bunlar mutlaka dikkatlice okunmalıdır.)
Kaynak : Dinler Arası Diyalog Tuzagı – Mehmet Oruç
İmam Yâfîî (k.s.) Hazretleri Kimdir ?
İmam Yâfîî (k.s.) hazretlerinin asıl ismi, Abdullah bin Es’ad bin Ali
bin Süleyman bin Fellâh’tır. Yâfıî nisbesiyle(lakabıyla) meşhur
olmuştur. Künyesi Ebû Muhammed. Ebü’I-Berekât lakabı
Afîfüddîn’dir. Kutb-i Mekke diye de bilinir.
1298 (H.698) senesinde Yemenin Aden şehrinde doğdu, Küçük yaşta
ilim tahsiline başlayan Abdullah Yâfıî önce Kur’ân-ı kerîm okumayı
öğrendi. Yemen’de Allâme Ebû Abdurrahmân Muhammed bin
Ahmed ez-Züheynî, Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed e!-Başşalî
ve Aden Kadısı Şerefüddîn Ahmed bin Ali el-Harrâzî’den aklî ve
naklî ilimleri tahsil etti.
1313 senesinde hac için Mekke-i Mükerreme’ye gitti. Şeyh Ali et-
Tavâşî ile görüşüp meclis ve sohbetlerine katıldı. Ondan zahirî ve
Bâtınî ilimleri öğrendi, tümde ve tasavvufda yüksek derece sahibi
oldu. Tarikat silsilesi birkaç koldan Abdülkâdir-i Geylânî
hazretlerine ulaşır.
Mekke-i Mükerreme’ye yerleşip evlendi ve başka âlimlerin
derslerini dinledi. Fakîh Necmeddîn et-Taberî’den Hâvi kitabını
okudu. Hadîs ilmini Radıyüddîn Taberî’den öğrendi. Sonra
Mekke’den ayrılarak on sene insanlardan uzak yaşadı.
1333 senesinde Kudüs’e gitti ve ibrahim Aleyhisselâm’ın makamını
ziyaret etti. Oradan Şam’a, sonra da Mısır’a giderek Imâm-ı Şafiî
hazretleri ve Zünnûn-i Mısrî’nin kabirlerini ziyaret etti. Karafe
denilen yerde Hüseyn el-Câkî ve Şeyh Abdullah el-Menûfî’nin
sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerleyip evliyalık
derecelerine ulaştı. Imâm-ı Yâfiî hazretleri bir sohbetinde buyurdu
ki:
“Mevtaları iyi veya kötü hâlde görmek, cenâb-ı Hakk’ın bâzı
kullarına ihsan ettiği bir keşf ve keramettir. Dirilere müjde vermek,
onlara doğru yolu göstermek veya ölüler için hayırlı bir iş
yapılmasına, borçlarının ödenmesine yaraması içindir. Ölüleri
görmek, daha çok rüyada olmaktadır. Uyanık iken görenler de
vardır. Evliya ve hâl sahipleri için keramettir.” “Ehl-i sünnet âlimleri
buyuruyor ki: Ölülerin illiyyîndeki veya siccîndeki ruhları, ara sıra,
yâni Allahü Teâlâ dileyince, mezarlarındaki cesetlerine iade
olunurlar. En çok Cuma geceleri böyle olur. Birbirleri ile buluşurlar,
konuşurlar. Cennetlik olanlar, nimetlere kavuşur. Azap görecekler,
azap olurlar. Ruhlar, illiyyînde veya siccînde iken ceset olmaksızın
da, nîmetlenir ve azap çekerler. Kabirde ise, rûh ve ceset birlikte
nîmetlenir. Yahut azaplanır.” Yüksek ilim sahibi olan velîlerden
Abdullah Yâfıî etrafında toplanan insanlara islâm dîninin emir ve
yasaklarını anlattı. Kabir ziyaretine karşı çıkan ve evliyanın
kerametini İnkâr edenlere cevaplar verdi. Bozuk itikat, inanış sahibi
olan Ibn-i Teymİyye’ye cevaplar verdi. Evliyanın kerâmetiyle ilgili
olarak kendisine soru soran talebelerine şöyle buyurdu: “Allahü
Teâlâ’nın yardımı ile derim ki, evliyada kerametlerin zuhuru,
meydana gelmesi, aklen caiz ve naklen vâkidir. Aklen caiz olması:
Allahü Teâlâ her şeye kadirdir. Kerametler de, mucizeler kabilinden
mümkün olan şeylerdir. Ehl-i sünnet ve cemâat âlimleri eserlerinde
böyle olduğunu bildirmişlerdir. Bu, şarkta, garbda, Arap diyarı
olsun, Acem diyarı otsun, her tarafta böyledir.
Kerametlerin vukuu naklen sabittir; bu husus, Kur’ân-ı kerîmde,
hadîs-i şeriflerde ve haberlerde bildirilmiştir.
Bunun üzerine rabbi onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu, ve güzel
bir surette yetiştirdi; Zekeriyya’nın himayesine verdi. Zekeriyya
onun üzerine mihraba her girdikçe, yanında yeni bir nzık bulur; “Yâ
Meryem! Bu sana nereden?” derdi. O da “Allah tarafından….”
derdi. Şüphe yok ki, Allah dilediğini hesapsız merzûk buyurur. [Ali
İmrân: 37], Zekeriyya Aleyhisselâm, yazın hazret-i Meryem’in
yanında kış meyvesi, kışın da yaz meyvesi buluyordu. Yine Kur’ân-ı
kerîmde,
” Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine derilmiş taze
hurmalar dökülsün…” [Meryem: 25], buyrulmuştur. Bu taze hurma,
zamanının dışında oluyordu. Yine Mûsâ Aleyhisselâm’ın annesine,
oğlu Musa’yı Nil Nehrine bir sepet içinde bırakması ilham
olunmuştur. Ayrıca Eshâb-ı Kehfin (r.a) kıssası, köpeğin onlarla
konuşması gibi hayret verici hâdiseler ve daha başkaları,
kerametlerin naklen delilidir. Bütün buraya kadar zikredilenler,
peygamber değil velîlerdendir.” Abdullah-ı Yâfiî, Hicaz’a ilk
geldiğinde Medîne-i Münevvere’ye girmeden önce kendi kendine;
-“Resülullah sallallahü aleyhi ve sellem izin vermeyince bu şehre
girmem.” diye söz verdi. Çünkü ilmi ve edebi çok yüksekti.
Büyüklerin, bilhassa Peygamber efendimizin huzuruna edeple
girileceğini biliyordu. On dört gün Medîne’nin giriş kapısında
bekledi. Devamlı ibâdet edip kabul buyurulması için Allahü Teâlâ’ya
duâ etti. Bir gece rüyasında Peygamber efendimiz;
-“Ey Abdullah! Ben dünyâda senin peygamberin Âhiret’te şefaatçin.
Cennette ise arkadaşınım. Yemen’de on kişi vardır. Onları ziyaret
eden beni ziyaret etmiş olur. Onları üzen beni üzer.” buyurdu.
Abdullah Yâfıî hazretleri;
-“Yâ Resülullah Onlar kimlerdir.” diye sorunca;
-“Onların beşi vefat etmiştir. Beşi ise hayattadır.” buyurdu. Abdullah
Yâfıî; “Yaşayanlar kimlerdir?” diye sorunca;
-“Şeyh Ali Tavâşî, Şeyh Mansûr bin Ca’da, Muhammed bin
Abdullah, Fakih Ömer bin Zeylaî, Şeyh Muhammed bin Ömer
Nehârî’dir. Vefat etmiş olanlar ise Ebü’l-Gays bin Cemil. Fakîh
İsmail Hadramî, Fakih Ahrned bin Mûsâ bin Acîl, Şeyh Muhammed
ibni Ebû Bekr Hakemî ve Fakîh Muhammed bin Hüseyin Iclî’dir.”
buyurdu.
Peygamber efendimizin manevî işareti üzerine Medîne-i
Münevvere’den ayrılarak Mekke’ye oradan da Yemen’e geçti. Önce,
Mekke’den Yemen’e gitmiş olan hocası Şeyh Ali Tavâşî’yi ziyaret
etti. Peygamber efendimizin rüyada ziyaret etmesini tavsiye
buyurduğu zâtlardan sağ olanları ziyaret etti ve sohbetlerinde
bulundu.
Ziyaretine gittiği zâtlardan Şeyh Muhammed bin Ömer Nehâri ona;
–Merhaba ey Resüiullah’ın elçisi” diye hitap etti. Abdullah Yâfıî
hazretleri ona:
– Bu hâle ne ile kavuştun?” diye sorunca, o zat;
-“...Hem Allah’tan korkun, Allah size ilim öğretiyor ve Allah her şeyi
bilir..” Bakara: 282,
Peygamber efendimizin rüyada tavsiye buyurduğu zatlardan vefat
etmiş olanların da kabirlerini ziyaret edip Medîne-i Münevvere’ye
döndü. Fakat yine Medine’ye girmeden on dört gün Medîne
kapısında bekledi. İbâdet edip kabul olunması için Allahü Teâlâ’ya
niyazda bulundu. Bir gece yine Resülullah efendimiz ona;
-“Tavsiye ettiğim zâtların onunu da ziyaret ettin mi?” buyurdular.
Abdullah Yâfıî;
-“Evet yâ Resülullah Ziyaret ettim. Medine’ye girmeme izin var
mı?” diye sordu. Resülullah efendimiz;
-“Gir sen emin olanlardansın.” buyurdu. Sevgili Peygamberimizin bu
hitabına mazhar olan Abdullah Yâfıî hazretleri edeple ve gözyaşları
dökerek Medîne-i Münevvere’ye girdi. Efendimizin mübarek kabr-i
şeriflerini ziyaret edip yüksek feyzlerine kavuştu.
1367 senesi 21 Şubat günü Mekke-i Mükerreme’de vefat etti.
Cennet-ül-Muallâ kabristanına defnedildi.
Ömrünü ilim öğrenmek, öğretmek ve insanlara İslâmiyet’in emir ve
yasaklarını anlatmakla geçiren İmâm-i Yâfiî hazretleri birçok eser
yazdı.
Bu eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Mir’at-ül-Cinân ve Ibret-ül-Yakazân: Tabakât ve târih kitabı olup
yıllara göre tertip edilmiştir. Hicrî 750 senesine kadar olan hâdiseleri
ve hâl tercümelerini anlatmıştır.
2) Ravdu’r-Riyâhîn fî Hikâyeti’s-Sâlihîn,
3) Neşrü’1-Mehâsin-il-Galiyye fî Fadli Meşâyihi’s-Sofıyye.
4) Esnel-Mefâhir fî Menâkıb-iş-Şeyh Abdülkâdir.
5) Merhem-ül-llel-il-Mudille,
6) El-lrşâd vet-Tatrîz fî Fadl-i Zikrillâh ve Tilâvet-i Kitabi’l-Azîz,
7) Ed-Dürrü’n-Nazîm fî Havassi’l-Kur’ân-ı Azîm (Kur’ân-ı kerimin
her ayetinin havas ve faziletinden söz eder…)
8) Misbâhüz-Zatâm fıl-Müstegisin-i bî Hayri’l-Enâm,
9) Divanüş’ Şi’r.
Daha geniş bilgi için “Evliyalar Ansiklopedisi “ne bakınız….
.
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, Kim Kimdir ?, Tavsiyeler, Türkiye,
Yorumlar | Etiketler: İmam Yâfîî (k.s.) Hazretleri Kimdir ? | Leave a
Comment »
İSA ALEYHİSSELÂM
Posted by Site - Yönetici Kasım 22, 2015
isa aleyhisselam,hz isa,Al-Masjid Al-Aqsa - Mescid-i
AksaAlMasjidAlAqsaClassicBW copy
İSA ALEYHİSSELÂM
İsâ Aleyhisselâmın Annesi Hz. Meryem’in Soyu, Doğuşu,
Beytülmakdis Mescidine Adanıp Bırakılışı Ve Bazı Faziletleri:
Hz. Meryem’in babası İmran b.Mâsân olup Hub’um b.Süleyman
Aleyhisselâ-mın soyundandı.[1]
Mâsân Hanedanı da, İsrail oğullarının Başkanlarından, Din Bilginleri
ve Danışmanlarından idiler.[2]
Zekeriyyâ Aleyhisselâmla İmran b.Mâsân, iki kız kardeşle evli olup
Zekeriyyâ Aleyhisselâmın zevcesinin adı Eşya’ (İşa’) bint-i Fâkud,
İmran b. Mâsân’ın zevcesinin adı da, Hanne bint-i Fakud idi.[3]
Hanne; İsâ Aleyhisselâmın annesi Hz. Meryem’in annesi idi.[4]
Hanne; yaşlanıp çocuk doğurmaktan âciz bulunduğu ve bir ağacın
gölgesinde oturduğu sırada[5], bir kuşun, yavrusunun ağzına yiyecek
verdiğini görünce, kendisinde, bir oğlan çocuğu olması arzusu
uyandı.[6]
Bir oğlan çocuğu ihsan etmesi için Allâha yalvardı.[7]:
“Ey Allâhım! Eğer, bana, bir erkek çocuğu ihsan edersen, onu,
Beytülmak-dis’e vakfetmek, adak ve şükrâne olarak onun hizmetinde
bulundurmak, üzerime, borç olsun!” dedi.[8]
Hanne’nin bu adağı, Kur’ân-ı kerimde şöyle açıklanır:
“Hani, (İmran’in) karısı:
Rabb’im! Karnımdakini, âzâdlı bir kul olarak Sana adadım.
Benden olan bu (adağı) kabul et!
Şüphesiz, (niyazımı) hakkıyle işiten, (niyetimi) kemaliyle bilen
Sensin Sen!” demişti.[9]
Adanılan çocuk; Mescid’in hizmetlerini görür, erginlik çağına
basıncaya kadar, hizmetten ayrılmazdı.
Erginlik çağına girdikten sonra, orada kalmak veya ayrılıp gitmek
hususunda serbest bırakılır[10], gitmek isterse, arkadaşlarından izin
alırdı. Oradan çıkıp gitmesi, onların bilgisi dahilinde olurdu.[11]
Mescid hizmetine, erkek çocuklardan başkası, adanmazdı.
Kızlar, bununla mükellef tutulmazlar; Hayz görmeleri ve rahatsızlığa
uğramaları sebebiyle, bu hizmete elverişli görülmezlerdi.[12]
Hanne; Hz.Meryem’e gebe olup ta, karnındakini, adayınca, kocası
İmran “Yazıklar olsun sana! Sen, bunu, ne diye yaptın?!
Eğer, karnındaki, kız olursa, kız da, bu hizmete elverişli
bulunmadığına göre, şu yaptığın şeyi gördün mü?!” dedi.
İkisi de, üzüntüye düştüler.[13]
Hanne, Hz.Meryem’e gebe iken, İmran vefat etti.[14]
(Hanne) Kız çocuğunu doğurunca, Allah, onun ne doğurduğunu daha
iyi bilici iken,
“Rabb’im! Hakîkat, ben, onu, kız olarak doğurdum.
Erkek, kız gibi değildir.
Gerçek, ben, (onun) adını, Meryem koydum.
Onu da, zürriyetini de, o taşlanmış (koğulmuş) şeytandan, Sana
sığınır (ısmarlarım!” dedi.[15]
Hanne; erkek, kız gibi değildir demekle, kızın, Mescid hizmetine ve
orada ibadete -Mahrem olması, za’fı, Hayzdan, nifasdan,
rahatsızlanmaktan berî bulunmaması sebebiyle- erkek gibi, elverişli
olmadığını söylemek istemişti.
Sonra, onu alıp bir beze sararak Mescid’e götürdü.
Hârûn Aleyhisselâm oğullarından olan[16] ve o zaman,
Beytülmakdis Mescidinde sayıları otuzu bulan[17] din bilginlerinin
yanına koydu.[18]
Şeybe oğulları[19] Kabe işlerine baktıkları gibi, bu Bilginler de,
Beytülmakdis Mescidinin işlerine bakarlardı.
Hanne, onlara;
“Şu önünüzdeki çocuk, bir adaktır!” deyince, namaz İmamları ve
kurbanlarının Vazifelisi İmran’ın kızı olduğu için, hepsi de, onu alıp
bakma arzusuyla çekiştiler.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm, onlara:
“Ben, buna bakmağa, sizden daha lâyık ve müstehak bulunuyorum:
Çünkü, bunun Teyzesi, benim yanımda(zevcem)dır.” dedi.[20] Öteki
Bilginler; Zekeriyyâ Aleyhisselâma:
“Böyle yapma! Eğer, o, kendisine, halkın en yakın ve en lâyık
olanına bırakılacak olursa, onun, doğuran annesine bırakılması
gerekir.[21]
Fakat, biz, onun hakkında kur’a çekelim.[22]
Kimin okuna çıkarsa, o, onun yanında kalsın!” dediler ve bunun
üzerinde söz birliği ettikten sonra, on dokuz kişi[23], Car (Ürdün)
ırmağına kadar gittiler.
Tevrat yazarken, kullandıkları kalemlerini, suyun içine attılar.
Zekeriyyâ Aleyhisselâmın kalemi, suyun üzerine çıktı. Öbürlerininki
suyun dibine çöktü.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm da, Hz.Meryem’in bakımını, üzerine aldı ve
onu, Yahya Aleyhisselâmın annesi olan Teyzesine teslim etti.[24]
Büyüyünceye kadar[25], ona, bir süt annesi tuttu.[26]
Hz.Meryem, erginlik çağına basınca[27], Zekeriyyâ Aleyhisselâm,
Mescid’de, onun için, bir oda yaptırdı.
Oraya, ortasından bir kapı da, koydurdu.[28]
Kabe’nin içine, merdivensiz çıkılamadığı gibi[29], bunun içine de,
merdivensiz çıkılamazdı.[30]
Kendisinin yanına, Zekeriyyâ Aleyhisselâmdan başkası, çıkmazdı.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm, her gün, ona, yiyeceğini, içeceğini, yağını,
kokusunu… götürüp bırakır, ayrılırken, kapısını, kilitlerdi.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm, ne zaman, onun odasına girse, yanında, kış
içinde yaz meyvası, yaz içinde de, kış meyvası bulur[31], ona:
“Ey Meryem![32] Bu, sana, nereden geliyor?!” diye sorar, o da:
“Bu, Allah tarafından!” diye cevap verirdi.[33]
Bu hususta Kur’ân-ı kerimde şöyle buyrulur:
“Bunun üzerine, Rabb’i, onu, iyi bir rızâ ile kabul etti.
Onu, güzel bir nebat gibi, büyüttü.
(Zekeriyyâ’yı da), ona (bakmağa) memur etti.
Zekeriyyâ, ne zaman (onun bulunduğu yere) Mihrab’a, girdiyse,
onun yanında, bir yiyecek buldu:
“Meryem! Bu, sana, nereden geliyor?!” dedi.
Oda:
“Bu, Allah tarafından!
Şüphe yok ki, Allah, kimi, dilerse, ona, sayısız rızık verir!” dedi.
[34]
(Ey Resulüm!) Bunlar, sana, Vahy etmekte olduğumuz Gayb
haber/erindendir.
Meryem’i, onlardan, hangisi himayesine alacak diye kalemlerini,
atarlarken, sen, yanlarında değildin.
(Bu hususta) çekişirlerken de, yine, sen, yanlarında yoktun.[35]
Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm da, Hz.Meryem’le ilgili
Hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı: îmran’ın kızı Meryem idi.
Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da, Hatice’dir.”[36]
“Cennet [37] kadınlarının üstünü:
Hatice bint-i Huveylid,
Fâtıma bint-i Muhammed,
Meryem bint-i İmran,
Firavunun Zevcesi Âsiye bint-i Müzâhım’dır.” [38]
Hz. Meryem’in Hâmile Oluşu Ve İsâ Aleyhisselâmı Doğuruşu:
Yazının devamını oku »
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, H.z İsa, Peygamberler Tarihi - Asım
Köksal, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: İsâ Aleyhisselâm |
Leave a Comment »
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN
Posted by Site - Yönetici Kasım 21, 2015
Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN
Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman”
türküsünün acı gerçeği; – Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954
tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer
Sarısözen tarafından derlenmiştir.
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve
1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir
ekonomik yardım paketidir.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca
ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri
dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir.
ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak
mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir. Marshal yardımının
koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.
(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri
Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966)…..
Buna koşul olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine
aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.
Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü
ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı
satılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve
margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi
yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk
ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan)
sıvı yağlardan biridir.Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı
bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı
yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş
edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa
bile muhtaç hâle getirilir. Ve basma giyen kadınlar, plastik giysilerle
tanıştırılır…
Prof. Dr. Kenan Demirkol
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a
Comment »
DUÂNIN KABUL EDİLMESİNİN ŞARTLARI
Posted by Site - Yönetici Kasım 20, 2015
Dua,Dua islam prayer,muslim prayer,DUÂNIN KABUL
EDİLMESİNİN ŞARTLARI,FREE-SHIPPING-font-b-Islamic-b-
font-Muslim-art-Make-font-b-Dua-b-font-Prayer copy
DUÂNIN KABUL EDİLMESİNİN ŞARTLARI
1- Düzgün bir imana, Ehli sünnet itikadına sahip olmalıdır.
Ehli sünnete göre; Îman artmaz ve azalmaz. Büyük günah işlemekle
îman gitmez.Gayba îman esastır. Allahü teâlâ Cennette görülecektir.
Ameller (İbâdetler)
îmandan parça değildir. Amelde dört mezhebe birine tâbi olmak
şarttır. Eshâb-ı kirâmın ve ehl-i beytin ve Peygamberimizin
zevcelerinin hepsini sevmek şarttır. Dört halîfenin üstünlükleri,
hilâfet sırasına göredir.Namaz, oruç, sadaka gibi nâfile ibâdetlerin
sevabını başkasına hediye etmek câizdir. Mîraç; ruh ve beden olarak
yapılmıştır. Evliyânın kerâmeti haktır. Şefaat haktır. Mest üzerine
mesh câizdir. Kabir suâli vardır. Kabir azâbı ruh ve bedene
olacaktır.İnsanları ve işlerini de Allahü teâlâ yaratır. İnsanda irâde-i
cüz’iyye vardır. Rızık, helâldan da olur, haramdan da olur. Velîlerin
ruhları ile tevessül edilir ve onların hâtırına duâ edilir. Hadis-i
şerifte, “Bid’at ehlinin duâsı ve ibâdetleri kabul olmaz.” buyuruldu.
2- Farzları yapıp haramlardan, kul hakkından sakınmalıdır!
İbrâhîm-i Edhem hazretlerine sordular : “ Allahü teâlâ, “Ey
kullarım! Benden isteyiniz! Kabûl ederim, veririm” buyuruyor.
Halbuki, istiyoruz, vermiyor? “
Bunlara şöyle cevap verdi: “ Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itaat
etmezsiniz. Peygamberini tanırsınız, Ona uymazsınız. Kur’an-ı
kerimi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakkın
nîmetlerinden faydalanırsınız, Ona Şükretmezsiniz. Cennetin, ibâdet
edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız.
Cehennemi, âsîler için yarattığını bilirsiniz, Ondan sakınmazsınız.
Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız.
Aybınıza bakmayıp, başkalarının ayıblarını araştırırsınız. Böyle olan
kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten
ateş yağmadığına Şükretsin! Daha ne isterler? Duâlarının netîcesi,
yalnız bu olursa, yetmez mi?
Evet, Allahü teâlâ, Mümin sûresinin altmışıncı âyetinde, “Duâ ediniz,
kabûl ederim”, isteyiniz, veririm buyuruyor. Fakat, duânın kabul
olması için, beş şart vardır: Duâ edenin müslüman olması, Ehl-i
sünnet îtikatında olması, haram işlemekten, bilhassa haram yimekten,
içmekten sakınması, farzları yapması, bilhâssa beş vakit namaz
kılması, Ramazan oruclarını tutması, zekât vermesi, Allahü teâlâdan
istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu araması lâzımdır.
Allahü teâlâ, herşeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Birşey istenince, o
şeyin sebebini gönderir ve bu sebebe tesîr ihsan eder. İnsan bu sebebi
kullanıp, o şeye kavuşur. Evliyâsının hatırı için, âdetini bozarak,
bunlar duâ edince veya Evliyâyı kiram vesîle edilerek duâ edilince,
bunlara “Kerâmet” olarak, sebebe hâcet kalmadan, doğruca
istenileni verir.”
Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, duâsı makbûl bir zât idi. İnsanlar,
duâsını alabilmek için uzak yerlerden gelirlerdi. Birgün birisi gelip:
– Efendim, son nefeste selâmetle gidebilmemiz için duâ buyurun,
dediğinde;
– Her kim farzları edâ ettikten sonra, duâ ederse duâsı kabûl olur.
Sen farzdan sonra duâ ederken bizi de hatırlarsan biz de seni
hatırlarız. Bu durum hem sizin, hem de bizim için duânın kabûl
olmasına vesîle olur, buyurdu.
Allahü teâlâ, evliyâsının duâlarını kabûl edeceğini Kur’ân-ı kerîmde
bildirmektedir. Hadîs-i şerîfte de, “Saçları dağınık ve kapılardan
kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allahü
teâlâ onları doğrulamak için o şeyi yaratır” buyuruldu.
Sa’d bin Ebi Vakkas hazretleri Peygamber efendimize dedi ki:
– Yâ Resûlallah, duâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her duâmı kabûl
etsin.
Cevâbında buyurdu ki:
– Duânızın kabûl olması için helâl lokma yiyiniz! Çok kimse vardır
ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp duâ
ederler. Böyle duâ nasıl kabûl olunur?
Diğer hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün duâsı
kabul olmaz.)
“On dirhemlik elbisenin bir dirhemlik kısmı haram kazançtan gelse,
o elbise ile kılınan namaz kabul olmaz.”
“Şarap içenin namazı kırk gün kabul olmaz.”
“Harâmdan sakının! Çünkü midesine harâm lokma giren kimsenin
kırk gün duâsı kabûl olmaz.”
“Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır, sonra ellerini
kaldırıp duâ ederler. Böyle duâ nasıl kabûl edilir?”
3- Kıymetli vakitlerde duâ etmelidir
Cum’a günü ve gecesi, ezân vakti, ezân ve ikâmet arası, her günün
seher vakti, gecenin ikinci yarısı, Receb’in ilk gecesi, Şa’ban’ın
onbeşinci gecesi, Bayram geceleri, Arefe günü, Ramazan gün ve
geceleri, iftar zamanı, her günün zevâl vakti, Cum’a günü öğle ile
ikindi arası kıymetli vakitlerdir. Bu vakitleri ganimet bilmelidir.
Hastalık hâli, aile ve vatanınından uzak kalındığı zaman, farz
namazlardan sonra, İhlâs sûresi okunduktan sonra, yağmur yağarken,
düşmanla karşı karşıya gelince, oruçlu olduğu zaman, kalbinde
incelik hissettiği anda duâ etmelidir. Çünkü kalbdeki incelik rahmet
kapısının açık olduğuna işarettir.
Rabbimiz, seher vakti, “Duâ eden yok mu kabul edeyim!” buyurur.
Şerefli hallerde, mesela yağmur yağarken, oruçlu veya hasta iken duâ
etmeli!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Dertli müminin duâsını ganimet bilin!” .
“Beş vakt farz nemâzdan sonra yapılan duâ kabûl olur”
“Gecenin son üçte birinde, dünya semâsını rahmetiyle dolduran
Allahü teâlâ buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim.
İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duâsını kabûl edeyim.”
“Oruçlunun duâsı reddolunmaz.”
“Üç duâ vardır ki, Bunların kabul edileceğinden şüphe yoktur.
Mazlumun duâsı, misafirin duâsı ve babanın evladına duâsı “
4- Kabûl edileceğine inanarak duâ etmelidir.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde “Duâ edin, kabûl edeyim” buyuruyor.
Duânın kabûl edileceğinden şüphe etmemelidir. Şartlarına riâyet
edilip edilmediğinden şüphe etmelidir.
Peygamber efendimiz:
“Allahü teâlâya, kabûl edileceğine tam inanarak duâ ediniz! Biliniz
ki, Allahü teâlâ gâfil bir kalb ile yapılan duâyı kabûl etmez.”
“Duâ ettim kabul edilmedi demedikçe, duâ kabul edilir” buyurdu.
Kur’an-ı kerimin ve duânın tesir etmesi için bazı şartların
gözetilmesi gerekir. Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna
inanması, hastanın zararlı olan gıdalardan, şüpheli ilaçlardan perhiz
etmesi, sıcaktan ve soğuktan sakınması
gerekir. Okuyanın, itikadının bozuk olması, haram işlemekten, kul
hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık
olarak ücret almaması şarttır.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Allahü teâlâ, duânızı kabûl eder. Duâ ettim, hâlâ duâm kabûl
olmadı diye acele etmeyiniz! Allah’tan çok isteyiniz! Çünkü kerem
sahibinden istiyorsunuz.”
“Duâ ettim, duâm kabul olmadı diye acele etmeyin! Allahtan çok
isteyin! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.”
“Duâ eden, üç şeyden hâli değildir: Ya günâhı affolur veya hemen
hayırlı karşılığını görür, Yahut âhırette mükâfatını bulur.”
“Rabbiniz, şüphesiz hayâ ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp
kendisinden birşey istedikleri zaman, onların ellerini boş
çevirmekten hayâ eder.”
“Duâda acele edilmezse, duâ kabûl olur.”
Duâda acelenin nasıl olduğu sorulunca Peygamber Efendimiz “Duâ
ettim de kabûl edilmedi demektir” buyurdu.
Allahü teâlâ, duâ edenleri, sağlık ve selamet isteyenleri sever. Duâ
edip de duâsı dünyada kabul edilmeyenlere, Kıyamet günü Allahü
teâlâ, “Bu senin falan zamanda ettiğin duâdır. O duânın yerine sana
şu sevabları veriyorum” buyuracak, o kadar çok sevab verecek ki, o
kimse, “Keşke dünyada hiçbir duâm kabul olmasaydı da, bugün
onların karşılıklarını görseydim” diyecektir.
5- Belâ gelmeden önce çok duâ etmelidir.
Duâ, sıkıntılı zamanlarda, belâ geldiğinde değil her zaman
edilmelidir. Sevgili Peygamberimiz, “Şiddet ânında duâsının kabûl
edilmesini isteyen kimse, refah zamanında çok duâ etsin!”
buyurmuştur.
Üstâd Ebû İshak hazretlerinden duâ istediler. Duâ etti. Duâsının
kabûl edildiğini gören bir talebesi, “Efendim, bu duâyı bana da
öğretin, ihtiyâç hâlinde ben de edeyim” dedi. Üstâd da, “Bu duânın
kabûl edilmesinin sebebi, otuz yıldır kıldığım namazlar ve devamlı
ettiğim duâlar ve harâm lokmadan sakınmamdır.” buyurdu.
6- Sebeplere yapışmalıdır
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesine uymadan, sebeplere yapışmadan,
çalışmadan duâ etmek, Allahü teâlâdan mucize istemek demektir.
Müslümanlıkta, hem çalışılır, hem de duâ edilir. Önce sebebe
yapışmak, sonra duâ etmek lâzımdır.
Kur’an-ı kerimde Allahü teâlâ dâimâ çalışmağı emretmektedir. İnsan
bütün gayreti ile çalışacak, bütün zâhirî sebeplere yapışacak, ancak
ondan sonra Allahü teâlâdan istiyecektir. Çalışmadan önce değil,
çalışırken, başarabilmek, kazanmak için, Rabbine yalvararak, Ondan
yardım bekliyecektir
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: Bedduâ etememelidir Uhud gazâsında
Resûlullahın mübârek yüzü yaralanıp, mübârek dişi kırılınca, Eshâb-ı
kirâm çok üzüldüler:
– Duâ et, Allahü teâlâ, cezalarını versin, dediler.
Peygamber efendimiz:
– La’net etmek için gönderilmedim. Hayır duâ etmek için, her
mahluka merhamet etmek için gönderildim, buyurdu.
Sonra da şöyle duâ etti:
– Yâ Rabbî! Bunlara hidâyet ver. Tanımıyorlar, bilmiyorlar,
buyurdu.
Fakîrlere sadaka vermeyi unutmamalıdır. Ehline ve çoluk çocuğuna
ve akrabâya verilen şeyler de, sadaka yerine geçer.
Kimseye bedduâ etmemelidir. Hele kişi kendisine, âilesine ve
çocuklarına hiç bedduâ etmemelidir. Olur ki, duâların icâbet, kabûl
olma zamanına rastlar da, bedduâsı kabûl olur. O zaman pişman olur
ama pişmanlık fayda vermez. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Kendinize, evlâdınıza, kötü duâ etmeyiniz. Allahın kaderine râzı
olunuz. Ni’metlerini artırması için duâ ediniz.”
“Ananın, babanın çocuğuna olan ve mazlûmun, zâlime olan
bedduâları, red olunmaz.”
Anne-babanın çocuklarına yaptıkları bedduâları kabûl edilir. Çünkü
anne-baba çocuklarına, ancak isyân ettikleri, aşırı kötü
davrandıkları, hak ve hukuklarına riâyet etmedikleri zaman bedduâ
ederler.
Anne-baba, kendilerine hürmet, itâ’atte bulunan çocuklarına şefkat,
merhamet ve iyilik ile duâ ederler. Babanın bedduâsı annenin
bedduâsına göre daha çabuk kabûl olur. Çünkü anne çok
merhametlidir. Söz ile söyler ise de kalbinden, bedduâsının tutmasını
istemez. Baba öyle değildir.
Çocuğun da anne-babasına yaptığı duâ makbûldür. Kardeşine
gıyâbında, arkasından yapılan duâlar da makbûldür. Buradaki
kardeşten maksat, hem kendi öz kardeşi, hem de din kardeşi olan
bütün mü’minlerdir.
Baba, çocuğuna hayır ile duâ eder, bedduâ etmez. Hadîs-i şerîfte,
“Babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir”
buyuruldu. Yanî babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine
duâsı gibi kabûl olunur. Aynı şekilde anne de, çocuğuna hayır ile duâ
etmelidir. Peygamber efendimiz, “Annenin duâsı, daha çabuk kabûl
olunur” buyurdu. Yâ Resûlallah, acaba neden? dediler. “Çünkü ana,
babadan daha merhametlidir. Merhametlinin duâsı sâkıt olmaz”
buyurdu.
Çocuğuna bedduâ etmemelidir. Çünkü kabûl edilir ve ona zarar
verir. Adamın biri, Abdullah bin Mübârek’e gelip, çocuklarından
birini şikâyet etti. Abdullah bin Mübârek, çocuğuna bedduâ ettin mi?
buyurdu. Evet dedi. Onu sen bozdun, o beğenmediğin hâle sen
düşürdün, buyurdu.
Mü’minin, görmeden bir kardeşine yaptığı duâda riyâ ve menfaat
yoktur. Fakat hazır olan kimseye yapılan duâda, gösteriş ve çıkar söz
konusu olabilir. Bir arada olmayanların birbirlerine yaptıkları duâda
yalnız Allah rızâsı gözetildiği için duâları makbûl olur.
Bir hadîs-i şerîfte, “Bir müslümanın, din kardeşine gıyâbında yaptığı
duâ kabûl olunur. Başucunda bir melek vardır. Kardeşine duâ
yaptıkça, sana da o kadar der. O meleğin görevi budur”
buyurulmuştur.
Hastaların ve âdil, sâlih kimselerin, Allah dostlarının duâları,
oruçlunun duâsı da kıymetlidir. İftar zamanı yapılan duâ kıymetlidir.
Misâfirin duâsı evine, gâzînin duâsı vatanına dönünceye kadar
makbûldür. Çünkü âilesinden uzak olduğu ve çeşitli zorluklarla
karşılaştığı için kalbi kırıktır. Allahü teâlâya bütün kalbi ile yönelir
ve duâsı da Hak teâlânın lûtuf ve ihsânı ile kabûl olur.
Mazlûmun bedduâsından sakınmalıdır. Zulüm ateşi ile karşı karşıya
gelen kimsenin içi yanar, bedduâ yapmak zorunda kalır.
Duâsı kabûl mahallinde olur.
Ebüdderdâ hazretleri buyurdu ki: Mazlûmun bedduâsından,âhından
ve yetîmin gözyaşlarından sakının. Çünkü insanlar rahat uykuda iken
onlar dert, sıkıntı, üzüntü içindeler.
Bir müslümanın kâfir olması için duâ edenin kendisi kâfir olur.
Zâlimden başkasına bedduâ etmek harâmdır. Zâlime, zulmü kadar
bedduâ etmek câiz olur. Câiz olan birşeyin miktarı, özrün miktarı
kadar olur. Zâlime de bedduâ etmemek, sabır etmek ve hattâ,
affetmek daha iyidir.
Herhangi bir kâfire, Allah ömür versin demek, câiz değildir.
Müslüman olması için böyle duâ etmek, câiz olur. Kâfire saygı ile
selâm veren, kâfir olur. Kâfire saygı bildiren bir söz söylemek,
meselâ üstâdım demek, küfür olur.
Herkese hayır duâ etmelidir
Ma’rûf-i Kerhî hazretleri, birgün talebeleriyle hurmalıkta
oturuyordu. Bu esnada Dicle nehrinden bir kayık geliyordu.
Kayıktaki birkaç genç, içip içip nârâlar atıyorlardı. Bu hoş olmayan
manzara karşısında talebeleri dediler ki:
– Efendim, duâ edin de Allahü teâlâ bu kendini bilmezleri nehrinde
boğsun, insanlar da böyle zararlı kimselerden kurtulsunlar.
Bunun üzerine kayıktakilere şöyle duâ etti:
– Yâ Rabbî! Sen bu kullarını dünyada neş’elendirdiğin gibi âhırette
de neş’elendir.
Talebeler bu duâya bir ma’nâ veremediler. Kendisine sordular:
– Efendim, böyle duâ etmenizin hikmetini anlayamadık. İzâh eder
misiniz?
– Bekleyiniz! Söylediklerimin sırrı şimdi ortaya çıkar.
Talebeler dikkatle kayıktakileri takip etmeye başladılar.
Kayıktakiler, kıyıya çıkınca, Ma’rûf-i Kerhî hazretlerini gördüler.
Birden ne yapacaklarını şaşırdılar. Daha o, kendilerine birşey
söylemeden, ellerindeki sazı kırdılar, içkileri attılar. Huzûruna gelip
tevbe ettiler.
Herkesin istediği oldu
Ma’rûf-i Kerhî hazretleri talebelerine dönüp buyurdu ki:
– Gördüğünüz gibi, herkesin istediği oldu. Ne onlar boğuldu, ne de
kimse onlardan rahatsız oldu?
Kaynak : 365 Gün Dua – – Mehmet Oruç
Posted in 365 Gün Dua, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular,
Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye,
Yorumlar | Leave a Comment »
İnsanın Dostları Dörttür
Posted by Site - Yönetici Kasım 19, 2015
İnsanın Dostları Dörttür
İnsanın Dostları Dörttür
İnsanın sadık dostları dört tanedir.
Onlar:
1- Kelime-i şahadet,
2- Namaz,
3- Oruç (hac, zekat, öşür ve sadakalar…)
4- Zikrullah (ilim ve salih amel…)
Bunlar;
1- Kişiyle birlikte kabre girerler.
2- Allâhü Teâlâ hazretleri katında ona şefaatçi olurlar.
3- Ölüye arkadaşlık ederler…
Böylece ölü mezarında yalnız kalmamış olur….
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri: 7/637
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Dost, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar,
Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »
Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı
Posted by Site - Yönetici Kasım 18, 2015
Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı
Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı
Ruhun bedenden kesilme acısı, bir gün iki gün veya üç gün devam
eder sonra kesilir. Ama ruh mahlûkatın vasıflarından kesilmesinin
acısını ise senelerce çeker. Hatta belki haşre kadar devam eder.
Kâfirlerin acıları ise ebede kadar (yani sonsuza kadar) devam eder.
Onlar ebediyen şiddetli bir şekilde can verme acısını hissederler.
Elim ve şiddetli azap budur işte… Kabir azabı da bu halin
neticesindendir. Cidden bunu anla!
Hikâye (kabir azabı)
Hikâye olundu. Asîlerden biri öldü. Ona mezar kazdılar. İçinde
büyük bir yılan çıktı. (o mezarı bırakıp) ona başka bir mezar
kazdılar. o yılanı o kabirde de gördüler.,Sonra bu şekilde ona başka
bir mezar kazdılar.
Bu şekilde tam otuz mezar kazdılar. Her defasında da kabrinde o
yılanı gördüler.
Sonunda Allâhü Teâlâ hazretlerinden hiçbir kaçanın kaçıp
kurtulamayacağını ve hiçbir galibin Allâhü Teâlâ hazretlerinin
hükmüne galebe çalamayacağını anladılar. O mevtayı yılanla beraber
gömdüler. Zira o yılan o kişinin ameliydi, (yılan şeklinde
görünüyordu)
Hafız (k.s.) hazretleri buyurdular:
-“(Salih) amel edelim!
Yoksa utanç ve rezalet getirir.
Bir can eşyasını başka bir cihâna çekeriz!.” [Divân-ı Hafız-ı Şirâzî,
s. 170]
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. s.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri 7/632
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, Kabir Hakkında Herşey, Ruhu`l Beyan
Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler:
Ruhun Bedenden Ayrılma Acısı | Leave a Comment »
Kabirde Amel
Posted by Site - Yönetici Kasım 17, 2015
Kabirde Amel,Calismak
ibadettir,cennet,islam,ramazan,iftar,isci,sahur copy
Kabirde Amel
(İmam) Yâfîî (k.s.) buyurdular:
Bazı sâlihlerden işittim. Yemen beldelerinin bazılarında (anlatıldı…)
Bazı ölüleri gömdüklerinde, insanlar ayrıldıklarında onun mezarında
şiddetli bir ses ve sert bir darbe sesini işittiler. Sonra mezardan siyah
bir köpek çıktı.
Salih şeyh ona sordu:
-“Yazık sana! Sen nesin?” O:
-“Ben ölünün ameliyim!” dedi. Salih şeyh sordu:
-“Bu darp (dövme) işi sana mı yapıldı yoksa ona mı (ölüye mi)?”
Siyah köpek:
-“(Ona değil) bana vuruldu. Mevtanın yanında yâsîn sûresi ve
kardeşlerini (yani Kur’ân-ı kerimden mülk sûresi gibi ve diğer
sûreler ve salih ameller) gördüm. O sûreler benimle onun arasına
girdiler. Ben dövüldüm ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin keremiyle
ondan tard olup kovuldum.
Eğer o ölünün ameli çirkin ve kötü olup (sâlih amellerinden) daha
kuvvetli olsaydı, elbette ona galip olurdu. Onu korkutur ve ona azap
ederdi…
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri, 7/-642.
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, Kabir Hakkında Herşey, Ruhu`l Beyan
Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler:
Kabirde Amel | Leave a Comment »
Müseylemetü’l-Kazzâbı ( Yalancı Peygamberi ) Hazret-i Vahşî
Öldürdü.
Posted by Site - Yönetici Kasım 17, 2015
Müseylemetü'l-Kazzâbı ( Yalancı Peygamberi ) Hazret-i Vahşî
Öldürdü.
Müseylemetü’l-Kazzâbı ( Yalancı Peygamberi ) Hazret-i Vahşî
Öldürdü.
“Yemâme sahibi” (yani Yemâme’de yalancı peygamberlik iddia eden
kişi), Müseylemetüi-Kazzâbtır.
Sıddîk-i Ekber (r.a.) hazretlerinin döneminde onu Hazret-i Hamza
(r.a.)’ın katili, Vahşî (r.a.) hazretleri öldürdü.
Vahşî (r.a.) hazretleri, Müseylemetü’l-Kezzâbı öldürdüğünde;
-“Câhiliyet döneminde insanların hayırlısını öldürdüm ve İslâm’ım
döneminde de insanların en şerlisini öldürdüm...” dedi.
[Sîretü tbni’l-Hişâm: c. 4. s. 20.]
İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri: 7/623
.
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar,
Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: Hazret-i Vahşî,
Müseylemetü'l-Kazzâb | Leave a Comment »
ÇOCUK BÜYÜTMEK VE TERBİYE ETMEK
Posted by Site - Yönetici Kasım 17, 2015
Çocuk terbiyesi
ÇOCUK BÜYÜTMEK VE TERBİYE ETMEK
Çocuk terbiyesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Çocuk,anne babanın yanında ilahi bir emanettir. Çocuğun kalbi saf
temizdir.
Kendisine verilecek herşeyi almaya hazır ve her türlü işleyişe
müsaittir.
Kendisine iyi şeyler söylenir ve iyi şeyler yaptırılırsa, çocuk iyi bir
insan olarak yetişir, dünya ve ahirette mesut olur. Çocuğu iyi
yetiştiren ana-baba ve öğretmenleri de çocuğun işleyeceği sevaplara
ortaktırlar.
Çocuğun terbiyesine bakılmaz kötü işlere itilir ve ihmal edilirse,
çocuk daha da kötüleşip felakete sürüklenir. Ana-baba ve öğretmeni
onun kötülüklerine de ortaktırlar. Zira, Yüce Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk – çocuğunuzu cehennem ateş
inden koruyunuz.”TAHRİM SURESİ, Ayet : 6
Terbiye, çocuğu dünyada felaketlerden koruduğu gibi, ahirette de
ateşten korur. Çocuğu korumak, ona güzel terbiye verip temizlemek,
ahlaki faziletler öğretmek kötü arkadaşlardan uzak tutmak, sürekli
zevk – sefa içinde bulundurmamak ve onu refah ve dünyalık
değerlere düşkün kılmamaktır. Zira eğer dünyevi değerlere ve refaha
alışırsa büyüdüğü zaman onları elde edebilmek için ömrü boyunca
peşlerinden koşar ve ebediyyen mahvolur gider. Onun için daha ilk
günlerden çocuğun terbiyesine önem vermek gerekir. Süt annesi helal
yiyen dindar bir kadın olmalıdır. Zira haramdan meydana gelen bir
sütten hayır gelmez.
Altı – yedi yaşlarına gelen çocuk artık kontrol altına alınmalıdır. Bu
yaşlarda artık çocukta utanma duygusunun belirtileri başlamalıdır.
Çocuğun utanarak kendini büyüklerden sayıp bazı işlerini terk
etmesi, akıl nurunun parlamaya başladığını gösterir. Bu sayede bazı
şeylerin çirkin olduğunu farkeder ve onları yapmaktan çekinir. Bu
anlayışa sahip olma Yüce Allah’ın bir lütfudur. Aynı zamanda
kalbinin temizliğini ve ahlakının itidalini gösterir. Ar sahibidir
diyerek utanma duygusuna sahip olan çocuğun terbiyesini ihmal
etmemek gerek.
Çocukta meydana gelen ilk duygu yemek hırsıdır. Çocuk önce bu
hususta terbiye edilmelidir. Yemeğe besmele ile başlaması, sağ elle
ve kendi önünden yemesi, başkalariyle yemek yerken sofraya ilk
oturanın o olmaması, başkasından önce yemeğe başlamaması gibi.
Çocuğa önüne gelenle yetinmesi, temiz yemek yemesi ve fazla obur
olması öğretilmelidir.
Elbise konusunda da beyaz elbise giymeye teşvik edilmeli, fazla
süslü ve renkli elbiseler giydirilmemelidir. Erkek ve kadın
kıyafetlerinin farklı olduğu söylenmelidir. Çocuk zengin ve şatafatlı
elbise giyen kimselerin yanına gönderilmemelidir. Eğer çocuk
yetişme çağında ihmal edilirse ahlakı bozulur ve yalancılık,
kıskançlık, hırsızlık vs . gibi kötü huylar edinir.
Sonra çocuk okula verilir. Okullarda Kur’an okumayı, İslam
büyüklerinin yaşama biçimlerini ve durumlarını öğrenir. Böylece
içine iyi insanlara karşı duyması gereken sevgi ve merhamet
tohumları ekilmiş olur. Aşk ve macera eserlerinden uzak tutulmalıdır.
Zira bunlar çocuğun kalbine fesat tohumları ekerler.
Çocukta güzel ahlak ile ilgili iyi bir hareket görüldüğü zaman takdir
edilmeli ve mükafatlandırılmalıdır. Başkaları yanında da iyi
hareketlerinden dolayı övülmelidir. Zira bu tür şeyler çocuğu iyiliğe
teşvik eder. Çocuğun bazen yaptığı hatalı hareketleri de
görmemezlikten gelmek gerekir. Hele çocuk yaptığı kusurunu
gizlemeye kalkışırsa bunu tamamen görmemezlikten gelmek icab
eder. Aksi takdirde çocuk “Nasılsa bi kusurumu herkes biliyor”
diyerek onu devamlı işlemeğe ve giderek huy edinmeğe başlar.
Eğer görmemezlikten gelinen kusurunu tekrar ederse gizlice
azarlamalı ve bu kötü hareketin zararları kendisine açıklanmalıdır.
Sık sık azar ve tenkit ten de kaçınmak gerekir. Zira bu durum,
çocuğun azar ve tenkitleri dinlememesine sebep olur. aynı zamanda
verilecek öğütlerin de etkisini azaltır.
Baba çocuğuna karşı ağır davranıp seyrek olarak kınamalıdır ki anne
çocuğunu babasıyle korkutup kötülüklerden alıkoyabilsin. Çocuğun
yatak, giyecek ve yiyeceğinden lükse kaçmamak gerekir. Zira
bunlara alışırsa, vazgeçmesi zor olur.
Çocuğun gizli şeyler yapmasına müsaade edilmemelidir. Zira gizli
yaptığı kusurlar onda alışkanlık olur, sonra açığa yapmağa başlar.
Günün belirli saatlerinde beden eğitimi ile ilgili gerekli hareketler
yapmalıdır. Aksi takdirde vücudu yeteri gibi gelişmez ve tembel olur.
Eğitim yaparken gücünün kaldıramayacağı ve zararlı olabilecek aşırı
hareket lerden kaçınmalıdır.
Ana-babasının varlığıyle, zenginliğiyle, giyim ve okul araçlarının
çokluğuyla veya başka meziyetleriyle arkadaşlarına üstünlük
taslaması gerektiği öğretmeli, aksine çocuklarla eşit olması, alçak
gönüllü davranması, onlara ikramda bulunması icab ettiği
söylenmelidir.
Çocuk hoşuna giden herhangi bir şeyi başkasından isteyip
almamalıdır.
Hele itibarlı birinin çocuğu ise, buna hiç yaklaşmamalı, üstünlüğün
almak
değil vermek olduğu kendisine öğretilmelidir. Fakir çocuğa da
başkalarından bir şeyler istemenin, onlara boyun bükmenin kötü bir
şey olduğu, bu hareketin insanlara yakışmadığı söylenmelidir.
Sonuç olarak çocukları aşırı derecede paraya tutkun olmaktan
uzaklaştırmalı, böyle bir tutkunun çok kötü ve tehlikeli olduğu
anlatılmalıdır. Zira paraya tutulma hastalığı, zehirin etkisinden daha
kuvvet lidir.
Çocuğa toplantılarda şu hususlara dikkat etmesi gerektiği
öğretilmelidir.
a) Sümkürüp tükürmekten sakınmalı,
b) Başkasının yüzüne doğru esnememeli, esnediğinde eliyle ağzını
kapamalı,
c) Başkasının önüne geçmemeli,
d) Ayaklarını birbirinin üzerine atma, elini çenesine dayama, başını
yere
koyma gibi yakışıksız hareketler yapmamalı.
e) Fazla konuşmamalı, başkasına da söz hakkı tanımalı.
f) ister doğru ister yalan olsun durup dururken yemin etmemeli,
g) Büyüklere yer vermeli, onlara karşı saygılı olmalıdır.
h) Gereksiz sözlerden, başkasına sövüp saymaktan, kötü
konuşanlarla oturup kalkmaktan sakınmalıdır. Zira kötülerle düşüp
kalkmak, onlar gibi olmak demektir. Aslında çocuk terbiye etmenin
en önemli kuralı, onu kötülerle düşüp kalkmaktan uzaklaştırmaktır.
Çocuk öğretmenine karşı gelmemeli, öğretmeninin verdiği cezaya
sabretmeli, ağlayıp sızlamamalıdır. Yiğit ve cesur çocuklar böyle
olurlar.
Dersten sonra çocuğun bir miktar oyun oynamasına müsaade etmek
gerekir. Böylece hem ders yorgunluğunu atmış ve hem de
arkadaşlarıyle yürütmesi gereken davranış şeklini öğrenmiş olur.
Fakat oyun fazla uzun ve yorucu olmamalıdır. Çocuk tamamen
oyundan alıkonur, yalnız derse bağlanırsa anlayışsız. Sıkıntılı ve
dertli olur. kendisini tam olarak derse veremediği için de zekası
körelir. Hatta bu durumdan kurtulmak için çeşitli hilelere başvurur.
Çocuk altı – yedi yaşlarında temizlik ve namaza alıştırılmalı, durumu
uygun olduğu zamanlar alışkanlık kazanması için Ramazan’da bazı
günler oruç tutturulmalıdır. (On yaşına gelince farzları yerine
getirmesi için zorlanır.)
Yavaş yavaş altın kullanmaktan ve ipek elbiseler giymekten
uzaklaştırılmalı, bilmesi gereken dini hükümler kendisine
öğretilmelidir.
Hırsızlık yapmak, haram giyinmek, ihanet etmek, yalan söylemek vs
. gibi kötü ve çirkin hareketlerin neler olduğu kendisine öğretilmeli,
buluğ (erginlik) yaşına gelince bunların neden yasaklanmış
olduğunun sebepleri anlatılmalıdır.
Mesela yemek vücudun beslenmes i için bir araçtır. Yemekten asıl
gaye Yüce Allah’a kulluk edebilmektir. Dünya aslı olmayan boş bir
şeydir. Bir gün ölüm gelecek ve dünya hayatı sona erecektir. Dünya
sadece bir duraktır. Asıl ve devamlı bulunulacak yer ahirettir. Ölüm
her an insanın kapısını çalabilir. Akıllı insan, dünyada iken ahiretin
azığını elde eden ve bu sayede cennetin bol nimetlerine kavuşup
Allah katında mevki sahibi olan kimsedir. İşte bütün bunlar çocuğa
anlatılmalıdır.
Erginlik yaşına gelen çocuk iyi terbiye edilmişse, bu sözler kendisine
etki eder. Oyulan yazının taşta iz bırakması gibi, bu sözler de kalbine
yerleşir ve orada iz bırakır. Fakat daha önce iyi terbiye edilmemiş ,
kötü söz ve kötü işlere alışmış , oyun ve eğlenceden başka bir şey
düşünmemiş , istediğini yemiş , istediğini giymiş , har vurup harman
savurmuş bir çocuk, duvarın kuru toprak kabul etmemesi gibi,
gerçekleri kabul etmez. İlk günden çocukla ilgilenip yaşına göre
terbiyesiyle meşgul olmak çok önemlidir. Zira
onun saf ve tertemiz olan kalbi hayrı da şerri de kabul etmeye
elverişlidir.
Anne ve babası onu istedikleri gibi iş erler.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Her çocuk (İslam) fıtratı üzerine doğar. Sonra ana-babası onu
yahudi, hıristiyan veya ateşperest yaparlar.”
Sehl-i Tüsteri (R.Aleyh) diyor ki:
“Üç yaşındaydım. Dayım Muhammed Bin Suvar gece namazı
kılarken onu seyrederdim. Bana “Ey oğul, seni yaratan Yüce Allah’ı
anmak istemez misin?” dedi. “Ben: “Nasıl anayım?”
Bana şöyle dedi: Gece yatağa girince kalbinle üç defa de ki: “Allah
benimledir, daima bana bakıyor, beni görüyor“. Birkaç gece böyle
söyledim. Sonra her gece yedi kere söyle dedi. Öyle yaptım. Bir süre
sonra kalbimde bunun zevkini tadmaya başladım. Aradan bir yıl
geçince: “Sana söylediklerimi ömrün boyunca unutma. Seni mezara
koyuncaya kadar devam et . Zira bunlar bu dünyada da ahirette de
senin dayanağın olur ve elinden tutarlar” dedi. Birkaç yıl devam
ettim. Kalbimdeki tatlılık gittikçe arttı. Bir gün dayım bana: “Yüce
Alah kiminle olursa, kime bakar ve kimi görürse o kimse günah
işlemez. Sakın günah işleme. Yüce Allah seni görüyor” dedi. Sonra
beni okula verdi. O zaman kalbim değişti. “Her gün bir saatten fazla
okula göndermeyin” dedim. Kur’an-ı Kerim’i öğrendim.
Daha yedi yaşındaydım. On yaşıma gelince devamlı oruç tutar, arpa
ekmeği yerdim. On iki yaşına kadar böyle devam etti. On üç yaşında
iken kalbime zor mesele geldi. Beni Basra’ya gönderin bu meseleyi
sorayım dedim.
Gittim. Bütün âlimlerden sordum, çözemediler. Abadan şehrinde
kıymetli bir zata gittim. Meseleyi sordum. Halletti. Bir süre onun
yanında kaldım.
Sonra dönüp Tüster tarafına geldim. Bir akçalık arpa aldım.
Orucumu arpa ekmeğiyle açardım. Arpa ekmeğinin yanında başka
bir şey yemezdim.
Bir yıl bir akçe ile yetindim. Sonra üç gün üç gece bir şey yemeden
oruç tutmağa başladım. Sonra bu sureyi beşgüne, bunu da başarınca
yedi güne çıkardım. Bu süreyi artıra artıra öyle bir dereceye geldim
ki, yirmi beş gün, yirmi beş gece hiçbir şey yemeden oruç tutmağa
başladım. Yirmi yıl böyle devam ettim. Geceleri de sabaha kadar
namaz kılarak geçirirdim.
Bu hikayeyi, bütün zor işlerin temelinin çocukluktan atılması
gerektiğini belirtmek için anlattık.
Kaynak : Kaynak : Kimyay-ı Saadet – İmam Gazali
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Genel, Kimya-i Saadet - İmam Gazali, Tavsiyeler,
Türkiye, Yorumlar | Etiketler: ÇOCUK BÜYÜTMEK VE TERBİYE
ETMEK, çocuk terbiyesi | Leave a Comment »
Kur’ân-ı Kerimi Okumada Dikkat Edilecek Husus
Posted by Site - Yönetici Kasım 16, 2015
Abdulbasit abdussamed,Kur'ân-ı Kerimi Okumada Dikkat Edilecek
Husus
Kur’ân-ı Kerimi Okumada Dikkat Edilecek Husus
Kur’ân-ı kerimi okuyan kişiye düşen vazife;
1- Kur’ân-i kerimi tecvitli okumak,
2- (Kur’ân-ı kerim ile) sesini güzelleştirmek…
Kurân-i Kerim ile Taganni İle Okumak
Hadis-i şerifte buyuruldu:
Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. Dedi: Efendimiz
(s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Kurân-ı kerim ile Taganni etmeyen bizden değildir.” [Sahih-
iBuhârî:6973,]
-“Kur’ân-ı kerimi sesinizle güzelleştirin. Muhakkak ki güzel ses,
Kur’ân-ı kerimin güzelliğini ziyâde eder. ” [Dârimî: 3365.]
Taganni Ne Demektir?
Denildi ki: Kur’ân-i kerim ile taganni etmek (iki manâya gelir:)
1- Kur’ân-ı kerim ile Taganni etmek; Kur’ân-ı kerim ile yetinmek,
gani ve istiğna etmek, demektir.
2- Denildi ki: Kur’ân-ı kerim ile Taganni etmek, Kur’ân-ı kerimi
terennüm ve makamla okumaktır…
Lügat ehline göre bu (Kur’ân-ı kerimi terennüm ve makamla okumak
taganni) kelimesinin manâsına daha yakındır, taganni kelimesinin
istiğna yani muhtaç olmamak manasında olmasını da göz önüne
almak gerekir….)
Yeni Esrâr’da da böyledir.
Kur’ân-ı Kerimi Okuyana Güzel Okudun Demek Küfürdür
Zahîrüddin el-Merğînânî (r.h.) hazretleri’ nden hikâye edilir.
Buyurdular:
-“Kim, zamammızdaki kurrâlara (Kur’ân-ı kerimi okuyanlara)
okumaları esnasında; “sen Kurân-ı kerîmi güzel okudun!” dese o kişi
kâfir olur.”
Tâcu’ş-Şerîat (r.h.) hazretlerinin, “Şerhü’l-Hidâye” isimli fıkıh
kitabında da böyledir.
Nağmeyle Okuyan
“El~Bezzâziyye” (isimli fetva kitabında) buyuruldu: -“Kim Kur’ân-ı
kerimi nağmelerle okursa, o kişi ecir (ve sevap) almaya müstahak
olamaz. Zira o kişi gerçekten Kur’ân-ı kerimi okur değildir. Nitekim
Allâhü Teâlâ hazretleri şöyle buyurdu:
-“Bir Kuran ki pürüzsüz bir arabi, gerek ki korunsunlar.”
Hikaye (En Güzel Ses)
Haccâc, meclisinde oturan bazılarına “kendilerine hangi sesin daha
etkileyici ince geldiğini” sordu. Onlardan biri:
-“Gece yansı Allah’ın kitabını (Kur’ân-ı kerimi) okuyan güzel sesli
bir kârî (Kur’ân-ı kerim okuyucusundan daha tesirli ve daha
etkileyici bir ses işitmedim!” dedi.
Haccâc;
-“Bu cevap güzel,” dedi. Bir başkası:
-“Eşimi doğum sancılan tutmuş (ebelerin kontrolü altında) bir halde
terk edip erken mescide gittiğimde, daha sonra bir müjdeci gelip,
“bir oğlun doğdu” diye beni erkek bir oğlan ile müjdeleme sesinden
daha güzel ve daha çok beğendiğim bir ses işitmedim!” dedi.
Haccâc:
-“Ooo! Ne güzel!” dedi. Şu’be bin Alkame et-Tamîmî:
-“Hayır! Vallahi! Aç iken sofra (hışırtısını) ve sesini duymaktan daha
güzel bir ses işitmedim!” dedi.
Haccâc:
-Mey Temîm oğulları! Yemekten başka bir derdiniz ve size yemekten
hoş hiçbir şey yoktur zaten…” dedi.
Bu hikâyeden maksat, insanların meşreplerinin farklı olduğunu beyan
etmektir.
Kur’ân-I Kerim Okumak
Kim,
1- Allâhü Teâlâ hazretlerini sever,
2- Kelâmullâh ile ünsiyet kurar
3- Ve diğer şeylerden tecrit edip soyutlanır.
4- Mûsîkî nağmelerinden,
5- ısk ehlinin okuma makamlarından sakınan bir kârî olur:
6- Arab makamları üzerine okur, Okurken de sesini güzelleştirirse;
Bu durumlarda (tecvit edep ve usûlü ile) Kur’ân-ı kerimi okuyan
kişi, zahiri ve Bâtınî olarak tenkit ve mücâdele etmeye mecal ve yol
yoktur.
En iyi bilen Allâhü Teâlâ hazretleridir.
Müslümanların Kur’ân-ı kerime karşı takınması gereken saygı, edep
veterbiyeyi “Mevzûatü’l-Ulum” şöyle özetlemektedir:
Kur’ân-ı kerime karşı ayağa kalkmak,
Kur’ân-ı kerimi öpmek,
Mushaf a saygı gösterilmeli.
Bir kürsü üzerine konulmalı,
Kur’an’ı Kerim’i yastık etmek ve ona dayanmak haramdır.
Mushaf-ı şerife karşı ayak uzatmak haramdır.
Kur’ân-ı kerimi duvara asmak mekruhtur.
Eğer saygı için olursa Kur’ân-ı kerimi gümüşle süslemek caizdir.
Kadınların Mushaflarını altınla süslemeleri caizdir.
Ama erkeklerin altın ile süslemeleri caiz değildir.
Eskiyen Mushaflar, yakılıp külü temiz bir yere gömülmeli veya
yakılmadan ayak
basılmayan bir yere gömülmelidir.
Abdesti olmayanların Mushaf-ı şerife dokunmaları haramdır.
Cünüp olanların Kur’ân-ı kerimi ellemeleri haramdır.516
Kur’ân-ı kerimi çok okunmalı.
Kur’ân-ı kerim okumak için abdestini yenilemek müstahaptır.
Cünüp ve hayızlı olanların Kur’ân-ı kerime bakmaları caizdir.
Bununla sevaba kavuşurlar.
Kalbinin derinliklerinde mânasını mülâhaza etmek caizdir.
Kur’ân-ı kerimi temiz bir yerde okumalıdır.
Kur’ân-ı kerimin okunduğu yerin latîf ve iyi bir yer olması sünnettir.
Kur’ân-ı kerim okurken kıbleye dönmek,
Kur’ân-ı kerim okurken başını aşağıya eğip edeple okumak.
Huşu,
Sükûnet,
Vakar
Ciddiyet
Ve Huzuru kalple okunmalıdır.
Istiâze okumak.
Tövbe sûresi hariç; her sûrenin başında besmele çekmek,
Kur’ân-ı kerimi tecvitli ve tertip üzere okumak,
Tefekkür.
Manâlarını düşünmek.
Ve Kur’ân-ı kerimi anlayarak okumak,
Kur’ân-ı kerimi okurken ağlamak,
Ağlayamıyorsa ağlar gibi okumak,
Kur’ân-ı kerimi hüzün ve huşu ile okumak,
Kur’ân-ı kerimi okurken sesini güzelleştirmek,
Kur’ân-ı kerimi saygı ile okumak,
Kur’ân-ı kerimin manâlarına göre sesini yükseltmek ve alçaltmak.
Yüzünden okumak ezberden okumaktan daha faziletlidir.
Kur`ân-ı kerime bakmak başlı başına bir ibâdettir.
Mevzûatü’l-Ulûm, c. 2, s. 48-50, Taşkübrîzade Ahmed Efendi, İkdam
matbaası,Dersaadet-1313
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri 7/616-
618
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular,
Güncel, Gündem, Kur`anı Kerim, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar,
Finansal-Ekonomik-Siyasi vesayet
BU YAZIDA GEÇEN KAVRAMLARIN BUGÜNLER İÇİN ÇOK
ÖNEMLİ OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZEREK BAŞLAMAK
İSTİYORUM…
Hatta başlamadan bir not düşelim: Türkiye’de 1800’lerin başından
bugüne bu “toprakları kontrol altına alan” Siyasal-EKONOMİK-
FİNANSAL VESAYET BİTİYOR…
Nasıl mı?
Bazı detayları hatırlatalım;
1- 1854’te başlayan yurtdışı borçlanmanın ve vesayet altına alınan
Türk Hazine sisteminin 2008’de “IMF’nin dışarı çıkarılmasıyla”
millileşme yoluna girmesi…
2- ABD-İsrail-Almanya üçgeninde boğulan Milli İstihbarat
refleksimizin kurtarılarak milli gerçeklere göre işler hale
getirilmesi…
3- Savunma Endüstrisinde DEVRİM yapılarak başta F-16
yazılımları olmak üzere tank-uçak dahil olmak üzere yerli üretimin
başlaması… 5G dahil her türlü ihtiyacımızı yerli malzeme ile
karşılayacak şirketlerimizin ortaya çıkması…
4- Füze savunma sistemlerinde “kalıpların” dışına çıkılarak, yerli
fırlatma imkanları dahil her adımın YERLİLEŞTİRİLMESİ…
5- Ulaşım Devrimi ile “montaj-karayolu” vesayetinin kırılması ve
demiryolu devriminin yaygınlaşması…
6- Rusya, Avrasya, Orta Doğu ve Afrika’da “Türkiye’nin kendi
politikasını” uygulamaya başlaması…
7- Balkanların ayağa kaldırılması ve “Rumeli Sancağı” gerçeğinin
hayata geçmesi. Sayın Erdoğan’ın “Kosova Türkiye’dir, Türkiye
Kosova’dır” referansını tanımlaması ve arkasından değişen
BALKAN gerçeği…
8- AB ve Gümrük Birliği tıkanıklığına karşı “Şangay ve Avrasya
Gümrük Birliği” sorgulamaları ve Rusya ile vize duvarlarının
yıkılması… Çin ile tarihi ticari adımların atılması. Dünyanın en
büyük bankası olan Çin bankasının Türkiye’ye gelmesi…
9- İçerideki FİNANSAL VESAYET ve OLİGARŞİK
BÜROKRASİ’ye karşı atılan net adımlar…
10- Amerika ve Rusya’nın, uzun bir süredir devam eden ilişkiler
kapsamında, ÜST DÜZEY ziyaretler ile Türkiye ile yeni bir ilişki
tanımlama yoluna girmeleri… Çin’den Japonya’ya Türkiye’ye yeni
bir ilgi dalgasının ortaya çıkması…
11- MB başta olmak üzere finansal vesayete bilerek-bilmeyerek yol
açma yoluna giren kurumlar için yeni paradigmaların
tanımlanması…
12- Kurumların ÖZGÜRLEŞTİRİLEREK yerel-küresel oligarşik
yapıların baskılarından arındırılması…
Son söz: Türkiye, 1930’lardan sonra “içine çekildiği”
YALNIZLAŞTIRMA-ÇARESİZLEŞTİRME denkleminden çıkarak
geçmişinden getirdiği gücü geleceğe taşıyacak şekilde her türlü
adımı atacak güçte ve kararlılıkta! YOLUMUZ AÇIK OLSUN!
Not: 1980 darbesi sonrası ve özellikle 28 Şubat süreci ile
“Türkiye’nin geçmişiyle bağlarını koparma” ve “TESLİMİYET
OLMADAN OLMAZ” algılaması adı altında içerideki YERLEŞİK
YAPI tarafından TURBO KAPİTALİZM ve BATI
EMPERYALİZM’ine teslim edilme süreci hızlandı… 2001 krizi bu
sürecin “zirve noktasıydı” ve bu kriz çıkmadan önce-sonrasında
“yerleşik medya” teslim alınma şartlarını içeride “dikta etmeye” ve
“kamuoyunu alıştırmaya” başlamıştı. 2003 yılından itibaren bu yapı
kırılma yoluna girdi ve 2003-2015 arasında Türkiye TAM
BAĞIMSIZ olma yolunda çok büyük yol aldı. 2015 yılında şimdi
çok daha net idrak ediyoruz ki; her türlü senaryonun
sorgulanabileceği yeni bir yola giriyoruz. Bu YENİ bir yol ve ilk
hedefimiz 2023…
Son söz: Türkiye uyanıyor, ayağa kalkıyor… Özümüze, yapay
yollarla, zorla YERLEŞTİRİLEN PARADİGMA Sayın Erdoğan
liderliğinde kırılıyor… Bu yeni bir BAŞLANGIÇ ve Türk Halkının
da bu YENİ ALGILAMAYA göre zihnini “şartlanmalardan”
kurtararak ileriye bakmayı denemesi, sınırları zorlaması gerekli…
Haydi Türkiye bu 100 yılda gelen bir şans, KULLAN bu şansını ve
kır iç-dış Siyasal-EKONOMİK-Finansal VESAYETİ! Yaşasın tam
bağımsız Cihanşümul BÜYÜK TÜRKİYE!
millicumhuriyet.com
Türk tarihinde binlerce Atatürk vardır
kazim
^^TÜRK İSLAM TARİHİNDEN BAZI KAHRAMANLAR^^
HACI İLBEYİ
1934 Sırp sındığı zaferinin unutulmaz kahramanıdır.4000 atlıyla
40.000 kişilik haçlı ordusunu Meriç ırmağı kenarında bir gecede
aniden baskın yaparak sadece 2 saatte paramparça etmiştir.
KUTALMIŞOĞLU SÜLEYMAN ŞAH
Balkanlar’a ayak basan ilk fetheden Anadolu Selçuklu
Sultanıdır.Vefatını haber alan haçlılar ordu toplayarak Selçuklu’ların
üzerine yürürler.Bunu gören askerler Süleyman şah’ı atın üzerine
çıkarıp bağlarlar.Süleyman ölmemiş Türkler başsız değilmiş deyip
moralleri bozulup geri dönmüşlerdir.
YILDIRIM BAYEZİD
Bizans’tan ilk vergi alan Osmanlı padişahıdır.Ayrıca İstanbul’u
kuşatmış vergi verilmesi şartı ile kuşatmadan vazgeçmiştir.Yirmi sene
at üstünden inmeyen Osmanlı devletinin çadırdan devlet sistemine
geçmesini sağlayan Yıldırım beyazıd han’dır.Haçlılar Niğbolu
kalesini kuşatmak için büyük bir ordu yollarlar.Bunu haber alan
Yıldırım han 10 saatlik yolu 3.5 saatte at üüstünde dört nala geçerek
Haçlılardan önce Niğbolu’ya ulaşmış haçlıları şaşkına çevirmiştir.
ÇAKA BEY
Adı ne yazıkki fazla bilinmeyen bir kahramandır.İlk kapsamlı
donanmayı kurmuştur.Avrupa’nın senelerce korkulu rüyası olmuş
Selçuklu’ların kara ordusundan başka deniz donanması kurmasınıda
sağlamıştır.
HIZIR REİS
Nam-ı diğer Barbaros Hayreddin paşa.Dünya tarihinin en büyük
deniz amiralidir.Tarihin en büyük deniz muharebelerinden Preveze
deniz harbinde Andrea doria idaresinde ki Osmanlı donanmasından
dört kat büyük haçlı donanmasını mükemmel hilal taktiğiyle
yoketmiştir.Çanakkale’ye saldıran ingiliz muhripleri Barbaros
taktiğini uygulamış fakat bilhassa Seyit onbaşı’nın Mecidiye
tabyasının direnmesi neticesiyle bu taktikleri boşa gitmiştir.
SULTAN II.ABDULHAMİD
Hiç kuşkusuz Osmanlı devletinin en büyük siyasi deha sahibi
padişahıdır.Mükemmel siyasi dehasıyla Almanlar’ı İngilizler’le
birbirine sokmuş,ayaklanma tehlikesi olan Yunan ve Bulgarlar’ı
birbirlerine karşı karşıya iki kilise kurarak birbirlerine
düşürmüştür.Tarihte kiliseler kanunu olarak geçen kanun
budur.Yunanlılar’ın kiliselerinde Bulgarlar’da ibadet
ediyorlardı.Onları birbirine düşürmek isteyen Sultan Abdülhamid bir
gecede almanyada yaptırtdığı kiliseyi İstanbul’a getirtip yunan
kilisesi karşısında inşa ettirir.Sabah olunca bulgarlar bakarlar bulgar
kilisesi yazılı neden yunan kilisesine gidelim ki derler.İttihatçılar
Abdulhamid’i indirdikten sonra bakarlar ki yunan ve bulgarlar kavga
ediyorlar.Tutup bu muhalif iki kiliseyi birbirine
bağlarlar.Muhalefetleri ortadan kalkan bulgar ve yunanlılar
birleşirler balkan harbinin başlamasına neden olurlar.
DİPNOT:3000 yıllık Türk tarihinde binlerce atatürkler vardır.Bütün
bu kahramanları silip atarak bir kişiye atatürk demek türk tarihinede
türklerin imanınada ihanet etmektir.
Selam ve dua ile
k.gazioğlu
risalehaber.com
Ayasofya'yı kilise yapamayınca müzeye çevirdiler!
Risale Haber-Haber Merkezi
Türkiye Gazetesi yazarı Rahim Er, Lozan'daki amacın Ayasofya'nın
tekrar kiliseye çevrilmesi olduğunu söyledi.
Birkaç yazıdır Ayasofya Camiî Kebirini dile getirmeye çalıştığını
belirten Er, "Böylesine önemli bir eser için hadiseye dikkat çekmek
ve takipçisi olmakla mükellefiz. Aksi halde yarın Fatih Sultan
Mehmed Han’ın yüzüne bakamayız" dedi.
Düvel-i muazzamanın, Lozan’da fikirlerini müzakere etmekten
ziyade, isteklerini dikte ettirdiğine dikkat çeken Er, "Oradaki 4 esas
dikteden biri Ayasofya’yı tekrar kilise yaptırmaktı. Bu gayeye
varamadılar. Fakat, devrin Ankara’sı O’nu müze seyir ve
eskimişliğine mecbur etti. Ayasofya’nın müze kalması istiklalimizin
eksikliğine çarpıcı bir vesikadır. Unutulmamalı ki kılıç hakkı ve
şehid bedeliyle alınan bu mâbedi vakıflaştıran, şehrin ve çağın sahibi
“Fatih Sultan Muhammed Han” Ayasofya Camiîni camilikten
çıkartacaklara beddua etmektedir: "Kim bu mâbedimi camilikten
çıkartırsa Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların
üzerine olsun!!!..." Bu tehdit dolu mânevî müeyyide, vakfiyede uzun
yazılıdır. Vaki ihtar, gönül gözü açık o büyük Hünkârın bir
kerametidir. Sultanlar Sultanı, eserin başına gelecekleri görmüş
olmalı." şeklinde yazdı.
Er, yazısını şöyle sürdürdü: "Mesele öncelikle, cami ihtiyacı değildir.
İsteğin, ideolojik bir yanı da yok. Ağır bir adaletsizliğin düzeltilmesi
gerekmekte. Bu ayıptan, bağımsızlığımıza vurulmuş bu zincirden, bu
aşağılanmaktan kurtulmalıyız."
"Kemalist Düşmanı" mı dediniz? Bırakın Allah(cc) aşkına!
Yaşamakta olan onlarca gerçek düşman varken sanal düşman
aramaya gerek olduğunu sanmıyorum.
bizim düşmanımız diriler, ölüler değil,yakında gerçek tarih serbestce
okunacak,laikci dinsizlerin yalanları meydana çıkacak.biz Allah dan korkarız puttan değil sanal cahiller !
biz sizi gavur olmasın diye mücadele ediyoruz,
Bu kadarına da pes diyorum! Ne iğrenç insanlar oldunuz!
Utanıyorum size Türk demeye, sizi Müslüman görmeye!
"Atatürk Düşmanı" mı dediniz? Bırakın Allah(cc) aşkına!
Yaşamakta olan onlarca gerçek düşman varken sanal düşman
aramaya gerek olduğunu sanmıyorum.
bizim düşmanımız diriler, ölüler değil,yakında gerçek tarih serbestce
okunacak,laikci dinsizlerin yalanları meydana çıkacak.
biz Allah dan korkarız puttan değil sanal cahiller !
biz sizi gavur olmasın diye mücadele ediyoruz,
haksozhaber.net
”O Olmasaydı da Olurduk” Sözleri Mahkemelik
Ali Akbaş'ın ”O Olmasaydı da Olurduk” ilanına destek açıklaması
hakkında dava açıldı.
İnsan Hakları Savunucuları Derneği başkanı Ali Akbaş’ın, Akit
gazetesinde çıkan “Olmasaydın da olurduk” ilanına destek veren
açıklaması davalık oldu.
Kocaeli de başörtüsüne özgürlük için 9 yıl 448 haftadan beri
açıklama yapan İnsan hakları Savunucuları Derneği genel başkanı
Ali Akbaş’ın, Sancaktar dergisinin, Akit gazetesinde çıkan
“Olmasaydın da olurduk” ilanına destek veren açıklaması 15 Kasım
2013 Cuma günü İzmit İnsan Hakları Parkı Özgürlük Meydanında
yapılmıştı. Basın açıklaması sırasında Ali Akbaş, “bu konun bazı
mihraklarca yargıya taşındığını öğrenmiş bulunuyoruz ve onlara
davette bulunuyoruz, bizim hakkımızda da suç duyurusunda da
bulununuz” demişti. Bu bazı kesimlerin tepkisine sebep olmuş ve
yerel bir gazete olan “Kocaeli Pusula gazetesi” ise olayı manşetten, “
Bu şehirde savcılar yok mu?” diyerek vermişti. Bu haber ve başka
şikayetler üzerine yargı harekete geçti ve konuyla ilgili olarak Ali
Akbaş ifadesine başvurulmak üzere İzmit Emniyeti Güvenlik Şube
müdürlüğüne davet edildi.19 Kasım salı günü, saat 14.00'da ifade
veren Ali Akbaş, C.Savcılığının “Sancaktar dergisine ilan verdiği
için, Akit gazetesine, ilanı yayınladığı için Müslümanlar adına
teşekkür ediyorum” şeklinde ifadelerle suç olan filli övüp övmediği
soruldu. Ali Akbaş “ bu sözleri söyledim, sonuna kadar
arkasındayım, fakat bunların suç olduğuna dair her hangi bir
mahkeme kararı yoktur, suç işlediğim isnatlarını kabul etmiyorum”
beyanında bulundu. Bunun üzerine 20 Kasım 2013 çarşamba günü
İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanın'da bir açıklama
gerçekleştiren İHSD genel başkanı Ali Akbaş aşağıda metni verilen
konuşmayı yaptı.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ, DOĞRULARI SÖYLEMEYE
DEVAM EDECEĞİZ, BOYUN EĞMEYECEĞİZ.
Değerli halkımız ve basın mensupları, geçtiğimiz 10 Kasım günü
Akit Gazetesinde, Sancaktar Dergisi tarafından verilen “olmasaydın
da olurduk” ilanıyla ilgili suç duyurusu yapılmıştı. Başkanı olduğum,
İnsan Hakları Savunucuları Derneğinin, haftalık basın
açıklamasında, bu ilanı çok doğru bulduğum için Akit Gazetesine ve
Sancaktar Dergisine teşekkür etmiştim. Bu teşekkür ve basın
açıklaması üzerine durumu Atatürk’e hakaret olarak değerlendiren
bazı medya organları, her zaman yaptıkları gibi cumhuriyet
Savcılarını göreve çağırmıştı. Bu konuda ifademe başvurmak üzere
19 Kasım 2013 günü İzmit Güvenlik Şubede ifade vermeye
çağrıldım. Bana “Sancaktar dergisine ilan verdiği için, Akit
gazetesine, ilanı yayınladığı için Müslümanlar adına teşekkür
ediyorum” şeklinde ifadelerin bulunduğu basın metnini okuyup
okumadığım soruldu. Suç olan fiili övme kapsamında değerlendirilen
bu olayı, suç olarak görmediğimi, metni okuduğumu, sonuna kadar
sözlerimin arkasında olduğumu beyan ettim.
Türkiye'de, eşcinseller, ulusalcılar, atatürkçüler, kamalistler, PKK
lılar, faşistler, sosyalistler her türlü kesim düşüncelerini özgürce ifade
ediyor. Düşünceleri ifadeyi bırakın, başbakana, cumhurbaşkanına
eşlerine küfrediyor, çıkartıkları olaylarda yüzlerce polis ve kamu
otosunu, binaları, vatandaşların mallarını tahrip ediyor. Bunların
hepsinin polis kamera kayıtları olmasına rağmen, şu ana kadar çok az
sayıda kişi ifadeye çağrılıyor, takibata uğruyor. Fakat
Müslümanlarsa, içinde Hiçbir şiddet, nefret, aşağılama, hakaret
ifadesi bulunmayan “O olmasaydı da olurduk” ifadeleri için, Türkiye
çapında, Akit gazetesi, Sancaktar Dergisi ve şahsım hakkında bir linç
kampanyası ve hukuki işlem başlatılıyor. Yüzlerce polis otosunu
yakan gezicileri görmeyen yargı, bunlar hakkında işlem başlatmayan
yargı, bir insan hakları derneği başkanı olarak, düşünceleri ifade
özgürlüğü çerçevesinde yaptığım açıklamalar hakkında soruşturma
başlatıp, Güvenlik şubede suç isnat ederek ifademi aldırtıyor.
Şimdi soruyorum nerede o “o olmasaydı siz bunları özgürce
konuşamazdınız” diyenler?, hadi çıkın ortaya. “O nun” rejiminde
biz Müslümanlar, bir eşcinselin, PKK lının, ulusalcının özgürlüğüne
sahip değiliz ve “Onun “hakkında hiç bir hakaret taşımayan
açıklamada bulunduğumuz için soruşturmalara tabi tutuluyor ve ifade
veriyoruz. Türkiye'de 2013 yılında düşüncelerin özgürce ifadesi, “o
nun” rejiminde yasaktır. “O olduğu için” biz düşüncelerimizi
özgürce ifade edemiyor ve gerek bu soruşturma gerek başka
davalardan dolayı senelerce mahkemelerde, davalarla uğraşıyoruz.
Yine de durumumuza şükrediyoruz. Bundan 90 sene evvel İskilipli
Atıf Hoca, “o nun “ getirdiği şapka kanunundan 3 ay evvel şapka
giymenin Müslümana yakışmadığını açıklayan düşüncelerini ifade
eden bir kitap yazdığından dolayı idam edilmişti, yine yaşlı bir kadın
olan şalcı bacı şapka kanunu eleştirdi diye idam edilmişti
Bu olay çok büyük bir insan hakları ihlalidir. “O nun “ görüşlerini,
hakaret, şiddet, nefret olmadan eleştirdiği için vatandaşın bu ülkede,
başta 5816 sayılı kanun olmak üzere, diğer kanunlarda takibata
tutulması, yargılanması, bu çağda, düşünceleri ifade özgürlüğüne
yakışmayacak bir insan hakları ihlali ve ayıbıdır. Bizler bu ülkenin
vatandaşları, bu insan hakları ihlallerini “o nun” görüşüne mensup
insanlar yüzünden yaşıyoruz. Hiç kimsede bundan sonra çıkıp
demesin ki, “o olmasaydı düşüncelerinizi özgürce ifade
edemezdiniz.” . İşte bakın “o nun “ yüzünden bu ülkede düşünceleri
özgürce ifade etmek gibi en doğal bir insani hak dahi suç telakki
ediliyor ve insanlar kin, nefret, şiddet söylemi olmayan düşüncelerini
ifade ettiklerinden dolayı, hukuki takibatlara, davalara maruz
kalıyorlar.”O” olduğu için, biz bu ülkede düşünceleri ifade
özgürlüğünden mahrumuz, bu olay bunun en canlı kanıtıdır.
Burada bir gerçeği de açıklığa kavuşturmak istiyorum. Biz gerek
Mustafa Kemalin şahsına, gerekte başkasına hakarette bulunmuyoruz.
Mustafa Kemal ve Kemalizmin uygulamalarını eleştirmeye alışmamış
bir takım çevreler, en doğal düşünceleri ifade ve eleştiriyi dahi
hakaret telakki ederek üzerimize saldırıyorlar. Biz Müslümanız,
hakaret, aşağılama ile değil insanlara doğruları ulaştırmakla
mükellefiz. Allah kitabı kuranı kerimde, bize hakareti yasaklamıştır.
Enam Süresi 108. ayetinde, “onların Allah'tan başka taptıklarına
sövmeyin , yoksa onlarda sizin ilahınıza söverler” denilerek kuran,
bizler gibi fani insanları putlaştıran, ilahlaştıran insanların putlarına,
ilahlarına, inancına hakaret etmeyi bize yasaklamıştır.
Biz sadece düşünceleri ifade özgürlüğü çerçevesinde yapılan hatalı
gördüğümüz işlere eleştiri getiriyor ve bir insanın putlaştırılmasının,
ilahlaştırılmasının sakıncaları konusunda halkımızı uyararak
aydınlatmaya çalışıyoruz. Çünkü bir kişinin “o olmasaydı şunlar
olmazdı” demesi İslama göre, Allaha ortak koşma, şirk ve küfürdür.
Bir insanın, Mustafa Kemal hakkında bu şekilde görüşler ileri
sürerek onu ilahlaştırması, putlaştırmasının cezası çıkmamak üzere
cehennem azabıdır. Bizim açıklamalarımızın amacı, ölünce bu
şekildeki ifadelerinden dolayı, küfre düşüp, çıkmamak üzere
cehennem azabına girecek insanları sadece uyarmaktır.
İnsan hakları ihlali gördüğümüz konularda da, her kim yaparsa
yapsın, yapılan aksaklıkları dile getirmektir, “o” olsa dahi. Hakaret
ettiğimiz suçlamalarını, iddialarını kabul etmiyoruz. Bir Müslüman
olarak, Allah’ım bizleri mükellef tuttuğu tebliğ görevini yerine
getiriyoruz. 10 Kasımlarda ortaya konulan bu putlaştırma, şirk
ameliyesine “o olmasaydı da olurduk” şeklinde yiğitçe ilanıyla tepki
veren, ezber bozan Sancaktar Dergisi ve Akit Gazetesine tekrar
teşekkür ediyoruz, sonuna kadar yanlarında olduğumuzu beyan
ediyor ve basın açıklamamıza katıldığınız için sizlere’de teşekkür
ediyoruz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL
BAŞKANI: ALİ AKBAŞ
pusula-1.jpg
KURTULUŞ SAVAŞINI BAŞLATAN ADAM: KAMÂL!
Kemalizm’in uydurduğu, okul ders kitaplarında hala daha okutulan
birçok yanlış bilgi vardır. Bu bilgiler Sultan Vahdettin Han’ın hain,
Mustafa Kemal’in kahraman gösterilmeye çalışılmasının ürünüdür.
Bu yalanlardan birkaçını sizin için maddeler halinde derledik.
1. Ne İngilizlerin ne Vahdettin’in konu hakkında bilgisi yoktu.
Mustafa Kemal gizlice İstanbul’dan Samsun’a gitti!
YALAN! Yolculuk gizli değildir. Bizzat Sultan Vahdeddin imzalı
ferman vardır. Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkarılmasını dönemin
Bahriye Nazırı Avni Paşa'nın kendi eliyle yazdığı fermandan
öğreniyoruz. Ayrıca M.Kemal ve yaverlerinin İstanbul'dan çıkışı için
İngilizler tarafından verilmiş vizenin bir kopyası da yukarıdadır.
Yani yolculuk gizli tutulmamış Sultan Vahdeddin emriyle ve İngiliz
işgal kuvvetlerinin haberi dahilinde gerçekleşmiştir.
2. Bandırma Gemisi pusulası dahi olmayacak kadar köhne bir gemi
idi!
YALAN! Aksine Bandırma gemisi döneminde Osmanlı'nın en üstün
gemilerinden biridir. Öyle ki 1950 yıllarına kadar yolcu gemisi
olarak kullanılmaya devam etmiştir.
3. Mustafa Kemal Samsun’a vatanı kurtarmak amacı ile hanedandan
tamamen bağımsız şekilde gitmiştir!
YALAN! M.Kemal Samsun'a kendi isteği ile çıkmamıştır. Hatta
Sultan Vahdeddin tarafından ikna edilmesi yaklaşık bir ay sürmüştür.
Kendisi de Nutukta Samsun'a çıkışını şöyle ifade etmektedir: “Beni
nefy (sürgün) ve teb'id (uzaklaştırma) maksadıyla Anadolu'ya
gönderenler tarafından, …” Yani Samsun'a çıkarılışını sürgün olarak,
merkezden uzaklaştırma olarak görmüştür.
4. Yolculuk çok büyük maddi imkansızlıklarla, Mustafa Kemal’in
büyük fedakarlıkları ile gerçekleşmiştir!
YALAN! Devlet tabiri caizse tüm imkanlarını seferber etmiştir.
M.Kemal'in arabasının benzini dahi devlet tarafından karşılanmıştır.
Mustafa Kemal’e yaptığı işin riskinden dolayı o dönemin bütçe
kararlarınca zamlı maaş verilmiştir. Aynı zamanda emrindeki
adamların da üçer maaşlık ikramiyeleri peşin olarak verilmiştir.
Kaynaklar:
Kemal ATATÜRK; Nutuk, M.E.B. Yayınları, Ankara-1987, c.I, s.9)
http://belgelerlegercektarih.com/tag/ataturk-milli-mucadele/
Kadir Mısıroğlu-Sultan Vahideddin, harp tarihi vesikaları sayi 1
(Genelkurmay Başkanlığı)
KAYNAKLARLA KEMALİZM YALANLARINI ÇÖKERTMEYE
DEVAM EDECEĞİZ!
Quelle:kamalataturk
Ulusalcılar, Vesayet rejiminin gölgesinde küstahça yaşadılar. Şimdi
çöken o Saltanatın acısını Halka küfrederek, hakaret ederek
çıkarıyorlar
mavi--blog
1- Her işe “besmele” ile başlamak.
2- Suyu üç yudumda oturarak, kıbleye dönerek içmek. Başında
“besmele” çekmek, sonunda “elhamdülillah” demek.
3- Evden çıkarken aynaya bakmak (O dönemde ayna olmadığı
için Efendimiz (s.a.v.)suya bakarmış).
4- Abdest alırken kıbleye dönmek, sonunda üç yudum su içmek )
bu su zemzem hükmünde olup, şifa niyetine içilmelidir).
5- Yolda önüne bakarak hızlı adımlara yürümek.
6- Selamlaştığı insana sağ elini uzatmak, işaret ve baş parmağı
arasındaki boşluğu karşıdaki insanın aynı yerine temas ettirmek.
Çünkü bu yerlerde muhabbet damarları varmış.
7- Saçları gece yatmadan hemen önce ve kıbleye dönerek her gün
taramak, ortadan ayırmak.
8- Yanında misvak, ayna, kesici bir alet, yakıcı bir alet, güzel
koku ve tarak taşımak.
9- Gece abdestli yatağa girmek (Şayet ölüm gelirse şehit
hükmünde olmak için).
10-Gece yatmadan önce “Felak-NasSureleri”ni okuyup iki elini
birleştirerek üflemek ve vücudunun her yerine sürmek.
11-Tuvalete girerken sol ayakla girmek, çıkarken sağ ayakla
çıkmak.
12-Tuvalete girerken “ALLAHümme inni euzü bike minerricsil
habisi muhbusi mineşşeytanirraciym.” çıkarken de
“Elhamdülillahi anil eza ve afani” demek.
13-Tuvalete tükürmemek, orada konuşmamak, bir şey yememek,
oradan çabuk çıkmak.
14-Def-i hacette bulunmadan önce bir miktar su dökmek.
15-Tuvalete başı kapalı girmek (idrardan çıkan asitin ilk temas
ettiği yer saç kökleri olduğu için başı kapalı olmazsa
saç dökülmesine sebep olur. Bilhassa alkoliklerin kel olme sebebi
budur).
16-Mutfakta bir kabı kullanmadan önce onu temiz su ile
durulamak.
17-Açıkta kalan yiyeceklerin üzerini örtmek.
18-Ayakkabıları gitmeden önce ters çevirip silkelemek.
19- Kıyafetleri sağdan sağdan giyip, soldan çıkartmaya başlamak.
Mesela çorap giyerken önce sağ ayakla giymek,
çıkarırken de sol ayağı çıkarmak (böyle yapıldığı taktirde
kıyafetler eskimezmiş).
20-Sofraya oturmadan hayalen mideyi üçe bölmek 1/3 su, 1/3
yemek, 1/3 hava.
21-Acıkmadan sofraya oturmamak ve doymadan sofradan
kalkmak.
22-Uykudan kalkınca elleri en az üç defa yıkamadan yiyecek
kabına daldırmamak.
23-Akşam üzeri önce perdeyi çekmek, sonra ışığı açmak.
24-Banyodan son çıkma sırasında ayaklara soğuk su dökmek.
25-Tabakta hiçbir şey kalmayacak şekilde yemek tabağını
sünnetlemek. Sonra bir miktar su koyup onu kaşıksız içmek.
26-Tek sayıyı tercih etmek. Mesela, misafirlikte şeker ikramında
bir ya da üçü tercih etme gibi.
27-Cuma günleri farz olmasa bile gusül abdesti almak (şartlar
müsait değilse hiç olmazsa saçı yıkamak), güzel
koku sürünmek, sadaka vermek, beyaz giyinmek, tırnak kesmek
(orta, serçe, baş, yüzük, işaret parmağı sırası
takip edilerek kesildiğinde görme bozukluklarının azalacağını
Peygamber Efendimiz( s.a.v.) bizzat söylemiştir).
28-Yatarken yatağa çarşaf sermek.
29-Gece, günlük kıyafetleri çıkarınca katlamak.
30-Sabah namazı vakti çıkınca ilk 45 dk (Keraat vakti) ve akşam
ezanının okunmasına 45 dk kala uyumamak
(bu vakitlerde uyumak cüzzam hastalığına, bel ağrıların sebeptir).
31-Güneş tam tepede iken yani öğle vakti bir miktar uyumuak,
uyuyamıyorsa bile 10 dk gözleri kapatmak
(Bu uykuya kaylule denir ve uyuyanların yüzüne güzellik gelir).
32-Gece yatmadan önce 3 defa toz sürme çekmek (Göz
hastalıklarına şifadır).
33-İşrak namazı kılmak.
34-Konuştuğu kimseye bedeniyle dönerek konuşmak.
35-Yemek tabağına düşen sineği tamamen batırıp geri çıkarmak ve
o yemeği yemeye devam etmek
(çünkü sineğin bir kanadında zehir diğer kanadında panzehir
vardır).
36-Kapıyı üç kez bekleyerek çalmak (4 rekat namaz vakti kadar).
37-Kapıyı çalarken kapının ya sağında ya da solunda beklemek,
karşısında durup da içeriyi
izlememek (kapı ilk açıldığında ev sahibinden izinsiz içeriye
bakmak haramdır).
38-Baş kıbleye gelecek şekilde sağ el sol yanak altında, sol el iki
diz arasında, dizler de
karın bölgesine bükülü vaziyette yatmak. Bu vaziyette yatınca
üstten bakıldığında arapça olarak
“MUHAMMED” yazısı görülecektir. Aynı zamanda kıbleye karşı
ayak uzatıp da yatanlar sabah kalktıklarında
yorgun olarak kalkarkar, sebebi ise ekvatorun kıbleden
geçmesidir.
39-Başı ağrıdğıda tülbent ile sıkıca sarmak.
40-Yemeğe tuz ile başlamak (Tuz dişlere kayganlık sağladığı için
yemeklerin yapışması
önlenmi olur ve temizleme kolaylığı oluşur).
41-Yemeği ayrı tabaklarda değil de ortak tabakta yemek, yerken
önünden almak, yemeğin ortasına dokunmamak.
42-Misafire bir bardak su bile olsa ikramda bulunmak, mümkünse
etli yemek ikram etmek.
43-Çörek otu yemek(ölümden başka her derde deva olduğuna dair
sahih hadisler vardır).
44-Sofrada yeşillik, evde sirke bulundurmak.
45-Sofrada sol ayak kalçanın altında, sağ ayak karın bölgesine
kırılmış vaziyette oturmak,
bağdaş kurmamak (sofrada ayak değiştirmek doymanın
alametidir).
46-Kur’an-ı Kerim’i hüzünle, mümkünse ağlayarak okumak.
47-Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak (yemeğin bereketi
buradadır).
48-Hastayı üçüncü gününden sonra da iyileşmezse ziyaret etmek.
Hastanın olduğu yerde çorba pişirmek.
49-Kabak yemek.
50-Hapşurunca “elhamdülillah” diyene “yerhamukellah (bayan ise
“yerhamukillah”) demek.
Aynı kişinin diğerine “yehdina ve yehdikümullah” demesi.
51-Kahkaha atmamak, gülümsemek. Efendimiz (s.a.v.) hiçbir
zaman dişleri göreülesiye gülmemiştir.
52-Kına yakmak
53-(erkekler için) Eve gelmeden önce hanımına geleceği zamanı
bildirmek.
54-Hediyeleşmek (hediyeleşmek muhabbeti artırır).
55-Sabah namazının sünneti ve farzı arasında sağ tarafına uzanığ
bir miktar uyumak.
Fıkhi kaidelere göre, sadece bu uykunun haricinde uyku abdesti
bozar. Namaz vakti çıkmadan
uyanıp farzı eda etmek.
56-Namazı cemaatle kılmak.
57-Dua ederken elleri birleştirmek ve kaşları hizasına kaldırmak
(baş ağrısını giderir).
58-Tesbihi parmak ile çekmek.
59-Kapıya geleni durumu ne olursa olsun boş çevirmemek bir
hurma tanesi bile olsa.
60-Sofradan kalkacağı zaman sağ tarafındaki şahıstan izin
isteyerek kalkmak.
61-Ezan-i Muhammedi okunurken onu müezzinden sonra tekrar
etmek.
62-Ezan-i Muhammedi okunurken bir pozisyon da olsa hal
değiştirmek.
63-Orucu su veya hurma ile açmak.
64-Bir yere misafirliğe giderken tatlı xötürmek.
65-Eve, camiye girerken sağ ayakla girip, sol ayakla çıkmak.
66-Yolda giderken ayağa takılabilecek veya ona benzer şeyleri
kenara çekmek.
67-Meyvenin çekirdeğini sol elle çıkarmak.
68-Yüzme öğrenmek, ok atmak.
69-İnsanları yüzlerine karşı övmemek.
70-Yemek yerken başkalarının yemeğine bakmamak.
71-Cuma günleri beyaz elbise giyinmek.
72-Topluluk içinde yanındaki kişiyle fısıldaşmamak.
73-Yemekten sonra tatlı yemek
74-Hergün yüz defa “estağfirullah” demek.
75-Güler yüzlü olmak kusurları af ile karşılamak.
76-Selam vermek, yemeği iki öğün yemek.
77-Kötülük edene iyilik etmek.
78-Tane tane konuşmak, anlaşılmayınca üç defa tekrarlamak.
79-Gusülden sonra iki rekat namaz kılmak.
80-bunu duyur.!
— Hz. Muhammed ( S.A.V ) —
MASKE
@maske3g
MASKE
@maske3g
Dede Korkut Nefesiyiz!Ahmet Yesevi Ocağının Ateşiyiz!.Anadoluyu
Yurt Yapan.! Horasan Erleriyiz.!
Nasıl olsa Bir defa öleceğiz.Madem ölüm var Öleceksekte.Adam
gibi ölelim.
Gözden kaçan bir şey daha var.Doğan ve Koç Ailesinin Mal
varlıklarına ve Banka hesaplarına ihtiyatı Haciz tedbiri Konulacak.!
Bu Ne Demek.?
@maske3g Gozden kacan var
Dikkat...
Onlarin ust akli suan burda Maske tarafindan Rezil oluyor.
Bizim Milli Ust Akil la gurur duyabilirsiniz
21 Retweets 14 Gefällt mir
MASKE @maske3g 46 Min.Vor 46 Minuten
13* Yakında Miras kavgası başlayacak. Kardeş Doğan.? Avrupa
Kökenli bir hukuk bürosuyla anlaşmak üzere.!! Ünlü bir Hukuk
bürosun bu.!!
148 Retweets 74 Gefällt mir
MASKE @maske3g 51 Min.Vor 51 Minuten
12* Adamı Belgeyle döveriz Belgeyle Maske elinde belgesi olmayan
Hiç Bir şeyi Yazmaz Arkadaşlar.!! Belge, Belge, Belge. Olmazsa
Olmazımız bu
96 Retweets 70 Gefällt mir
MASKE @maske3g 52 Min.Vor 52 Minuten
11* Mirastan Pay demek Kardeş Demek Rahmi Koçun İntikam
alması demek Kardeş demek Çöküş demek.! Hadi bizi de
mahkemeye versin de görelim.?
119 Retweets 71 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
10* Vakti zamanı gelince de Eline belgeleri verir ve Sen Şunların
Çocuğusun der.!! Aydın Doğan Bu Yüzden Sıkıntılı.! Kardeş demek
.!!
149 Retweets 84 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
9* Sonra öğrenir izini arar bulamaz.!! Türk Devleti Yetimhaneye
bırakılan O Çocuğu Yetimhaneden alır. Bir MİLLİ teşkilatın içine
sokar
165 Retweets 87 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
8* Fakat Kaza Sonucu İkinci bir çocuk doğar Baba Vehbi Koç Anne
Aydın Doğanın annesi, Yani Aydın Doğanın Öz kardeşi.! Doğan bunu
yıllar.!
172 Retweets 86 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
7* Ondan hamile kal derler Doğacak Çocuk Yahudi geleneklerine ve
inanışına göre Safkan Yahudi Olacaktır.! Olur da İlk önce A.
DOĞAN Doğar.!!
176 Retweets 97 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
6* Vehbi koçun evine Mossad tarafından Bir hizmetçi yerleştirilir.!
vakti zamanında.! Saf kan Yahudi Irkındandır bu kadın.! Vehbi Koçu
ayart
179 Retweets 95 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
5* Rahmi Koç Kan vermeye DNA Testi yaptırmaya girmemek için
Sana Servetinden Yüklü bir pay Verdi ya.? Sen Rahmi Koçtan Neyi
sakladın.?
201 Retweets 105 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
4* Babanın kemiklerini hangi çimento fabrikasında Yüksek Isıyla
Kül ettin.? Rahmi Koça Aynı Babanın oğluyuz.!! Skandal Çıkmasın
Dedin ya.?
211 Retweets 110 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
3* Aydın Doğan Baban Vehbi Koçun Kemiklerini Mezarından sen
çaldırdın.!! DNA Testi yaptırdın ve raporu Rahmi Koçun Önüne
attın.!!
220 Retweets 118 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
2* Uydu telefonuyla mesaj gönderiyor ve Kapılarını Camların
Otomatik Olarak Kapatıp Kilitliyor.? Mossad mı.? Seni Bu derece
Korkutan Ne?
183 Retweets 107 Gefällt mir
MASKE @maske3g 1 Std.Vor 1 Stunde
1* Aydın Doğan Sen aracınla bir yerden bir yere giderken Neden
İzim alamadan 3 Dakikadan Fazla duramıyorsun.? Koruman Yada
Şoförüne Kim.!!
189 Retweets 105 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
Asıl bombalar Şimdi geliyoooor..! Daha yeni başladık.! Aydın
Doğan Bu Gece kaçmasın.! Gümrükleri,sınırları iyi kollayın. Devam
ediyoruz.!!
154 Retweets 79 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
10* Alçı ve Klima İşi Acaba Hangi Beyaz Adamı Tozla zengin eder.?
Burada Çok kalın bir soru var.Yok yok.? Her şey var E.S ve Aydın
Doğan.?
163 Retweets 82 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
9* Maltepe ilçesinin Bu semtleri En Çok DHKP-C Hücrelerinin
bulunduğu yerlerdir.! DHKP-C 'yi Doğan adına E.S Kontrol eder."
Dakika 1 gol 1."
175 Retweets 84 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
8* Doğan adına Pis işlerini yapan Doğanın Mafya kolu Gürbüz oto
sağlar.! E.S Maltepe Gülsuyu ve Maltepe Gülensu Semtlerinde Çok
Etkindir.!!
175 Retweets 88 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
7* E.S Bir çok Resmi Legal, Gayri Resmi illegal iş kollarında
Doğan Adına çalışır ve bulunur.! E.S nin Hayatta kalma Koruma
işlerini de
152 Retweets 81 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
6* Klima işine girmesi tesadüf olamaz.!! E.S Bugün bile Aydın
Doğanın Prensidir her türlü hatırı sayılır kişiyle Dostarla ve FETÖ
yle
159 Retweets 84 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
5* Birdenbire Yükseldin Sınıf atladın.? E.S Alçı işiyle neleri değerli
kıldı ve nasıl vazgeçilmez oldu.? E.S in Hem alçı hemde Klima.!!
153 Retweets 77 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
4* El uzatmasıyla Vergi borcun kapatılmıştı.!! Cezaya itiraz dahi
etmemiş pazarlık bile etmeden hem de.? E.S Hangi sihirli değnek
dokunduda?
192 Retweets 89 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
3* Kim bu E.S.? DETAY Alçı firması vardı bir zamanlar.!! 4 yıl
önce Bir kalemde 500 bin TL Vergi cezası gelmiş ve aynı gün içinde
doğan FETÖ
196 Retweets 90 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
2* Aydın Doğan senin Tuskon (FETÖ Demek) İlişkilerini diğer bir
hemşerin E.S sağlıyor değil mi.? Doğan İçin E.S Tam bir jokerdir.!!
217 Retweets 104 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
1* Aydın Doğan. Sen Hizmetçin Ahmet'i bile dövdürdün.!! Hemde
kime.? hemşerin,Gürbüz otoya.! Adam dövdürme işlerin Ona havale
değil mi.?
242 Retweets 126 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
Aydın Doğanın Bu gece MASKE Tarafından Nasıl yok edildiğini
göreceksin.İçin için yediğim dayağın intikamı alınıyor diye sevinme
@ahmethc
185 Retweets 100 Gefällt mir
MASKE @maske3g 2 Std.Vor 2 Stunden
Aydın Doğan Dosyasını açıyoruz.!! Rt Fav Destek arkadaşlar
Yayalım Doğanın Kirli işleri.? Organize suç çeteleri.? Yok Yok.!!
Takibe devam.!
225 Retweets 145 Gefällt mir
MASKE @maske3g 21 Std.Vor 21 Stunden
Ak Fenomen öncü hesaplar FETÖ 2 gündür Ak Hesaplara Teksas
Slikon vadisinden siber saldırı başlattı.Teknik Üsleri Teksas Dikkatli
olalım.!!
141 Retweets 113 Gefällt mir
MASKE @maske3g 21 Std.Vor 21 Stunden
Hesabı,teknik bakıma aldık alt yapıyla birlikte.Doğan dosyası bizde,
nasipse bugün icinde yazacağız.Yer yerinden oynayacak
Gazeteciler.!!
131 Retweets 95 Gefällt mir
MASKE @maske3g 5. Nov.
Akşam Aydın Doğana Dalacağız.Yazacaklarımız Hiç Bir yerde Yok
.!! Takipte kalın ve yayın arkadaşlar.Aydın Doğanı "BİTİRECEĞİZ"
@ahmethc
264 Retweets 159 Gefällt mir
MASKE @maske3g 5. Nov.
Patronun ipliğini pazara çıkarıyoruz.!! Patronuna haber ver
Korkunun ecele faydası yok. Reise Ak Partiye hakaret ha.?
@ahmethc
151 Retweets 94 Gefällt mir
MASKE @maske3g 5. Nov.
a Habere YSK ve RTÜK Üstünden yapılan yapılan Linç Girişimini
Protesto edelim.! Yayalım Arkadaşlar a Haber "BİZİM"
Eingebetteter Bild-Link
Eingebetteter Bild-Link
Eingebetteter Bild-Link
Eingebetteter Bild-Link
357 Retweets 172 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK @mkulunk 5. Nov.
Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan olacak İnşallah
Gespräch zeigen
203 Retweets 250 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK @mkulunk 5. Nov.
Durmak yok yola devam .
Türkiye iki yıl içinde Yeni Anayasa ve BAŞKAN'lık sistemi için
seçimini yapacak ve yine TÜRKİYE kazanacak .
236 Retweets 248 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK @mkulunk 3. Nov.
Gezi geçti
17/25 Aralık geçti
7 Haziran geçti .
1 Kasım bize zor zamanları unutturmasın
Samimiyetsiz ve sahte Kahraman'lara dikkat !
605 Retweets 525 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK @mkulunk 3. Nov.
Bütün dünya Türkiye'de Erdoğan ile dönüşümü gördü ve Başkanlık
sistemine geçişimiz artık küresel karşılığını buldu.
Eingebetteter Bild-Link
237 Retweets 232 Gefällt mir
MASKE retweetete
Metin KÜLÜNK @mkulunk 3. Nov.
Bütün Dünya 1Kasım Seçimlerini manşetinden "ERDOĞAN'ın
ZAFERİ "olarak gördü ama hala bunu idrak edemeyenler var
Eingebetteter Bild-Link
295 Retweets 280 Gefällt mir
MASKE retweetete
mehtap yılmaz @mehtapyilmazz 5. Nov.
AK Parti sizi böyle hizaya getirdi işte!
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehtap-yilmaz/ak-parti-sizi-
boyle-hizaya-getirdi-iste-12600.html …
68 Retweets 55 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
Ak Parti İstanbul Milletvekilimiz Sn Metin Külünkün Açıklaması.!
Altına İmzasını atanlar Rt Versin Arkadaşlar.!!
Eingebetteter Bild-Link
595 Retweets 361 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
15* MASKE Sessizlerin sesidir.! MASKE,maskeler arkasında iş
çeviren Karaktersizlerin Gerçek Yüzlerini Ortaya Çıkaran
"KAHRAMANDIR"
106 Retweets 93 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
14* Mahmut Arslan.? Hüseyin Öz.? Sizler Settar ASLAN Adı
Üzerinde Maske sensin Diye söylenmişiniz.! Karavana Çektiniz
Bilemediniz Denyolar.
86 Retweets 52 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
13* Mahmut Arslan Ne haber.? Hüseyin Öz Ne haber.? Mustafa
Toruntay Ne Haber.? Morardınız mı.? Bizi İzlemeye devam edin
Olur MU.?
87 Retweets 53 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
12* Mahmut Arslan Ne Haber.?Sendika Genel Başkan Bilgisi
Olmadan.Sendika Hesaplarından Tek Bir Kuruş Çıkamazken 16.5
Milyon TL Nerede Ha.?
101 Retweets 50 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
11* Sendikasının Başına Meclisten DÜŞEN Kankan Hüseyin
Tanrıverdi'yi mi Getireceksin.?Yürü be Mahmut Sen Arslan
Olmuşsun.Yürü BE.!!
88 Retweets 46 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
10* Sizler Settar ASLAN Adı üzerinden MASKE Senin üstünde
Diye söylenmişi Mahmut Arslan. Kak İşi Dizayn ediyorsun ya.? Öz
İnşaat İş.!!.
88 Retweets 42 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
9* Çocuğun Seçilemedi Yine Küfür ettin.Oğlun ve Kızın 7 Haziran
sürecinde Nereden MAAŞ Aldı.? Biz Biliyoruz.!! Mahmut Arslan
ve Hüseyin Öz.
93 Retweets 48 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
8*İbne olduğunu gördü.!! Çocuğun Seçilmeyecek Yerden Aday
Yapıldı ve Sen Kimlere Küfür ettin.? Adi İbne,Cevap versene
Kimlere küfür ettin.?
86 Retweets 48 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
7*Senin İsmin Geçiyor.? 20 Ekimde Hak İş Başkanlar Kurulu
toplantısında MASKE ve Ekibi İbnedir diyen Mustafa TORUNTAY
Cümle alem kimin.!!
92 Retweets 44 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
6* Yoksa Yolsuzluklarını Kapatmaya çalıştığın,Hak İş Genel Başkanı
Mahmut Arslanın Götünü ve Kaburgalarını Kollamak için mi Bu
Kadar Yerde.!
95 Retweets 47 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
5*Hak İşte seninle,İnsanları Disiplin Altına alınıp Baskı Kurma ve
Terbiye etme uygulaması devam etsin diye'mi.? Cevap ver Hüseyin
Öz.!!
105 Retweets 49 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
4*Simdi de Hak İşe Bağlı Onca Sendika Başkanı dururken Sen Hak
İş Disiplin Kurulu Başkanlığına Neden getiriliyorsun.? Cevabı Ben
vereceğim.!
102 Retweets 50 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
3* İşçilik Yapmayan sen Hüseyin Öz.!! Ne özelliğin var ki.? Hizmet
İş Sendikası Genel Başkanı Vekilliğine getirilmek yetmezmiş gibi.!!
106 Retweets 57 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
2* Hüseyin Öz. Sendikada 16.5 Milyon TL Yolsuzluktan Payına Kaç
Milyon TL Düştü.? Parayı nasıl aldın.? H.Öz Ömrü hayatında Bir
gün Dahi.!!
109 Retweets 49 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
1* Sn Hüseyin Öz.Hak İş Kongresi Öncesi.Sesin çıkmazken.Ne oldu
da kongre sonrası Savunma Atağına Geçtin.? Sana şimdi zor yerden
"SORACAĞIM"
108 Retweets 50 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey @balibey3 3. Nov.
MANİSA özelimiz)) Sızıntıya kaynak yapmaya gideceğiz))Öyle
olmaz böyle olur.)) Sızıntı ve Kaynak? Siz kimsiniz.? kiminle
uğraşıyorsunuz?
94 Retweets 66 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey @balibey3 3. Nov.
O patronun olacak haine söyle)) İhanetin hesabını ona soracağız)) Sn
CB mıza ve ailesine Uzattığı dili koparacağız.))06 Ankara))
@ahmethc
105 Retweets 82 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey @balibey3 3. Nov.
Biz Sessizce Nöbetteydik.)) Sahaya inin talimatıyla sahaya indik.))
Bizim Ekibimizi bilen,Marifetlerimizi duymustur,)) Çakallara Prim
yok?
115 Retweets 95 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey @balibey3 3. Nov.
Balıkesir,MANİSA,)) Aydın,Kütahya.Bekleyin http://bizi.Kim
nerede kiminle Hangi tezgahı cevirmiş?Hesabını sormayacağızmı
sandınız?
104 Retweets 67 Gefällt mir
MASKE @maske3g 3. Nov.
Hak İş Dosyasını açıyoruz.Ağzınız açık kalacak.Bu ne, Bu kadar da
olmaz diyeceksiniz.Hak İşe bağlı İşçiler ve Sendika yöneticileri
"OKUYUN"
96 Retweets 67 Gefällt mir
MASKE retweetete
Malkoç Oğlu Bali Bey @balibey3 3. Nov.
2^ Yada onları O topraklara gömeceğiz)) Hiç bir Devlet.Türk
Devletine rağmen O topraklarda operasyon yapamaz.)) Deneyen
bedel Öder.))
türk oğlu türküm, ben putlara değil Allaha inanırım aramızdaki fark bu !
bu blogun bazı şeyleri beğenip paylaşıyorum,ama çok beğenmediğim
tarafıda var,bu beni ilgilendirmez. herkes istediğini yazar,mecbur
değiliz takip etmeye
türkcülük milliyetcilik kimsenin tekelinde değil !
milli görüşcüyüm,alperenlerdenim ak partili erdoğancıyım ama en
önemlisi müslüman türküm kimseye kendi şahsıma laf ettirmem bunu
böyle bliliniz tamammı, şimdi defol sayfalarımdan !!!
ulan sen nesin bilmem ama ben türk oğlu türküm, ben putlara değil
Allaha inanırım aramızdaki fark bu !
bu blogun bazı şeyleri beğenip paylaşıyorum,bu seni ilgilendirmez.
herkes istediğini yazar,mecbur
değiliz takip etmeye.
türkcülük milliyetcilik kimsenin tekelinde değil !
milli görüşcüyüm,alperenlerdenim ak partili erdoğancıyım ama en
önemlisi müslüman türküm kimseye kendi şahsıma laf ettirmem bunu
böyle bliliniz tamammı !!!